(Azra'nın Anlatımı)
Uykusuz gecelerim çoğaldı.
Gözlerimi kapadığımda karşımda hep o vardı.
Sokak lambasının titrek ışığında beliren siyah siluet, o keskin gözler… ve sessiz adımlar.
Rüyalarımda bile peşimi bırakmıyordu.
Bir gece rüyamda, yine o ıslak sokakta yürüyordum. Arkadan ayak sesleri geldi. Döndüm, o oradaydı. Göz göze geldik. Ama bu kez korkmadım.
Tam tersine, sanki yıllardır beklediğim birini görmüş gibi kalbim hafifledi.
Rüyamda bana yaklaşırken dudakları kıpırdadı, fısıldadı:
"Ben buradayım…"
O an uyandım. Kalbim hızla çarpıyordu, avuç içlerim terlemişti. Ama garip bir şekilde korkmuyordum. Daha çok… eksik bir şeyin hatırlatması gibiydi.
---
Gün içinde de rüyalarımın izleri beni bırakmadı.
Okulda kalabalığın içinde yürürken gözlerim sürekli onu aradı.
Her siyah pardösüde, her uzun boylu adamda onu görmek istedim.
Ama yoktu. Yalnızca his vardı.
Arkadaşlarım bir şeylerin ters gittiğini fark ettiler.
"Azra, iyi misin? Çok dalgınsın," dediler.
Başımı salladım. "İyiyim," dedim ama sesim bile inandırıcı değildi.
İçimdeki gerçeği kimseyle paylaşamadım.
Çünkü nasıl anlatabilirdim ki? "Bir yabancı beni takip ediyor ama ona bakmadan duramıyorum" desem, deli olduğumu düşünürlerdi.
---
Akşam eve dönerken ayak seslerimi duydum kendi kulaklarımda. Ama her seferinde durup arkamı döndüğümde sokak boştu.
O an içimden geçen tek şey şuydu:
"Burada olmalı… beni yine izliyor olmalı."
Eve vardığımda pencereden dışarı baktım. Gökyüzü kapalıydı, yıldız yoktu. Ama ben karanlığa fısıldadım:
"Sen kimsin?"
Cevap gelmedi.
Ama kalbim, o sessizliği cevap gibi algıladı.
Korku, artık ikinci plandaydı.
Onun yerini başka bir şey alıyordu. Daha derin, daha karmaşık bir his…
---
O gece uyumadan önce kendi kendime itiraf ettim:
Onun gözleri… bende bir iz bıraktı.
Ne kadar kaçmaya çalışsam da artık biliyorum, o bir yabancı değil.
Karanlığın içinden hayatıma giren bir işaret gibi.
Ve belki de en korkuncu şu:
Artık ben de onu istiyorum.
---