Ficool

Chapter 5 - 4. bölüm ( derinlikteki uyanış)

Kuzey Atlantik Okyanusu - Uluslararası Araştırma Gemisi "Odysseia"

Mart 2020 - 05:47

İnce sis denizi yalayıp geçerken, araştırma gemisi sabitlenmişti. Gün yeni doğuyordu. Güvertede hâlâ gece nöbetinden kalan birkaç görevli vardı. Ancak geminin alt katı - keşif merkezi - hummalı bir hazırlık içindeydi.

Paslanmaz çelikle kaplı geçitlerden geçerken kamera, bir kontrol odasına yaklaşır. Burada, monitörlere gözlerini dikmiş iki siluet görülür: Dr. Eliza Morgan ve Dr. Adrian Keller.

İkisi de taşın ilk görüntülerini incelemektedir.

Adrian (fısıldayarak):

"bunu biz bulduk Eliza... Sanki içinde bir hayat, bir bilinç varmış gibi. Hareket eden birşeyler"

Eliza (soğukça):

"Henüz elimizde sadece bir taş var,Adrian bilimsel verilere okdaklanmalıyız. hayallere değil ."

Adrian:

"Sahi mi? Şu yüzey titreşimlerine bir bak. Düzenli... nabız gibi. Bunun canlı olup olmadığını sorgulamak saçma mı?"

Eliza cevap vermez. Gözleri bir süre taşı inceler. Ardından dosyayı kapatır, bir iç çekişle:

Eliza:

"Bunu karar verecek kişi biz olmayacağız zaten. Bilim Kurulu geliyor. Asıl incelemeyi onlar yapacak."

06:50

Elaine Morneau, baş araştırmacı, monitöre yapışmış gözlerle ekrana bakıyordu. Yanında Jeolog Matsuda, dudaklarını kıstırmış halde sonar verilerine odaklanmıştı. Odanın havası gergindi; herkes taşın sırlarını çözmek için sabırsızlanıyordu.

Bir anda ekran titredi.

"Bu... doğru değil," dedi Matsuda, Japon aksanıyla, sesi biraz da endişeliydi.

Elaine kaşlarını çattı. "Ne doğru değil?" diye sordu, önce monitöre baktı ancak garip bir şey göremedi. Sonra dikkatle Matsuda'ya yöneldi. Kendi göremediği ne görüyordu bu adam?

Matsuda derin bir nefes aldı, sesini biraz daha alçaltarak konuştu: "Düzenli bir enerji yansıması var. Kesik değil... kodlanmış gibi."

Elaine, mikrofonu kapmaya çalışırken, Matsuda ani bir uyarı yaptı:

"Uzak dur taştan, Evelyn!"

Evelyn, taşı incelemek üzere elini uzattığında, hızla geri çekti. Sesi monitörden yükseldi: "Neler oluyor Matsuda? Daha açıklayıcı ol!"

Matsuda, elindeki not defterine göz attı ve kağıtları masaya sertçe vurdu. "Burada kayıtlara göre titreşimler düzensiz, kodlanmış gibi değil. Kesik kesik değil, belirli saatlerde enerji yayıyor. Ama bu değişiyor. Bak, burada saat 3:40'ta gece yoğun bir enerji dalgası var. Ve burada 5:00 ile 5:05 arasında dört kere enerji dalgası oluşmuş. Zaman uyumsuzluğu var."

Oda bir an sessizleşti. Şu anda neyle uğraştıklarını bile anlamıyorlardı.

Elaine gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Matsuda, sakin ol. Bu şekilde yaklaşarak bir şey anlayamayız. Evelyn, burayı fazla düşünme. Taşa odaklanın, en kısa sürede onu sudan çıkarma planını yapın."

Mikrofonun diğer ucundan, teknede çalışan ekibin sesi yükseldi:

"Evet efendim!"

Herkes işine odaklandı. İçlerinde bir merak, bir korku vardı. Bu taş, sıradan bir nesne değildi. Fakat kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyordu.

07. Ağustos 2020

02.12

Elaine Morneau ve ekibi, aylar süren hassas operasyonun ardından taşı nihayet güvenli bir şekilde sudan çıkarmış ve özel olarak inşa edilmiş, yüksek güvenlikli araştırma tesisine getirmişti. Tesis, dünyanın dört bir yanından gelen bilim insanları ve uzmanlarla doluydu; herkes bu gizemli taşın sırlarını çözmeye çalışıyordu.

Geniş konferans salonunda, farklı ülkelerden gelen birkaç başkan ve üst düzey yetkili bir araya gelmişti. Gerginlik havası tüm odayı sarmıştı.

Başkan Alvarez, sert bir tonla konuştu:

"Bu taş sadece bilimsel bir obje değil. Potansiyel bir tehdit. Üzerinde kontrolümüz olmayan güçler olabilir."

Rus temsilci Ivanov, soğukkanlılıkla karşılık verdi:

"Henüz ne olduğunu bilmiyoruz, ama araştırmalara müdahale etmek bilimsel süreci baltalar. Önceliğimiz bilgi."

Çinli başkan Li sertçe müdahale etti:

"Dünya düzeni için risk teşkil ediyorsa, bu taşın kontrolü uluslararası bir otoriteye verilmelidir. Sadece bilgi değil, güvenlik de önemli."

Amerikalı yetkili Harper kaşlarını çatarak dedi:

"Bu enerji sinyalleri olağan dışı. Salgın dönemiyle aynı zamanlara denk gelmesi tesadüf olamaz. Taşın etkileri konusunda kesin önlemler alınmalı."

Aralarında yükselen tartışma gittikçe sertleşiyordu. Herkesin aklında tek soru vardı:

"Bu taş insanlığın kurtuluşu mu, yoksa sonu mu?"

Elaine, uzaktan izlerken içinden geçirdi:

"Bilimin ışığında karar vermek zorundayız, ama korkularla yüzleşmek de kaçınılmaz."

Toplantı odasında dengeler giderek kırılıyordu ve taşın sırrı, dünya liderlerini bile bölüyordu...

Konferans salonundaki tartışmalar giderek sertleşirken, Başkan Alvarez sözünü tekrar aldı:

"Bu taşın doğası henüz bilinmiyor. Potansiyel riskler göz önünde bulundurulduğunda, taşın kapsamlı bir karantina ve izole ortamda incelenmesi en güvenli yol olacaktır."

Ivanov kaşlarını çattı, itiraz etti:

"Üzerinde çalışmayı kısıtlamak bilimsel ilerlemeye engel olur. Ama en azından gerekli önlemler alınmalı."

Li soğukkanlılığını koruyarak ekledi:

"Güvenlik önceliğimiz olmalı. Karantina, hem taşın yaydığı enerjinin izlenmesi hem de insanlık için olası tehditlerin önüne geçmek adına şart."

Amerikalı Harper ise kararlıydı:

"Bu bir kriz yönetimi meselesi. Taşın bulunduğu alan izole edilmeli; sadece yetkili bilim insanları erişebilmeli."

Gözler salonun köşesinde sessizce bekleyen delegelere döndü. Başkanlar sırayla fikirlerini sunduktan sonra, nihayet oy kullanma aşamasına gelindi.

Oylar toplandı ve sonucu açıklayan görevli:

"Karar oy birliğiyle alındı. Taş tam karantina altına alınacak. İncelemeler sadece izole edilen özel bir laboratuvarda yapılacak."

Bazı temsilciler sessizce memnuniyetsizliklerini belli etti, ancak kabul etmekten başka çareleri yoktu.

Elaine Morneau, toplantı odasının dışına çıktığında içinden geçirdi:

"Her şey kontrol altında... umarım."

Ama taşın sırları ve etkileri, henüz kimsenin tahmin edemediği çok daha derin bir bilinmezlikteydi...

03 Ağustos 2023 - Araştırma Merkezi, İzole Laboratuvar

Elaine Morneau, laboratuvarın loş ışıkları altında ellerini ovuşturuyordu. Üç yıldır taş üzerinde çalışan ekip, başta büyük umutlarla başlamış, fakat zamanla gelişmeler neredeyse durma noktasına gelmişti. Artık taş sadece belli başlı araştırmacıların gündemindeydi; ilgi, eskisi kadar canlı değildi.

Jeolog Matsuda, biraz yorgun ama dikkatle monitörlerin verilerini incelemeye devam ediyordu. Yanında, biyolog Evelyn Morgan vardı. Üçü arasında son zamanlarda ciddi bir endişe vardı; çünkü taşla temasa geçen birkaç araştırmacı da açıklanamayan hastalık belirtileri görülmüştü.

Elaine, ağır adımlarla yanlarına yaklaştı:

"Durum nedir? O üç kişi hakkında ne biliyoruz?"

Evelyn başını salladı:

"Semptomlar gizemli... Ateş, baş ağrısı, zaman zaman hafıza kaybı. Ancak klasik virüs ya da bakteriyel enfeksiyon testleri negatif çıktı. Henüz nedenini bulamadık."

Matsuda ekledi:

"İnsan vücudundaki enerji dengesinde bir bozulma var gibi. Taşla yakın temas edenlerde ortak bir anormallik gözleniyor. Yani bu, biyolojik bir hastalık değil; daha çok enerjiyle ilgili bir durum."

Elaine yüzünü ekşitti:

"Bu durumda onları hemen karantinaya almalıyız. Diğer araştırmacılar için de risk oluşturabilirler."

Evelyn biraz çekingen bir şekilde yanıt verdi:

"Evet, ama karantinaya almak bile bazen yetersiz kalıyor. Semptomlar çok hızlı ilerliyor."

Matsuda derin bir nefes aldı:

"Bunun taşla olan bağlantısı kesinleşirse, bu sadece bilimsel bir sorun olmaktan çıkıp küresel bir tehlike haline dönüşür."

Elaine kararını verdi:

"O zaman derhal karantina protokolünü başlatıyorum. O üç kişi izolasyona alınacak ve araştırmalar sıkı şekilde devam edecek."

Evelyn gözlerini yere indirdi:

"Biliyorum... ama umarım bu, daha büyük bir felaketin başlangıcı değildir."

Üçü birbirine baktı, taşın etrafındaki sessizlik ve bilinmezlik, artık sadece bilimsel bir gizem olmaktan çok daha fazlasına dönüşmek üzereydi....

Tabii, daha korkutucu ve gerilimli bir versiyon hazırlayayım:

04 Ağustos 2023 - Gece Yarısı, Nouvelle Harbor'un En Eski ve Unutulmuş Sokaklarından Biri

Sis yoğunlaşmış, sokak lambaları neredeyse tamamen sönmüş, hava soğuk ve ağırdı. Rüzgar, terkedilmiş binaların arasında uğursuz bir hışırtı yaratıyordu. O dar, tozlu sokakta aniden yankılanan bir çığlık, karanlığı deldi.

"Yardım edin! Lütfen...!"

Kimse yardım etmedi. Sadece o çığlık yankılandı, geceyi delip geçti, ama kimsenin umurunda değildi. İnsanlar pencerelerinde sessizce bekliyor, korku ve umursamazlık arasında gidip geliyordu. Dışarıda, o çığlık atan kadın çaresizce kaçıyor, adımlarının sesi soğuk asfaltta yankılanıyordu.

Karanlık sokaklarda bir varlık onu takip ediyordu. Gölgeler arasında sinsice ilerleyen bu şey, sessizliği paramparça eden tek güçtü. Kadının nefesi kesiliyor, kalbi deli gibi atıyordu, ama kaçacak hiçbir yer yoktu.

Sonra, ani bir darbe, yere yığılışı ve çığlığın boğulması...

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, o ıssız köşe kan ve dehşetle doluydu. Ceset, sokak lambasının titrek ışığında öylece yatıyordu; derin ısırık ve tırmalama izleriyle işaretlenmiş, vahşetin izlerini taşıyordu...

Sabah saat 06.43.

Güneş yeni doğuyordu; solgun ışıklar, gri gökyüzünü yavaşça aydınlatmaya başlamıştı. Şehrin o bölgesinde insanlar işe gitmek için evlerinden çıkıyor, sabah serinliğinde adımlarını hızlandırıyordu. Ancak o gün, güne başlayamayan bir sokak vardı.

Keskin ve rahatsız edici bir koku sarmıştı havayı. Çürümeye yüz tutmuş bir şeyin, içten içe yayılan ağır kokusu.

Kaldırım kenarında yürüyen orta yaşlı bir adam-elinde plastik poşetiyle markete gitmek üzere çıkmıştı-bir anda olduğu yerde durdu. Gözleri açıldı, soluğu kesildi.

Önünde yatan şey... bir insandı. Ama tanınmaz haldeydi. Bedeni paramparça edilmemişti, ama belli ki bir şey tarafından ısırılmış, parçalanmıştı. Gözleri açık, donuk bir şekilde göğe bakıyordu.

Adam bir adım geri çekildi, elindeki poşet yere düştü. Ellerini titreyerek cebine attı ve telefonu çıkardı. Tuşlara bastığında sesi titriyordu.

"A-a-allo... p-polis mi?"

Derin bir nefes aldı ama cümleyi toparlayamadı. "B-bir... ceset var... b-burada. Biri... ölmüş. Sanki... sanki biri yemiş onu...!"

Polis merkezi alarm verdi. 10 dakika içinde olay yerine gelen devriye ekibi, önce kokuyu fark etti. Arabadan inmeden bile hissediliyordu.

Sokağa girdiklerinde, adam hâlâ köşede yere oturmuş, elleriyle yüzünü kapatmıştı.

Memur Krantz eğildi, cesede baktı. Gözlerini bir an kapatıp hemen doğruldu.

"Tanrım... Bu bir insan değilmiş gibi... ya da... biri insanlıktan çıkmış."

Diğer memur, telsize uzandı.

"Merkez, acil olay yeri inceleme talep ediyoruz. 5. blok, Graymar Sokağı. Bir adet teşhis edilemeyen ceset... saldırıya uğramış gibi duruyor."

Sokak, sabahın o saatinde tamamen boşaltıldı. Ama kokunun, çığlığın, sessizce gizlenen karanlık varlığın izleri hâlâ oradaydı...

More Chapters