Gece şehrin üzerine ağır ağır inerken, Ela'nın odasında sessizlik hüküm sürüyordu. Perdeler hafif rüzgârla kıpırdıyor, sokak lambasının titrek ışığı duvarlarda solgun gölgeler bırakıyordu. Yatağın kenarında oturmuş, dizlerini kendine çekmiş haldeydi. Gözlerini kapatmaya çalışıyor ama zihnindeki sesleri susturamıyordu. Geçmişten taşıdığı korkular, ellerini bağlayan görünmez zincirler gibi boynuna dolanıyordu.
Kapının hafifçe tıklatılmasıyla irkildi. Kalbi hızlandı. Kapıyı açıp açmamak arasında tereddüt etti. Sonra tanıdık, sabırlı bir ses duyuldu:
— "Ela… uyumadığını biliyorum. İçeri gelebilir miyim?"
Deniz'in sesi yumuşaktı, sanki en sert taşları bile kırabilecek bir sabırla yoğrulmuş gibiydi. Ela bir an suskun kaldı, sonra kısık bir sesle, "Gel," diyebildi.
Kapı aralandığında Deniz'in silueti göründü. Elinde bir bardak su vardı, belki de bahane olarak getirmişti. Gözleri Ela'nın karanlıkta parlayan yüzünde sabitlendi.
— "İyi misin?" diye sordu usulca.
Ela gülümsemeye çalıştı, ama dudakları titredi. "İyiyim… sadece biraz yorgunum."
Deniz, odanın ortasında durdu. Onun mesafeli duruşu bile Ela'nın içindeki çalkantıyı artırıyordu. Ne bir adım geri çekiliyor ne de fazla yaklaşmaya cesaret ediyordu.
Ela'nın boğazına bir düğüm oturdu. İçinden "Git" demek geçti ama aynı zamanda kalmasını da istiyordu. Bir an, kendi kendine savaşırken gözlerinden istemsizce yaşlar süzüldü.
Deniz yavaşça yaklaştı. Onun hareketleri aceleci değildi; sanki Ela'nın her nefesini, her titremesini dinliyordu. Yatağın kenarına oturdu, avuçlarını dizlerinin üzerine bıraktı, ona dokunmadan önce izin istercesine bekledi.
— "Bana güvenebilirsin, Ela," dedi alçak sesle. "Hiçbir şey için acele etmeyeceğim. Sadece yanındayım, hepsi bu."
Ela, gözyaşlarını silerken başını eğdi. "Bazen o kadar kırılgan hissediyorum ki… Dokunulunca paramparça olacağım sanıyorum."
Deniz derin bir nefes aldı. Elini usulca uzattı, ama dokunmadan önce Ela'nın gözlerine baktı. Onun bakışında bir "olur" işareti gördüğünde, parmak uçlarıyla Ela'nın eline dokundu. O an, Ela'nın bütün bedeninde ince bir ürperti dolaştı.
Ellerinin birleşmesi, basit bir temas gibi görünse de içinde koca bir fırtınayı kopardı. Ela önce geri çekilecek gibi oldu, ama sonra parmaklarını onun avucunda hissetti. Isının, güvenin ve sabrın verdiği huzur, içindeki zincirlerin bir kısmını gevşetti.
Deniz, onun ellerini kavrarken bir şey söylemedi. Sadece sessizliğin içinde nefeslerini dinlediler. Ela'nın kalbi hızla çarpıyordu ama ilk kez korkudan değil; içinde kabaran bir yakınlıktan, bastırmaya çalıştığı bir özlemden.
Bir süre öyle kaldılar. Sessizlik, iki kalp arasında kurulan köprüye dönüştü. Ela sonunda gözlerini kaldırdı, titreyen bir sesle fısıldadı:
— "Deniz… ya yine yaralanırsam?"
Deniz başını hafifçe eğdi, onun gözlerinin içine baktı. "Ben seni yaralamak için değil, yanında durmak için buradayım. İzin verirsen, sana gölge değil ışık olurum."
Ela'nın gözlerinden yeniden yaş süzüldü ama bu defa içindeki karanlığı biraz daha dağıtan bir ferahlık vardı. Ellerini geri çekmedi. İlk defa birinin dokunuşunda güven bulmuştu.
O gece, başka hiçbir şey olmadı. Ne aceleci bir yakınlaşma ne de sınırları zorlayan bir temas. Sadece kırılgan bir dokunuş, ama belki de her şeyin başlangıcı olacak kadar güçlüydü.