'Fatih'i onlarla baş başa bıraktık... Hâlâ inanamıyorum.'
Sesi kısıktı; kırgın, pişman ve içinde bir suçluluk gömülüydü.
'Biz yokken neler yaşadı kim bilir... Üzümlü kekim,'
diye devam etti başka biri, tınısı hem sevecen hem de hüzünlüydü.
'Kızlar... Sanmıyorum bizi duyduğunu. Ne bizi, ne de diğerlerini.'
'Curia! Bu onun yalnız bırakıldığı gerçeğini değiştirmiyor!'
Bu kez ses ağlamaklıydı, içi yanıyordu.
Curia sustu. Teya'ya kızamamıştı, çünkü haklıydı.
İçindeki sessizlik, suçluluğun yankısı gibiydi.
'Her şey o Mercan yüzünden!'
Rava'nın sesi hâlâ öfke doluydu.
'O... ağlamıyor, değil mi?'
Ses titriyordu, burnunu çekerek konuşuyordu. Bu sesin kim olduğu belliydi :Teya.
Fatih, kafasını yorganın altından çıkardı.
Hayır, ağlamıyordu. Sadece o gün yaşananları tekrar tekrar düşünüyordu. Kafasında, ağır bir sessizlik gibi çınlıyordu olanlar.
'Ah Fatih... Üzümlü kekim!'
'Neyse ki iyi görünüyor ama... morali darmadağın.'
'Fatih... Seni gerçekten üzmek istememiştik. Seni asla yalnız bırakmazdık... Üzgünüm.'
' Kızım ne diyoruz burada! Of, Duymuyor adam bizi! Duymuyor!'
'Sen ne bilirsin ki?!'
Fatih'in başı zonkluyordu ama bu seslere alışmıştı artık. Yine de onları duyduğunu belli etmeyecekti. Amaçlarını hâlâ çözememişti.
Yine de... o gün gelenlerden daha katlanılır olduklarını biliyordu.
'Bir gariplik var. Görüntü neden bozuluyor?'
Aniden sessizlik çöktü.
'Lanet olsun! Biri sistemde şikâyette bulunmuş!'
'Hayır! Fatih'e ne olacak şimdi?'
'Kahretsin! Bunu nasıl yapabilirler?!'
Ve sonra her şey sustu.
Fatih birden... gerçekten yalnız kaldığını fark etti.
Ama bu yalnızlık, eskisi gibi değildi.
Boşluk soğuktu, sessizlik delici.
Odanın havası sıkışmış gibiydi.
Kalktı. Düşünüyordu.
Az önceki panik dolu sesler, zihnini darmadağın etmişti.
Bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu.
İçinde yankılanan bir sezgi: (Hazır ol.)
Tam o sırada tavandaki lambadan ince bir klik sesi geldi.
Işık hafifçe titredi, sonra tekrar yandı.
( Ne oluyor?)
Kalbi küt küt atıyordu.
Odanın dört bir yanına göz gezdiriyor, neyi beklediğini bilmeden bekliyordu.
Her şey... fazla sakindi.
Bakışları pencereye kaydı.
Perde aniden yukarı doğru savruldu.
Ama garipti-zaman donmuş gibiydi.
Hareket yoktu. Rüzgâr durmuştu.
Sadece havada titreşim gibi bir his vardı.
Görünmeyen, ama tenine çarpan bir frekans...
> "Düşük Anomali tespit edildi."
Ses sertti. Ne insana benziyordu ne de tanıdığı o diğerlerine.
Soğuktu. Ruhsuzdu.
Tüm odayı değil, tüm dünyayı sarıyor gibiydi.
>"Davranış bütünlüğü bozuluyor. Onarıcı senaryo devrede. Zorunlu silme onaylandı."
Fatih yorganı bir kenara fırlattı.
Ayaklarını yere bastı.
Kaçmalıydı, bir şeyler hızla yaklaşıyordu.
Tam o anda, gözleri komodine takıldı:
08:32
Göz kırptı.
08:32
Bir kez daha baktı.
Hâlâ 08:32.
Zaman durmuştu.
Sistem, sahneyi kitledi.
Olaylar dondu.
Fatih, hikâyeye yeniden yerleştirilmeye hazırlanıyordu.
~~~~
Yatakta sırt üstü uzanıyordu.
Ne kadar zaman geçmişti, bilmiyordu.
Ya da yeniden yatağa ne zaman uzandığını.
Sanki zihninden bir parça koparılmıştı. Eksikti.
Ne eksikti, onu da hatırlayamıyordu.
Perde usulca dalgalanıyordu, ama camın açık mı kapalı mı olduğunu fark edemiyordu artık.
Duyularıyla dünya arasına bir mesafe girmişti.
Sonra, içinden bir titreşim geçti.
Derinlerden, kimsenin ulaşamayacağı yerlerden gelen bir yankı gibi:
> "Düzenleme tamamlandı."
"Anomali kontrol altına alındı."
"Böcek onarıldı."
"Hikâyeye yeniden entegre edildi."
Fatih gözlerini tavana dikti.
Bakışı boşa değil, bilinçliydi.
Tepki vermedi. Nefes bile almadı bir süre.
Çünkü sistemin sesi artık içinden değil, dışarıdan gelen boğuk bir gürültü gibiydi.
Bir radyo uğultusu.
Ulaşamayan bir sinyal.
(Böcek...)
Kendi kendine tekrar etti.
Dudakları belli belirsiz kıpırdadı.
İçinde bir küçümseme, bir alay gizliydi.
Bu bir teslimiyet değildi.
Bu bir farkındalıktı.
Çünkü anlamıştı.
Nasıl olduğunu bilmiyordu ama... her şeyi sonunda anlamıştı.
İzleyicileri.
Yaşadığı dünyanın bir kitap olduğunu.
Kendisinin yalnızca bir karakter olduğunu.
Ve... Eylül'ü.
Hepsi şimdi aklındaydı.
Ve artık başka bir şeyi daha biliyordu:
Sistem onu onaramamıstı.
Çünkü sistem, Fatih'i yalnızca bir "NPC" sanmıştı.Ona uygulanan prosedür, sıradan bir hataya verilmiş cevaptı.
Ama Fatih... sistemin tanımlayamadığı bir varlıktı.
Bir hata değil.
Bir sapma değil.
Sistemin dışındaki gerçeklikti.
---
Fatih, yatağında doğrulmuş, dizlerinin üzerine oturmuştu.
Pencerenin perdesinden süzülen ışık, odayı griye çalan bir sarılıkla dolduruyordu.
Dışarıdan gelen ayak sesleri, kuş cıvıltıları, günlük koşuşturmalardan gelen uğultular...
Her şey olması gerektiği gibiydi.
Saat sabah 09:00'ı gösteriyordu.
Ama Fatih'in içinde bir şey uyumsuzdu.
Dün olanları hatırlıyordu.
Doktoru, izleyicileri...
O "tik tak" sesinin ardından gelen şeyi.
Ve en önemlisi, sistemin ona düşük Anomali diyip silmeye çalışmasını.
Kendisinin ne olduğunu anlamıyordu.
Elini başına götürdü.
Neden korkması gerektiğini bilmiyordu.
Uykudan yeni uyanmıştı ama hâlâ gözlerini kapamak istiyordu.
Bu sabah da öncekiler gibi olacaktı: garip, kopuk, parçalanmış biliyordu.
Birden gözü saate kaydı.
Duvardaki küçük, yuvarlak saat...
Boş boş bakmaya başladı.
Sanki içinde bir şey, o saate takılmıştı.
Zaman geçiyordu ama o hâlâ bakıyordu.
Ve o an...
Tik... tak... Tik... tak...
Bir şey onu kendine getirdi.
Kalbinde bir huzursuzluk hissetti.
(Ah, yine mi?) diye düşündü.
Bu ses, artık sadece bir eşyanın sesi değildi onun için.
Doğrudan kafasının içindendi.
İlk fark ettiği şey: sessizlikti.
Dışarının uğultusu kaybolmuştu.
Ne ayak sesi vardı, ne kuş sesi, ne rüzgâr...
Perde kıpırdamıyordu.
Hava durmuş gibiydi.
Oda hâlâ aynıydı, ama aynı değildi.
Bir şey eksikti - ya da fazlaydı.
Her anomali bir şey yaşadığında bu şeyin geldiğini fark etmişti.
İlk seyircileri duyduğu gün gibi...
Ya da bugün sistemin gelişi gibi.
Fatih'in içinde bir ürperti vardı.
Tekrar saate baktı.
Gözleri büyüdü.
Saat 06:01'i gösteriyordu.
Bir dakika önce 09:00 olan ibreler, şimdi saat 6'yı gösteriyordu.
Zaman geri gitmişti.
Ve sadece saat değil...
Oda da kararmıştı.
Az önce aydınlık olan pencerenin önü grileşmişti.
Perde artık kıpırdamıyordu.
Gün ışığı yoktu.
Sabah sesi yoktu.
Her şey boğulmuş gibiydi.
Bu sefer diğerlerinden farklıydı.
Bu, üçüncü gelişiydi .
O an, saatin camında çatlaklar gördü.
İncecik ama keskindi.
Merkezden dışa doğru yayılan örümcek ağı gibi.
Tik... tak...
Ama ibreler hareket etmiyordu.
Saniye kolu donmuştu.
Yine de ses devam ediyordu.
Tik... ta... Ti... aa... Zzzz...
Ses bozuldu.
Ardından bir çocuk sesi duyuldu.
Ama normal bir ağlama değildi.
Titreşen, bozulmuş, çürümüş bir kasetin içinden geliyor gibiydi.
Ağğğhhh... YaaAA-aaa-aaa...
Ve sonra...
Sinek vızıltıları.
Yüzlerce sinek, odanın içinde uçuşuyormuş gibiydi.
Her köşeden gelen uğultular...
Fatih çığlık atmak istedi.
Ama sesi çıkmadı.
(Susturun... lütfen susturun...)
Burnuna metalik bir koku geldi.
Kan. İstemeden dilini ısırmıştı ama farkında bile değildi.
Gözleri kıpkırmızıydı. Gözlerini durmuş ve çatlamış saaten alamıyordu.
Uzun süre sonra...
Sesler tekrar kesildi.
Mutlak sessizlik.
Sadece kalp atışları...
Ve sonra -
Camın önünden biri geçti.
Görmedi. Ama hissetti. Varlığı ağırdı.
Geçerken dünya ona yol vermiş gibiydi.
Ve birden...
Zaman tekrar başladı. Perdeler kıpırdadı.
Dışarıdan bir köpeğin havlaması geldi.
Uzakta bir arabanın kornası çaldı.
Fatih gözlerini saate çevirdi.
Saat yeniden 09:00'u gösteriyordu. Camda çatlak yoktu.
Her şey... eski hâline dönmüştü.
"Bu da ne?"
Fatih hızla ayağa kalktı.
Duvarın ortasında, hiç tanımadığı bir saat duruyordu.
Adımlarını sürükleyerek saatin önüne geldi. Uzun uzun baktı.
"Bu da nereden çıktı? Benim duvar saatim yoktu ki..."
Kafası karmakarışıktı.
Artık ne düşüneceğini bilmiyor, nereden başlaması gerektiğini kestiremiyordu.
Her şey çok hızlı gelişmişti; o ise geride kalmış gibiydi.
Yetişemiyor, anlayamıyor, çözümleyemiyordu.
İlk önce o sesler başlamıştı...
Sonra sistemin varlığını öğrenmişti...
Bundan nasıl kurtulacağını bile düşünemeden, başka bir varlık çıkagelmişti.
Ve şimdi...
Hiç tanımadığı, daha önce orada olmayan bir saat, duvarının ortasında asılı duruyordu.
Zihni uğulduyordu.
Zamanın büküldüğü o anlardan sonra, şimdi bu saatin ne anlama geldiğini bilmiyordu.
Ama içgüdüleri söylüyordu: bu saatin normal olmadığını söylüyordu.
Saatin ibresi bir kez daha tik-tak etti.
Sonra... Saat birden buharlaştı - sanki hiç orada olmamış gibi.
Fatih gözlerini kıstı, nefesini tuttu.
O an anlamamıştı belki.
Ama gelecekte anlayacaktı.
Bugün tüm bu yaşananların nedenini.