Soğuk, steril bir odanın soluk ışıkları metal duvarlara çarpıyor, bedenini sarıyordu. Küçük çocuk, zincirlerle sıkıca bağlanmış, elleri ve ayakları hareket edemiyordu. Her titrediğinde, bağlanmış olduğu zincirler minik vücudunu acıtıyor, çocuk korku içinde titriyordu. Beyaz saçları, karanlığın içinde bir yıldız gibi parıldıyor; dalgalı telleri, her hareketinde sanki hafifçe ışık saçıyor. Mavi gözleri, derin ve masum bir okyanus gibi, içine hapsolduğu bu karanlık yerde kaybolmuştu. Bir süre yanına kimse uğramadı, gözleri ağırlaşmış ve kapanmıştı. Çocuk kendinden geçerken tanıdık bir ses duyduğunu sandı ve gözlerini zorla açmaya çalıştı ancak bulanık görüntüler arasında, yüzlerini göremediği beyaz önlükler giymiş yetişkinlerin siluetleri yansıyordu. Boğazı düğümlenmiş, sesi titrek bir fısıltıya dönmüştü: "Lütfen… buradan çıkartın…" Fakat etrafını saran sessizlik yalnızlığını daha da derinleştiriyordu. Soğuk bir el yavaşça yaklaştı, küçük koluna ince, keskin bir iğne saplandı. Parlak metal tepside kan damlaları ışıldarken, minik bedenindeki korku büyüyordu. Çocuk gözlerini sımsıkı kapattı; boğazı düğümlenmişti. İçindeki korku dalgası büyürken, mühürlenmiş bir güç derinlerde uyanmaya başladı. Titreyen küçük beden, kimsenin duymadığı çaresiz bir çığlıktı. Zaman bu odada donmuş gibi. Ama o küçük beden, içinde fırtınalar koparıyor; karanlık vücudu ele geçirmeye başlıyordu.
****************************************************************
Aryel gözlerini açtığında, gökyüzü göz alıcı bir mavilikteydi çimenlerin üzerinde sırtüstü yatıyordu. Aryel'in üzerindeki bordo-siyah okul üniforması, güneşin altında hafifçe parlıyordu. Dizlerinin biraz üstüne uzanan siyah eteği ve beyaz gömleği, üzerindeki bordo cüppe tamamlanıyordu. Sol göğsündeki akademi arması, kumaşın üzerinde zarif bir gümüş iplikle işlenmişti. Güneşin sıcak dokunuşu yüzünü okşarken, yukarıda tembelce salınan yaprakların arasından parlıyordu. Etrafındaki huzuru içselleştirirken bir hışırtı sesi kulaklarına çarptı. Yanında, Maia dizlerinin üzerine çökmüş, kucağındaki deftere yoğunlaşmıştı. Parmaklarının ucunda yıpranmış bir kalem, kaşlarının arasında ciddi bir ifade vardı. Not sayfaları rüzgarla hafifçe dalgalanıyor, büyü kuramlarına dair semboller göz kamaştırıyordu.
"Zaman teorileri yine mi?" diye homurdandı Aryel, tek gözünü kısarak.
Maia, gözlerini sayfalardan ayırmadan cevap verdi: "Zaman büyüsü, herkesin oynayabileceği bir alan değil. Teorisi bile tehlikeli kabul ediliyor. Ama sınavda çıkması muhtemel. Eğer geçmek istiyorsak çalışmamız gerek."
Aryel esneyerek ellerini başının arkasına koydu. "Bizimkiler kavga etmekten ders çalışamıyor, sen ise kadim yasaları çözüp zamanı bükmeye çalışıyorsun."
Maia gözlerini devirdi.
"Kadim yasaları anlamadan bu dünyada hayatta kalamayız. Mezun olamazsan koruyucu lisansı alamayız. Lisans olmazsa görev alamayız. Görev alamazsak para kazanamayız. Para kazanamazsak… o çimenlerin üstünde aç kalırsın, Aryel."
Bir an durdu, Aryel'e bakarken hafifçe sırıttı.
"Ailenin zengin olduğunu biliyorum ama maceraya atıldığımızda onlardan yardım almayacağını söylemiştin. Soylu kimliğini bir kenara bırakacaktın, fikrin değişti mi?"
Aryel önüne düşmüş siyah saçlarını geriye atarken " Hayır tabi ki fikrim değişmedi ama uygulama bana teoriden daha kolay geliyor. Teoriye çalışmak.."
Aryel cümlesini bitiremeden, uzaktan koşa koşa gelen Vega göründü. Nefes nefeseydi.
"Kael! Yine biriyle dövüşüyor! Beni dinlemiyor, birini fena halde yakacak neredeyse! Gelin yardım edin, yoksa okuldan atılacak bu kaçıncı oldu!"
Maia burnundan soluyarak ayağa kalktı. "Harika. Yine bir kahramanlık tiyatrosu. Mezuniyeti unutabiliriz. Bu sefer neden kavga ediyor?"
Vega, küçük yapısıyla neredeyse bir çocuk gibiydi ama gözlerindeki endişe ciddiydi. "Sanırım alt sınıflardan birine zorbalık yapmışlar!"
Maia hızla ayağa kalktı. Aryel esneyerek doğruldu. "Hadi gidelim! Kaelin okuldan atılmasına izin veremeyiz"
Üçü birlikte akademinin yan tarafındaki eğitim alanına koştular. Kalabalığın arasından geçerken Kael'in tanıdık silueti belirdi. Üzerindeki bordo-siyah akademi cüppesi vücuduna tam oturuyordu; ince ama dayanıklı kumaş, kaslı kollarını sarıyor, alev gibi parlayan saçlarıyla bütünleşiyordu. Karşısındaki öğrenci neredeyse titriyordu ama geri adım atmıyordu. Kael'in yumrukları sıkılıydı, yüzü gergindi.
Aryel araya girdi, ellerini kaldırdı. "Tamam Kael, yeter bu kadar."
Kael gözlerini ona dikti. "Çekil aradan, bu seni ilgilendirmiyor."
Aryel hafifçe gözlerini devirdi. "İlgilendirmiyor ama sinir bozuyor."
Hiç beklenmedik bir anda Aryel eliyle yaptığı bir hareketle, su baloncukları oluştu ve ikisinin de üstüne düştü. Soğuk su baloncukları patladığında, izleyen kalabalıktan bir "oooh!" yükseldi. Kael'in alev rengi saçları alnına yapışırken, Aryel'in yüzünde bir gülümseme belirdi. Soğuk ve serin su onları irkitmişti. Kael şaşırmıştı ama daha çok bozulmuş görünüyordu. "Gerçekten mi?"
Vega gülmeye başladı. "En azından ikinizin de kafası serinledi."
Maia kollarını bağlayıp hafifçe başını salladı. "Mezuniyet yaklaşırken neyle uğraşıyoruz böyle?"
Aryel diğer çocuğa yaklaşarak " Bir daha birilerine zorbalık yaparsanız ben de kendimi tutmayacağım."
Çocuk homurdanarak uzaklaştı.
Vega araya girerek "Hadi artık yemek yemeye gidelim açlıktan öleceğim."
Hepsi birlikte yemekhaneye doğru yürümeye başladılar. Tam bu sırada yemekhanenin girişinde Lorin belirdi. Maia'ya doğru yaklaştı.
"Seninle konuşmak istiyorum. Gelir misin?"
Maia bir an tereddüt etti, sonra başını salladı ve Lorin'i takip etti. Diğerleri biraz geride kalırken, aralarında sessizlik oldu. Maia, içgüdüsel olarak bir şeylerin ters olduğunu hissetti. Sessizce başını salladı ve Lorin'i takip etti. Birlikte, akademinin yanındaki küçük çiçekli patikaya yöneldiler.
Lorin birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra durdu ve derin bir nefes aldı. "Maia, biz... Bilmiyorum. Bir süredir garip hissediyorum."
Maia gözlerini kırptı. "Ne demek bu?"
Lorin, gözlerini ondan kaçırarak devam etti. "Sen... çok yoğunsun. Hep kafanda planlar var. Zihninde sürekli başka şeyler dönüyor. Ve ben... ben artık bunun bir parçası olamıyorum gibi hissediyorum. Sanki senin hayatında bir boşluğu dolduruyorum sadece. Gerçekten içinde olduğum bir yer değil bu."
Maia, yutkundu. Yüzünde hiçbir duygu yokmuş gibi duruyordu ama gözleri puslanmıştı. "Bunu şimdi mi fark ettin?"
Lorin başını salladı. "Hayır. Uzun zamandır hissediyorum. Ama senin sınavların, projelerin… ben sadece zamanlamayı bekliyordum. Artık ikimiz de dürüst olmalıyız. Ben... başkasını görmeye başladım."
Bu cümle Maia'nın içine bir hançer gibi saplandı. Ama gözyaşı dökmedi. Sadece bir adım geri çekildi.
"Anladım."
Lorin arkasını döndüğünde, elini yeni kızın beline koydu. Maia'nın içinden bir şey koptu; sanki zaman bir anlığına durdu, tüm renkler soldu. Gözlerinin önünde yaşanan bu ani terk ediliş, onun içinde zaten çoktan çatlamış olan güven duygusunu biraz daha paramparça etti. Derin bir nefes aldı ama gözyaşı dökmedi. Bu ilk değildi. Tam o sırada Aryel, Vega ve Kael yemekhaneye yaklaşmış, Maia'yı yalnız başına dururken görmüştü. Üçü de birden yön değiştirdi ve onun yanına geldiler.
Vega hemen omzuna elini koydu. "Yine mi terk edildin?" dedi, sesinde hafif bir alay ama gerçek bir endişe vardı.
Maia başını çevirip gülümsedi, bu gülümsemede biraz acı gizliydi. "Merak etmeyin, alıştırma gibi oldu artık."
Kael gözlerini devirdi. "Bize ders çalışmıyoruz diye laf ediyorsun, ama kendin erkek arkadaşlara gayet vakit buluyorsun."
Aryel, Kael'e dönüp kurnazca gülümsedi. "Ne oldu Kael? Yoksa kıskandın mı? Hâlâ bir kız arkadaşın olmadığı için mi?"
Kael bir an duraksadı, sonra hafifçe yüzünü başka yöne çevirdi. "Saçmalama." Vega kahkaha attı ve Kael'e yanaşıp koluna sarıldı. "Üzülme Kael, yalnızlığını paylaşmaya hazırım!"
Kael kızarıp hafifçe onu itti. "Vega, yapma şunu!"
Aryel göz ucuyla Lorin'e baktı, hâlâ o kızla gülüşüyordu. Aryel, Maia'nın sessizce yere bakışına kısa bir göz attı. Lorin'e döndüğünde gözlerindeki ciddiyetin ardında ince bir hınç parladı. Aryel'in parmak uçlarındaki büyü dalgası, Lorin'in ayaklarının altındaki zemini ince bir buz katmanına dönüştürdü. Lorin, kibriyle birlikte yere yapıştı. "Ne—?!" Lorin kafasını geriye çevirip etrafına baktı, sinirle homurdandı. Birşey diyecekken vazgeçti yanındaki kız onu kaldırmaya çalışıyordu. Aryel'in yüzünde memnun ama hafif pişman bir gülümseme belirdi. Bu, sadece Maia'nın yüzünü güldürmek içindi.
Kael gözlerini devirdi, "Bu çocuk fazla kendini beğenmişti zaten." Maia hafifçe tebessüm etmeye çalıştı.
Tam o sırada Vega kollarını iki yana açarak söylendi: "Bu yüzden bir kız arkadaşım olsun istemiyorum. Kimseye güvenilmiyor "
Kael ise alaycı bir gülüşle cevap verdi '' Senin gibi bücür bir erkeği kim ne yapsın?''
Vega ''ben o kadar da kısa değilim sen fazla uzunsun Kael .''diyerek hafice kaele vurmaya çalıştı.
Kael kafasına uzanarak Vega'nın saçlarını karıştırdı baksana gerçekten çok kısasın kabul et. ''
Maia onların tatlı atışmalarını duyunca gülümsemeye başladı.
Aryel '' Maia sonunda gülümsedin '' diyerek ona sarıldı, Kael ve Vegada onlara yaklaşarak Maia'ya sarıldı. Maia böyle dostlara sahip olduğu için kendini güvende hissetti ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Tam o anda akademinin dört bir yanında yankılanan ağır ve derin çan sesleri, herkesin susmasına neden oldu. Gök gürültüsünü andıran yankı, herkesi ürpertmişti.
Öğrenciler paniklemiş koşmaya başladılar. Akademinin bahçesinde bir kaos oluşmuştu. Başöğretmen bir anons yaparak herkesi büyük salona topladı.
Akademinin geniş, yüksek tavanlı toplantı salonunda öğrenciler ve öğretmenler sıkıca toplanmıştı. Taş duvarların üzerinde asılı eski haritalar, ağır ahşap raflardaki kitaplar ve modern dokunuşlarla harmanlanmış sade mobilyalar, hem tarih hem yenilik hissi veriyordu. Pencerelerden süzülen hafif gün ışığı, içerdeki gergin havayı biraz yumuşatıyordu.
Ciddi ve gergin bakışlarla etrafa bakan öğretmenler, kısa sürede kalabalığı susturdu. Başöğretmen Callahan ağır adımlarla öne çıktı, salonun ortasındaki kürsüye çıkarak sesini yükseltti:
"Sevgili koruyucu adayları...
Kelm Köyü'ne bir saldırı oldu. Durum hâlâ kontrol altına alınmaya çalışıyor. Akademimizden bazı öğretmenler köye yardım için yola çıktı. Ayrıca Orven Loncası'ndan koruyucular geliyor.
Ama onlar gelene kadar, kimse akademi binasından dışarı çıkmayacak. Lütfen görevli öğretmenlerin sözünü dinleyin.
Akademi şu an güvende ve hepimizin burada kalması çok önemli."
Salonda fısıltılar yükseldi. Bazıları korkmuş, bazıları ise öfkeydi. Kael, gözlerini uzaklarda yükselen siyah dumanlara dikmişti. Alev rengi gözleri kararlılıkla parlıyordu:
Birkaç öğrenci kendi aralarında fısıldaşmaya başladı:
"Ama kim saldırdı ki köye? Kim böyle bir zulmü yapar?"
"Köy o kadar küçük, kimsenin düşman olacağını düşünmezdim."
"Belki haydutlar... Ya da başka bir grup, bilemeyiz."
"Akademiye hiç uzak olmayan yer, bu kadar saldırı tesadüf olamaz."
Kael: "Keşke gidebilsek... Oradakilere yardım edebilirdik."
O sırada salondan alaycı bir ses yükseldi:
Danny: "Sen istersen git Kael, sanki bir şey yapabileceksin."
Birkaç kişi hafifçe güldü. Kael'in gözleri bir anda parladı, öfke vücudunu sardı. Omuzlarından başlayan alevler yayılmaya başladı, salonun havası aniden ısındı. Tam o anda, sakin ve kararlı bakışlarla Vega yanına yaklaştı ve nazikçe Kael'in kolunu tuttu:
Vega: "Sakin ol. Kendini onların kışkırtmasına bırakma. Gücünü boşa harcama. O zaman da gelecek... Ama şimdi burayı savunmalıyız."
Kael derin bir nefes aldı, alevler yavaşça söndü, soluk alışı normale döndü. Yanlarındaki Maia hafifçe başını salladı:
Maia: "Vega'ya katılıyorum. Şu anda burada kalmak en iyisi."
Ama sessiz kalan Aryel, Kael'in duygusuna ses verdi:
Aryel: "Ama... Kael de haklı. Keşke biz de yardım edebilsek. Bir şeyler yapmak, sadece beklemekten daha iyi olurdu."
Salondaki gerginlik sürerken, pencerelerden gökyüzünde karakuşlar dönüyor, uzaktaki köyden yükselen dumanlar hâlâ yükseliyordu.
Öğrenciler yavaş yavaş salonu terk etmiş, dağılmışlardı. Ancak ortamdaki panik ve endişe hâlâ solmamıştı. Kael, Vega, Maia ve Aryel birlikte sessizce yemekhaneye doğru yürüdüler. Hiçbirinin iştahı yoktu; içlerindeki kaygı ve belirsizlik, ruhlarını ağırlaştırıyordu.
Yine de güçlerini toplamak zorundaydılar. Akademiye yapılacak olası bir saldırı anında, hepsi savaşmaya hazır olmalıydı.
Gün boyunca akademide gergin bir sessizlik hâkimdi. Dumanlar sönmemiş, hatta yer yer patlama sesleri duyulmuştu. Dersler iptal edilmişti. Herkes avlu ve yatakhanelerde endişe içinde birbirinden haber bekliyordu.
Gece çöktüğünde, gökyüzü puslu bir maviye büründü. Akademinin taş koridorlarında yankılanan adımlar bu sessizliği böldü. Gözetmenler bazı öğrencileri tek tek çağırmaya başladı.
Kael, Vega, Aryel ve birkaç öğrenci daha ismen çağrıldı. Hepsi, Başöğretmen Callahan'ın özel odasına yönlendirildi. Kapı aralandığında içeride yalnızca Callahan ve birkaç üst düzey öğretmen vardı. Odanın içindeki hava daha ağırdı; Callahan'ın yüzünde alışılmadık bir ciddiyet vardı.
Callahan: "Orven Loncası'ndan gelen destek gecikecek. Şu anda köydeki büyü anomalisi yayılıyor ve durum kötüleşiyor. Bu nedenle... bu gece gizli bir görev için öğrencilerden oluşan bir ekip göndereceğiz. En iyilerimizi."
Masada açılmış bir parşömen üzerinde köyün güncel durumu ve geçiş yolları gösteriliyordu.
Callahan: "Kael, Vega, Aryel… Siz bu görevde olacaksınız. Ayrıca sizinle birlikte yedi öğrenci daha seçildi. Güç seviyeniz, kontrolünüz ve sadakatiniz göz önüne alınarak karar verildi."
Maia da odadaydı. Callahan, ona dönünce ses tonu yumuşadı:
"Maia… Bu görevde olmanı istemiyorum. Saldıranların kim olduğu belli değil. Fiziksel olarak kendini koruyamayabilirsin. Burada kalıp gücünle bize destek olmalısın. Bu, dışarı çıkmak kadar önemli bir sorumluluk."
Maia başını hafifçe eğdi. Gözlerinde görev bilinci parlıyordu.
"Anladım, efendim."
Callahan, gözlerini tekrar Kael'e ve diğerlerine çevirdi:
"Bu akademinin resmi olarak sizi görevlendirdiği bir görev değil. Dışarıya sızmayacak. Bu bir sınav değil. Bu gerçek. Hayat kurtaracaksınız."
Kael, parşömene değil, dışarıdaki dumanlara bakıyordu. Alev gözlerinde bu kez sadece öfke değil, sorumluluk da vardı. İçindeki ateş, yalnızca yıkmak için değil, korumak için yanmalıydı artık.
Vega ise bir adım gerisinden, sessizce onu izliyordu. Gücünü göstermek için değil, doğru anda doğru yerde olmak için eğitilmişti. Soğukkanlı, stratejik düşünen ama duygularını asla kaybetmeyen biriydi. İçindeki disiplinle, Kael'in içindeki ateşi dengeleyebilen birkaç kişiden biriydi.
Sessizce Kael'in omzuna dokundu. Ne bir kelime söyledi ne de gözlerini kaçırdı. Orman yeşili, sakin gözleriyle baktı.
Başöğretmen Callahan bir an duraksadı, ardından Kael ve Vega'ya dönerek ciddi ama nazik bir ses tonuyla konuştu:
"Vega, Kael... Toplantı salonuna geçebilirsiniz. Diğer arkadaşlarınız orada sizi bekliyor."
İkisi de başlarını eğerek odadan çıkarken Aryel'in adının anılmaması dikkatlerini çekmişti. Callahan, Aryel'e dönerek göz temasını sürdürdü.
"Aryel, sen burada kal. Seninle konuşmam gerek."
Kael kapıdan çıkmadan önce bir an duraksadı, Aryel'e kısa ama destek dolu bir bakış attı. Vega da hafifçe başını çevirip, orman yeşili sakin gözleriyle Aryel'e baktı. Sessiz bir onay, dostça bir güven ifadesi vardı bakışlarında.
Kapı kapandığında odada yalnızca Callahan ve Aryel kalmıştı. Sessizlik birkaç saniye sürdü. Aryel, başöğretmenin gözlerindeki ağırlığı hissedebiliyordu. Derin bir nefes aldı, duruşunu dikleştirdi.
Zihninde binbir olasılık dönüyordu ama yüzü sakindi; alışkın olduğu bir maskeydi bu.
Callahan yavaşça konuşmaya başladı, sesi ağır ama yumuşaktı:
"Aryel... Bu görev için seni burada tuttum çünkü sen kaptan olacaksın."
Aryel'in gözleri şaşkınlıkla büyüdü ama hiçbir şey söylemedi. Sadece dimdik durdu. Callahan devam etti:
"Dört elementi birden kullanabiliyorsun. Akademide bu yeteneğe sahip başka kimse yok. Belki de, gücünü tam anlamıyla kullanabilsen… sen şu anda okulun en güçlü öğrencisisin."
Aryel'in boğazı düğümlendi ama gözlerini kaçırmadı. Bu cümle bir övgü değil, bir yüktü.
Callahan bir adım daha yaklaştı, sesindeki ton daha da ciddileşti:
"Üzerinde büyük bir sorumluluk olacak. Ama onları toparlayabilecek kişi sensin. Kael ve Vega gibi güçlü ama içlerinde fırtına taşıyan öğrencileri... ve diğerlerini."
Kısa bir duraklamadan sonra sesi daha da yumuşadı:
"Ayrıca... ışık gücün var. Şu ana kadar zayıf görünüyor olabilir ama belki artık onu da güçlendirmenin zamanı gelmiştir. Karanlıkla savaşmak için o ışığa ihtiyacımız olacak, Aryel. Sadece orada değil… burada, akademinin içinde bile."
Aryel derin bir nefes aldı. Bu yalnızca bir görev değil, bir dönüm noktasıydı. Hem kendisi için, hem de diğerleri için. Artık bir karar verilmişti.
"Anladım," dedi kısık ama net bir sesle. "Hazırım."
Callahan başını salladı, bakışlarında gururla karışık bir beklenti vardı.
Aryel kendi kendine içinden geçirdi:
"Gerginim, kalbim hızlı atıyor. Işık güçlerim hep zayıftı… Nasıl güçlenebilirim? Ya yine başarısız olursam?"
Tam o sırada Callahan ciddi bir sesle,
"Hadi toplantı odasına geçelim, diğerleri seni orada bekliyor"
Taş duvarlardan yankılanan adımlarla dolan sessizlik, Başöğretmen Callahan'ın güçlü sesiyle bozuldu.
Callahan, salona adım attığında herkes yerinden doğruldu. Yüzünde ciddiyet ve kararlılık vardı. Gözleri sırayla her öğrencinin üzerinde dolaştı. Aryel, Kael, Vega, Lorin, Danny, Elrik, Serin, Taris, Nira ve Joran'a dikkatli gözlerle Callahana bakıyordu
Callahan "Bugün burada toplanmanızın nedeni, sadece bir sınav ya da akademik bir görev değil. Karşımızda köyümüz Kelm'de yayılan büyü anomalileri var. Bu durum, sadece akademimizin değil, tüm dünyamızın geleceğini tehdit ediyor. Sizler, bu akademinin en yetenekli ve potansiyelli öğrencilerisiniz. Güçleriniz, bilgi birikiminiz ve karakteriniz, bu görevin başarısı için çok önemli.
"Bir an durdu, derin bir nefes aldı.
"Görev, sıradan değil. Bu, sizi fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak sınayacak bir mücadele olacak. Aranızda rekabet olabilir; bu doğaldır. Ancak unutmayın, asıl güç ekip olmakta yatar. Birlikte hareket etmezseniz, başarı mümkün değil."
"Bu gece başlayacak olan görev, sadece bir başlangıç. Hepinizin, birbirinizden ve kendinizden öğreneceği çok şey olacak. Unutmayın, bu sadece bir savaş değil; bu, geleceği koruma savaşıdır."
'Grubun kaptanı Aryel olacak bu konuda itiraz istemiyorum. Saat 4'te buradan ayrılacaksınız sizi yolda öğretmeniniz Kaiser karşılayacak. "Ayrıca..
Görev için hazırladığımız zırhlı üniformalarınız akademi deposundan alınabilir. Her biriniz için özel olarak ayarlandı. Hareket kabiliyetinizi kısıtlamayan, büyü odaklarını destekleyen bu kıyafetler, görev boyunca size koruma sağlayacak."
"Zırh parçalarını giymekte zorlanırsanız, görevli öğretmenlerden yardım isteyin zamanımız kısıtlı hazırlıklarınızı hemen bitirin.'' Diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Konuşmasını bitirirken salon bir an sessizliğe büründü. Ardından, biri diğerini izler gibi, tüm öğrenciler derin bir kararlılıkla birbirlerine baktı.
Aryel, masmavi gözleri ve geceyi andıran siyah saçlarıyla grubun önünde duruyordu. Bembeyaz teni ve dimdik duruşu, taşıdığı sorumluluğun ağırlığını açıkça gösteriyordu.
Aryel istemsizce gülümsedi. Ama bu gülümseme bir mutluluktan değil, gerginlikten kaynaklıydı. İlk kez öğretmen gözetimi olmadan, gerçek bir tehlikeye karşı koyacaklardı.
Yanında duran Vega Aryelin gerginliğini gidermek için, Aryel'e dönerek esprili bir şekilde mırıldandı: "Çok gerginim... Ya Kael yanlışlıkla beni yakarsa?
Aryel'in gözleri hafifçe devrildi ama bu küçük şaka, havadaki gerginliği az da olsa dağıttı. Kael, alev rengi gözlerini Vega'ya çevirerek kıkırdadı: "Benim alevlerim asla ıskalamaz Vega yakarsam bilerek yakarım."
Birkaç kişi homurdanmaya başladı. Kalabalığın içinden, sivri yüz hatları ve kısa siyah saçlarıyla dikkat çeken Elrik öne çıktı.
"Neden Aryel?" diye sordu sertçe. "Benim fiziksel gücüm ve dayanıklılığım bu ekibi taşıyabilir. Eğitim skorlarım ortada."
Serin, hafifçe kaşlarını çatarak Elrik'in sözlerine karşı çıktı:
"Güç sadece kaslarda değil. Aryel'in su, buz, toprak ve havayı birleştirerek yaptığı kombinler taktiksel olarak çok değerli. Ayrıca şifa ve destek bizde var."
Joran ise hafifçe alaycı bir tonla ekledi:
"Bazen en sessiz güçler en kritik anda kendini gösterir. Aryel'in potansiyelini görmezden gelmek aptallık olur."
Fakat Danny, Kael'in rekabetçi arkadaşı, kaşlarını çatarak Aryel'e meydan okudu:
"Biz ateş güçleriyiz, savaşta daha doğrudan etkiyiz. Böyle bir görevde liderin savaşta ne kadar etkili olacağı önemli."
Nira, hız ve çevikliğini kullanarak öne doğru eğildi, gözlerinde keskin bir meydan okuma vardı:
"Bir liderin sadece güçlü olması yetmez, hızlı karar almalı. Aryel'in sakinliği iyi ama bu yeterli mi?"
Vega, Aryel'in yanına doğru hafifçe yaklaştı ve fısıldadı:
"Unutma, Aryel. Onlar sadece korkularını yansıtıyor. Sen içindeki gücü göstereceksin."
Aryel derin bir nefes aldı, gözleri gruptaki herkese sabitlendi:
"Haklısınız… Her biriniz güçlü, yetenekli ve burada olmayı sonuna kadar hak ediyorsunuz.
İtiraz etmenizi anlıyorum – bu kolay kabul edilecek bir karar değil. Ama şunu bilin: Bu kararı ben vermedim.
Başöğretmen Callahan, sadece benim değil, hepimizin potansiyelini düşünerek bu görevlendirmeyi yaptı.
Benim için de bu ilk büyük sorumluluk. Elbette endişelerim var, ama bu görevi bireysel bir yarış olarak göremeyiz.
Eğer daha yola çıkmadan birbirimize sırt dönersek, görev sırasında nasıl bir bütün olacağız?
Benim isteğim, yalnızca görevde başarı değil... Hepimizin sağ salim geri dönmesi.
Bu yüzden... Lütfen, aramızdaki anlaşmazlıkları şimdi burada bırakıp yola öyle çıkalım."
Herkes yavaşça dağılırken, Aryel biraz arkada kalmış, elleri titreyerek yüzünü ellerinin arasına aldı. İçinde büyüyen kaygı ve sorumluluğun ağırlığı omuzlarını ezer gibiydi. Yüreği sıkışıyor, gözleri hafifçe doluyordu.
Bunu fark eden Vega yanına yaklaştı ve nazikçe omzuna dokunup sarıldı. "Sen bunu yapabilirsin, Aryel. Biz senin yanındayız," dedi yumuşak ve güven verici bir sesle.
Kael de yanında belirdi, hafifçe gülümsedi. "Evet, yalnız değilsin. Beraber güçlüyüz."
Aryel, gözlerini onlara dikti; kalbinde bir fırtına kopuyordu. "Başöğretmen ışık gücümü kullanmam gerektiğini söyledi. Güçlendirmem gerekiyormuş. Ama ben… sadece ufak ışık huzmeleri çıkarabiliyorum. Daha fazlası yok. İçimde bir korku var, yetersiz kalacağım diye… Karanlıkla nasıl savaşacağız ?" diye fısıldadı.
Vega gözlerini Aryel'in gözlerine dikti, sanki oradaki korkuyu ve kararsızlığı okur gibiydi. "Sen düşündüğünden daha güçlüsün. O ışık huzmeleri, senin içindeki potansiyelin sadece başlangıcı. Zamanla açığa çıkacak. Sen bize hep motivasyon sağlayansın, potansiyelimizi senin sayende geliştirdik. Pes etmedik çünkü sen bize inandın."
Kael ise kararlı bir sesle ekledi: "Biz sana inanıyoruz, Aryel. Birlikteyiz. Karanlık ne kadar büyük olursa olsun, biz onu yenebiliriz."
Aryel küçükçe bir tebessümle başını salladı. Yine de yüreğindeki o derin endişe tamamen gitmemişti. Görev başlamak üzereydi ve o artık sadece kendi gücüne değil, arkadaşlarının desteğine de ihtiyaç duyduğunu biliyordu.
Aryel odasına giderken, Maia onu bekliyordu. Aryel'in endişesi yüzüne yansımıştı. Maia sessizce yanına yaklaşarak ona sarıldı. Aryel de tereddütsüz sarıldı. Bazen kelimelere gerek kalmazdı.
Sabaha karşı saat tam dörtte, ekip kuzey kapısında toplandı. Hepsinin üzerinde, akademinin özel görev üniforması vardı. Bordo ve siyah tonlardaki zırhlı cüppeler, hem hareket kabiliyeti hem de büyü direnci sağlayacak şekilde tasarlanmıştı. Göğüs ve omuz bölgelerinde ince metal korumalar vardı; sol koldaki semboller her birinin büyü elementini temsil ediyordu. Aşağıya kadar uzanan pelerinler ise geceyle bütünleşmiş, karanlıkta bile belli belirsiz dalgalanıyordu. Her biri kendi iç dünyasında savaşıyordu. Vega, yeşil gözleriyle etrafı dikkatle süzerken, Kael'in alev rengi saçları akşam güneşiyle parlıyor, içindeki kıvılcımı yansıtıyordu. Danny, sanki yaklaşan zorluğun ağırlığını daha iyi hissediyor gibiydi; ellerini cebine sokmuş, yüzünde hafif bir gerginlik vardı.
Lorin çekingen adımlarla diğerlerinden biraz geride durmuş, Aryel'e bir kez daha bakıyordu. İçinde bulunduğu karmaşık duygulara rağmen, bu görevde olduğu için gururluydu.
Maia ise Aryel'in yanındaydı, küçük bir gülümsemeyle ona destek vermeye çalışıyor, ancak kalbindeki endişe gözlerinden okunuyordu.
Hafifçe esen rüzgar, Aryel'in simsiyah saçlarını hafifçe dalgalandırıyordu. Masmavi gözleri, gözlerindeki kararlılıkla birlikte hafif bir titreme taşıyordu.
''Kapıdan çıktığımız andan itibaren bir sürü tehlike ile karşılaşacağız. Ama ne olursa olsun birbirimize güveneceğiz ve birlikte hareket edeceğiz."
Herkes kararlılıkla Aryel'e bakıyordu. Durumun ciddiyeti karşısında dünkü çatışmadan eser kalmamıştı. Genç koruyucular, kalplerinde hem korku hem de umut yankılanıyordu.
Maia, arkadaşları kapıdan çıkarken son kez baktı; her biri kendi korkularıyla ve umutlarıyla doluydu. Amber rengi gözleri hafifçe doldu, yetersizliği yüzünden arkadaşlarının yanında olamadığına üzülüyordu. Ama şu an onu düşünemezdi, içinden sessizce sağ olarak geri gelmeleri için dua etti.