...
Su... Suya ihtiyacım var... Küçük çocuk uyanır ve kendini yerde bulur. Durumuna bakılırsa, yüzüstü bayılmış olmalı, tamamen hırpalanmış, toz toprak içinde, bitkin.
N-neredeyim ben... Yerde yatarken gözleriyle etrafına bakınmaya başlar. Yağmurdan dolayı fakir sayılabilecek bir kasabanın çamurlu zemininde hareketsiz durmaktadır. Yanından geçenler ona aldırış etmez veya öyle davranırlar.
Neden burada- aman Tanrım... Boğazı tamamen kurumuştu. Ne kadar süredir orada baygındı? Neden oradaydı? Ne olmuştu? Çocuk şu anda bunları düşünmüyordu. Su içmek için ağzının dibindeki su birikintisine yaklaştığında, suda kendi yansımasıyla karşılaştı.
Yansımada kirli ve kısa olmayan mor saçlı, iri mor gözlü 10-11 yaşlarında bir çocuk belirir. Başını suya gömüp çamura pek dokunmadan ağzıyla su içmeye başlar.
Yeterince su içtikten sonra ayağa kalkacak gücü bulduğunu hissetti ve yavaşça ayağa kalkmaya başladı. Ah! Çocuğun bacakları yaşına göre dayanılmaz derecede ağrıyordu. Kasabada yavaş ve küçük adımlarla yürürken etrafına bakındı.
Görebildiği tek şey yabancı yüzler ve evlerdi. Kendisine ait olduğunu hissettiği hiçbir şey göremiyordu.
Ne yapacağım... Çocuk tutunacak bir şey bulmayı umarak yürümeye devam etti. Her adımda bacaklarındaki ağrıyı daha da artırıyor ve yavaş yavaş umutsuzluğa kapılıyordu.
Göz kapakları ağırlaşmaya başladı. O kadar uzun süredir yürüyordu ki yürümekten sıkılmıştı ve kasaba meydanı denebilecek geniş bir yerde dinlenmek için durdu. Sıkılmış gözlerle etrafını kontrol ederken, solundan bir ses duydu.
İzumi! Çocuk yavaşça soluna döndüğünde, ona doğru koşan siyah saçlı bir çocuk gördü. Muhtemelen aynı yaştaydılar. Siyah saçlı çocuk bir kez daha seslendi.
İzumi!
Siyah saçlı çocuk yeterince yaklaşınca konuşmaya başladı. İzumi, bu halinle ne yapıyorsun? Siyah saçlı çocuk bunları hafif endişeli bir tonda söyledi. Mor saçlı çocuğun gözleri, siyah saçlı çocuğun sözleri karşısında yavaşça büyüdü.
İzumi... Benim adım mı? Siyah saçlı çocuk biraz şaşırdı ama alaycı bir ifadeyle cevap verdi. Kendini ne sanıyordun, aptal. Benimle gel, yıkanmalısın. Siyah saçlı çocuk, İzumi'nin bileğini yakalayıp yavaşça çekti.
Nereye gidiyoruz? Siyah saçlı çocuk rahat bir ifadeyle cevap verdi. Tabii ki dereye. İzumi direnmedi ve tanımadığı bir çocukla dereye doğru yürüdü.
Bir süre sonra ileride parlayan bir zemin belirdi. Yaklaştıkça, güneş ışığını yansıtan saf mavi bir dereye ulaştıkları anlaşıldı. Siyah saçlı çocuk hemen soyunup dereye atlıyor. Hadi, İzumi! İzumi yavaşça kıyafetlerini çıkarıyor ve cebinde bir şey olduğunu fark ediyor.
Bu da ne? İzumi cebine uzandığında, içinde biraz altın olan bir kese bulur. Kesenin cebine nasıl girdiğini bilmiyor. Belki de evden çıkmadan önce almıştır. İzumi, altın dolu keseyi kıyafetlerinin yanına bırakıp dereye girer.
Hey... Siyah saçlı çocuk şaşkınlıkla başını yana eğdi. Sen kimsin?
Siyah saçlı çocuk, İzumi'nin ne yapmaya çalıştığını anlamıyor. Shun... Shun Aru.