Kapı ağır ağır açıldı. Siyah takım elbiseli, uzun boylu bir adam sınıfa girdi. Adımları sınıfta yankılandı ve hemen tüm uğultuyu susturdu. Tahtaya yürüdü, tebeşiri eline aldı ve büyük harflerle adını yazdı:
"Emir Karaca"
Elif: "Ne kadar ciddi ve karizmatik bir adam…"
Emir dönüp sınıfa baktı ve sert bir sesle konuştu:
— Konuşmalar bitti mi?
Elif oturduğu sırada hafifçe gerildi, kalemi elinde titriyordu:
— Evet, hocam.
Emir:
— Dersime geç kalan, kapıda bekler. Zaman kaybına tahammülüm yok. Anlaşıldı mı?
Arka sıradan bir öğrenci cevap verdi:
— Evet, hocam.
Emir başını o tarafa çevirdi:
— Sen, ayağa kalk!
Genç öğrenci korkuyla ayağa kalktı.
— Adın ne?
— Kerem, hocam.
— Dersimde gülersen bir daha buraya giremezsin. Anlaşıldı mı?
— A-anlaşıldı, hocam.
Emir tekrar Elif'in olduğu sıraya döndü, dudaklarının kenarındaki hafif kıvrım ve keskin bakışlar tüm dikkati topluyordu.
— Elif, bana söyle. Eğitim sadece kitaplardan mı ibarettir?
Elif:
— B-bence… hayır hocam. Eğitim… hayatın kendisi de olabilir.
Emir:
— Doğru. Hayat bazen en büyük öğretmendir. Ama bazı öğrenciler bu dersleri anlamaz. Siz anlamaya hazır mısınız?
Ders ilerledikçe Emir sadece konu anlatmıyor, sınıfın düzenini sağlıyor ve öğrencilerin dikkatini sürekli kontrol ediyordu. Elif defterine bakıyor ama gözlerini Emir'den ayıramıyordu.
Ders bittiğinde öğrenciler hızla sınıftan çıktı. Emir Elif'e seslendi:
— Elif.
Elif:
— Evet, hocam?
Emir:
— Senden beklediğim şey dikkat. Diğer öğrenciler gibi geçiştirmeni istemem. Umarım beni hayal kırıklığına uğratmazsın.
Elif başını salladı, ama kalbi hızlı çarpıyordu. Sınıftan çıkarken, Emir'in bakışlarının hâlâ üzerindeki etkisini hissediyordu.
Emir sınıftan çıkmadan önce öğrencileri süzdü ve Elif'in dikkatini not etti. Dersin daha başında olmasına rağmen bu öğrencinin fark yaratacağını anlamıştı.