Annemin yanına koştum.
"N'oluyor anne?" dedim.
Elira panik içinde, "Riven! Hemen içeri gir!" diye fısıldadı.
Dışarıdan korkunç sesler geliyordu.
"Lanetli çocuğu verin bize! Size bir şey yapmayalım!" diye bağırıyordu köylüler.
Babam Elandor dışarı çıktı.
"Ölürüm de çocuğumu size vermem!" diye haykırdı ve onlara taş fırlattı.
Kasaba halkı daha da sinirlendi.
Annem hemen beni dolaba sakladı.
Gözlerime baktı, fısıldadı:
"Ne olursa olsun... sessiz kal."
Babam kapıyı tutuyordu. İçeri girmesinler diye bedenini siper etmişti.
Ama... annem yakalanmıştı.
Dolabın içinden her şeyi izledim.
Annem çığlık atıyordu.
Yalvardı... ama olmadı.
O an bitti.
Gözlerimin önünde... annem öldürüldü.
Bağırmak istedim. Sesim çıkmadı.
Ama sonra boğazımdan bir çığlık koptu.
Ellerim titriyordu, gözlerim karardı.
O anda babam geldi,
beni kucakladı,
"KOŞ RIVEN!" diye bağırdı.
Ama ben... annemi orada bırakmak istemedim.
İçim parçalandı.
Ama babam dedi ki:
"Yaşamak zorundasın, Riven…"
O an yemin ettim.
Bir gün... intikam alacağım.
Ve Riven,
o gün… bir daha aynı kişi olmadı.