Kafenin camlarına sabah ışığı vuruyordu. İnce sis tabakası hâlâ sokaklarda dolaşıyor, yağmurun nemi taşların arasından yükseliyordu. Ela, tezgâhın arkasında bardakları dizerken kalbinin derinlerinde bir huzursuzluk vardı. Çünkü Deniz söz vermişti: "Yarın yine gelirim."
İçten içe gelmesini istiyor, ama aynı anda korkuyordu da. Onun gözlerine bakmak güzeldi, kelimeleri içini ısıtıyordu. Fakat kalbinin karanlık köşelerinde hâlâ geçmişin yankıları dolaşıyordu. Ya onu da kaybedersem?
Kapı açıldığında, üzerindeki ağır paltoyu çıkarıp gülümseyerek içeri giren Deniz'i gördü. Ela istemsizce gülümsedi ama hemen yüzünü toparladı, kendine kızar gibi.
— Günaydın, dedi Deniz.
— Günaydın… hoş geldin, diye mırıldandı Ela.
Deniz her zamanki köşesine oturdu. Yanında defteri vardı yine. Siyah kaplı defterini masanın üzerine bıraktı, kalemini çıkardı. Ama bu kez hemen yazmaya başlamadı; gözleri Ela'yı arıyordu.
Ela kahvesini hazırlayıp masaya götürdü. Deniz teşekkür edip kahveyi aldı, sonra Ela'ya dikkatle baktı.
— Dün gece… çok düşündüm, dedi yavaşça.
Ela ürperdi. — Neyi?
— Seni. Daha doğrusu… bakışlarını. Sanki çok şey söylemek istiyordun ama sustun.
Ela'nın boğazı düğümlendi. Gözleri buğulandı ama hemen toparlandı. Yutkundu. — Öyle şeyler bazen olur, dedi kuru bir sesle.
Deniz ona dikkatle bakıyordu, ama üzerine gitmedi. Kahvesinden bir yudum aldı, sonra defterini açtı. Sayfanın üzerinde birkaç kelime yazdı. Ela, masadan uzaklaşırken onun kalem sesini duyuyordu. İçinde hem merak hem de tedirginlik vardı.
Saatler böyle geçti. Kafe kalabalıklaştı, müşteri sesleri araya girdi. Ama Ela'nın dikkati hep Deniz'in olduğu masadaydı. Bir ara, boş bir anında, Deniz'in yanına gidip tabağı alırken gözleri deftere ilişti. Defterde yarım kalmış bir cümle vardı:
"Gözlerinde kaybolmuş bir şehir gördüm. Yıkıntılar arasında hâlâ ışık arayan bir ruh…"
Ela'nın nefesi kesildi. Defteri kapatmak istedi ama yapamadı. Deniz gözlerini kaldırdığında onu okurken yakaladı. Ela'nın yüzü kıpkırmızı oldu.
— Özür dilerim, dedi hızlıca. Ben… yanlışlıkla baktım.
Deniz hafifçe gülümsedi. — Sorun değil. Aslında okumanı istedim. Çünkü o satırlar… sana yazıldı.
Ela'nın elleri titredi. İçinde yükselen sıcaklık, aynı anda korkuyla karıştı. Geriye adım attı. — Bana mı?.. Hayır, ben… öyle şeyler…
— Ela, dedi Deniz sakin ama kararlı bir sesle. — Biliyorum, seni daha yeni tanıyorum. Ama senin gözlerinde bir acı var. Ve ben o acının içinde kalmana dayanamam.
Ela'nın dudakları aralandı ama hiçbir şey söyleyemedi. Kalbi hızla çarpıyordu. Geçmişi zihninde çakan bir yıldırım gibi geldi: terminaldeki uğultu, kaybolan yüzler, elini son kez tutamadan kaybolan o adamın anısı…
Birden nefesi kesildi. Elini tezgâha dayadı.
— Deniz… lütfen, dedi titreyen sesiyle. — Bana böyle bakma. Bana böyle şeyler söyleme.
Deniz şaşkınlıkla geri çekildi. — Neden? Yanlış bir şey mi söyledim?
Ela gözyaşlarını bastırmaya çalışıyordu. — Ben… ben kimseye yük olmak istemiyorum. İnsanları kaybetmekten yoruldum. Lütfen… bana umut verme.
Kafenin ortasında kısa bir sessizlik oldu. Masalardaki birkaç müşteri dönüp baktı, ama Deniz sesini alçalttı.
— Ben kimseye umut vermiyorum, Ela. Ben sadece… seni anlamak istiyorum.
Ela başını iki yana salladı, neredeyse koşarcasına tezgâha geri döndü. Ellerini bardaklara vurdu, bir tanesi yere düştü ve kırıldı. O an gözyaşları da yanaklarına aktı. Kafenin sahibi kadın hemen yanına geldi, omzuna dokundu.
— Ela, iyi misin?
Ela başını salladı, gözlerini sildi. — İyiyim… sadece yorgunum.
Ama iyi değildi. Çünkü kalbinin derinliklerine bir çatlak daha eklenmişti. Deniz'in bakışları, sözleri… içinde bir ışık yakmıştı, ama aynı anda yıllardır sakladığı yarayı da açığa çıkarmıştı.
Deniz, defterini kapatıp yavaşça ayağa kalktı. Ödemesini yaptı, Ela'ya son kez baktı. Yüzünde hüzünle karışık bir kararlılık vardı.
— Ben kolay vazgeçmem, dedi sessizce. — Ama sana asla zarar vermem.
Kapı kapandığında kafenin içinde yeniden caz melodisi kaldı. Ama Ela'nın kalbinde ağır bir sessizlik vardı. Ellerini sıkıca birleştirdi, gözlerini yere dikti.
Belki de ilk çatlak buydu…
O gece pansiyon odasında yatağa uzandığında, Deniz'in sözleri zihninde yankılandı. "Ben kolay vazgeçmem." Bir yanıyla o söz ona güven veriyordu. Ama diğer yanıyla korku doluydu. Çünkü ne kadar sağlam olursa olsun, çatlaklar büyüdüğünde her şey bir anda yıkılabilirdi.
--