Ficool

Chapter 7 - SESSİZLİKTE YANKILAR

Şehir sabaha gri bir sisle uyandı. Sokağın köşesindeki fırından ekmek kokusu yükseliyor, martılar uzaktan çığlık atıyordu. Ela pansiyonun dar penceresinden dışarı bakarken, sisin ardında şekilsiz gölgeler görüyordu. Gözlerini kısınca, gölgelerin arasında yıllar öncesinden bir görüntü belirdi: kalabalık bir terminal, koşuşan insanlar, geriye dönüp son kez bakan o gözler… ve ardından yok oluş.

Ela irkilerek pencereyi kapattı. İçinde yankılanan sessizlik, dışarıdaki sis kadar ağırdı.

---

Kafeye vardığında her şey olağan görünüyordu. Sahibi kadın kahve makinesinin buharlı sesine mırıldandığı şarkıyla eşlik ediyordu. Ama Ela'nın kalbinde fırtına vardı.

Kapı açıldığında zil çaldı. Deniz içeri girdi. Bugün daha farklıydı; ne aceleciydi ne de yorgun. Yüzünde kararlı ama huzurlu bir ifade vardı. Defterini yanına almıştı, fakat açmadı. Ela'ya yaklaşıp alçak bir sesle sordu:

— Bugün biraz sessizlik ister misin?

Ela şaşırdı. — Sessizlik?

— Evet. Konuşmadan, sadece yan yana oturmak.

Ela derin bir nefes aldı. Bu teklif ona korkutucu gelmişti; çünkü sessizlik insanı kendi gölgeleriyle baş başa bırakırdı. Ama aynı zamanda güven de verebilirdi. Başını salladı. — Olur.

---

Kafenin köşesinde, pencere kenarındaki masaya oturdular. Aralarında tek kelime geçmedi. Deniz elini kahve fincanına koymuş, dışarıya bakıyordu. Ela bardakları dizerken göz ucuyla onu izliyordu. Bu sessizlik ona önce dar gibi geldi; ama zamanla fark etti ki, Deniz'in yanında sessizlik başka türlü işliyordu. Onun sessizliği yargılamıyordu, zorlamıyordu. Sadece var oluyordu.

Ela oturdu, derin bir nefes verdi. Gözleri camdaki yansımaya takıldı. Yansımanın ardında kendi geçmişini gördü: bir el, yarıda kalmış bir veda…

İçinde bir kıpırtı oldu. Sessizlik onu konuşmaya zorlamıyordu, ama içindeki ses artık saklanmak istemiyordu.

— Benim bir kardeşim vardı, dedi aniden. Sesi çok inceydi, sanki çatlayacak gibiydi.

Deniz yavaşça başını çevirdi, ama hiçbir şey söylemedi.

Ela dudaklarını ısırdı. — Küçüktü. Benden beş yaş küçüktü. Onu çok severdim. Ama… bir gün… kalabalığın içinde kayboldu. Ve bir daha asla geri dönmedi.

Sözler boğazında düğümlendi. Gözleri doldu. — O günden beri kalabalıklardan nefret ediyorum. O günden beri kimseye yaklaşamıyorum. Çünkü… kaybolma korkusu kalbimin içinde hep çınlıyor.

Deniz sessizce dinliyordu. Elini uzattı, ama Ela'nın eline dokunmadı. Sadece masanın üzerinde bekletti, sanki "Buradayım, dokunmak istersen" diyordu.

Ela bakışlarını ona çevirdi. Gözleri yaşlıydı ama ilk defa rahatlamıştı. Çünkü ilk defa birine, içindeki en derin yankıyı söylemişti.

---

Akşamüstü olduğunda kafe boşaldı. Dışarıda sis dağılmaya başlamış, gökyüzü turuncuya dönmüştü. Ela ve Deniz yine yan yana yürüdüler. Konuşmadılar. Ama sessizlik, artık eskisi gibi korkutucu değildi.

Küçük bir meydanda durdular. Deniz başını ona çevirdi.

— Ela… şimdi seni biraz daha anlıyorum. Ve sana bir şey söylemek istiyorum.

Ela kalbini tuttu. — Ne?

— Ben buradayım. Gitmeye niyetim yok. İstersen hep sessizlikte bile oturabilirim. Yeter ki sen bana izin ver.

Ela'nın gözleri doldu. Dudaklarının kenarında titrek bir gülümseme belirdi. — Sessizlikte kalabilmek… belki de en büyük güven.

Bir süre öylece kaldılar. Kalabalık arasında ama kendi sessizliklerinin içinde.

---

O gece pansiyona döndüğünde Ela yatağa uzandı. İçinde yankılanan o eski çığlıklar hâlâ vardı, ama bu kez bir başka ses onlara karışıyordu: Deniz'in sesi. "Gitmeye niyetim yok."

Ela gözlerini kapadı. İlk kez yıllardır, sessizlik onu korkutmadı. Çünkü sessizlikte artık yalnız değildi.

More Chapters