Gece boyunca Ela neredeyse hiç uyumadı. Yatağa uzandığında gözkapaklarını kapatıyordu ama zihni bir an bile susmuyordu. Kaybettiği yüz yeniden karşısındaydı; yağmurla karışmış o uğultulu terminal, uzanıp tutamadığı eller… Her anı, sanki Deniz'in sabırlı bakışlarıyla birleşip kalbine daha da derin çizikler atıyordu.
Sabah olduğunda yüzü solgundu. Pansiyonun aynasında kendine baktığında gözlerindeki morlukları gizleyemedi. Dudakları kuruydu. "Böyle giderse…" diye mırıldandı. "Ben ya ona alışacağım ya da tamamen yok olacağım."
---
Kafeye vardığında içeride hafif bir telaş vardı. Müşteriler erkenden gelmişti. Sahibi kadın masalara kahve taşırken Ela'ya gülümsedi. — Biraz canlı görünüyorsun bugün, dedi.
Ela zoraki bir tebessüm etti. Canlı değil, içi paramparça hissediyordu. Ama dışarıya bunu göstermek istemedi.
Tam o sırada kapı açıldı. Zil çaldı. Deniz içeri girdi. Bugün defterini yanında getirmişti. Üzerinde koyu renk bir kazak vardı; gözlerinde ise Ela'nın alıştığı o dingin sabırdan farklı bir şey… daha yoğun, daha kararlı bir ışık vardı.
Ela kalbinde ani bir sıkışma hissetti. Bu bakışı daha önce hiç görmemişti.
Deniz bu kez direkt ona yaklaşmadı. Köşedeki masaya oturdu, defterini açtı, bir şeyler yazmaya başladı. Arada başını kaldırıyor, göz ucuyla Ela'yı süzüyordu. Ela bardakları dizerken ellerinin titrediğini fark etti.
---
Öğleye doğru kafe sakinleştiğinde Deniz ayağa kalktı. Masaya yaslandı, Ela'nın gözlerinin içine baktı.
— Biraz konuşabilir miyiz?
Ela'nın boğazı kurudu. — Şimdi mi?
— Evet.
Kafenin arka kısmındaki boş masalardan birine geçtiler. Ela ellerini önlüğüne silerken gözlerini kaçırıyordu. Deniz söze girdi:
— Ela, dün gece söylediklerin… kaybettiğin kişi…
Ela aniden sözünü kesti. — Onu konuşmak istemiyorum.
— Peki. Ama şunu bilmeni istiyorum: Ben seni dinlemeye hazırım. Ve… ben buradayım.
Ela'nın gözleri doldu. Sesinde öfke ile korku karışmıştı. — Hep "buradayım" diyorsun, ama ya sonra? Yarın? Bir gün ansızın gider misin? Beni de öyle bırakır mısın?
Deniz sustu. Sonra çok yavaş konuştu. — Eğer gitmemi istersen… giderim. Ama ben kolay vazgeçmem.
Ela'nın dudakları titredi. İçindeki bağıran ses, "yaklaşma" diyordu. Ama aynı anda başka bir ses fısıldıyordu: "Artık yalnız değilsin."
— Deniz… Ben kırıldım. Çok kırıldım. İnsanların gidişini tekrar kaldıramam.
Deniz'in bakışları daha da yoğunlaştı. — O zaman bana izin ver. Yanında kalmama izin ver. Belki çatırdayan kalbini tamir edemem… ama seninle beraber taşırım.
Ela gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. İçinde bir şeyler kırılıp dökülüyordu. Bu sözler ona hem umut hem de büyük bir korku veriyordu. Çünkü kalbi ilk kez bu kadar hızlı atıyordu.
---
Akşamüstü kafe boşaldığında dışarıya birlikte çıktılar. Sokak lambaları yanmaya başlamıştı, rüzgâr hafifti. Deniz yanında yürürken sessizdi, ama sessizlik bu kez Ela'yı rahatsız etmiyordu. İçinde bir kabullenme vardı.
Bir ara küçük bir köprünün üzerinde durdular. Nehrin suları bulanık akıyordu. Ela suya baktı, yansımasında kendi yüzünü gördü: yorgun, kırılgan, ama artık yalnız değil.
— Bazen… dedi fısıltıyla. — Sanki içimde bir şey çatırdıyor. Paramparça olacakmışım gibi.
Deniz yanına yaklaştı, çok yumuşak bir sesle konuştu:
— O çatırdamalar belki de yeni bir şeyin doğuşudur. Kırıldığını düşünürsün ama aslında kalbin kendine yeni bir yol açıyordur.
Ela gözlerini ona çevirdi. Göz göze geldiler. O an aralarındaki mesafe neredeyse yok gibiydi. Kalbi deli gibi atıyordu. Dudakları aralandı, ama söyleyecek söz bulamadı.
Deniz, Ela'nın geri çekilmesini bekledi. Ama Ela geri çekilmedi. Sadece gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı.
İkisi de susuyordu. Ama suskunluk, binlerce cümleden daha çok şey söylüyordu.
---
O gece pansiyona döndüğünde Ela yatağa oturdu. Kalbi gerçekten çatırdamış gibiydi. Ama bu sefer parçalanmıyordu; sanki içinde yeni bir boşluk açılıyor ve oradan ışık sızıyordu.
Ela gözlerini kapattığında Deniz'in sesi zihninde yankılandı: "Belki çatırdamalar yeni bir yol açıyordur."
Bir damla yaş yanaklarından süzüldü. Ama bu sefer acıyla değil, garip bir rahatlama ile…