Ficool

Chapter 9 - Eşsiz Bir Harmoni

(Domino) 

Yeşil elbisemi giyip saçlarımı arkadan topladıktan sonra yemek salonuna doğru ilerledim. Annem, mavi elbisesiyle beni karşılamıştı. 

"Valencia! Sonunda gelebildin," diyerek kollarının arasına aldı beni. Babamı gördüğümde ise yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. 

Uzun zamandır okyanusta görevdeydim. Okyanus halkını ve yaratıklarını dizginlemekle yükümlüydüm. Sirenix gücümü kazanana kadar yerine getirmem gereken görevler vardı; Daphne ise hâlâ hazır olmadığımı söylüyordu. 

Yemek masasına oturur oturmaz Domino'nun eşsiz yemeklerinden tatmaya başladım. Buranın havasını ve lezzetlerini gerçekten çok özlemiştim. 

Babam, "Abin Duncan'la görüşüyor musun? Son zamanlarda pek bizimle konuşmuyor. Biz de rahatsız etmek istemiyoruz. Biliyorsun, içine kapandı mı uzun süre konuşmaz," diye sormaya başladı. 

"Bilmiyorum. Görevde olduğum için uzun zamandır iletişim kuramadım. Geri gitmeden önce bir uğrarım. Siz de fazla rahatsız etmeyin. Yeni bir gezegende ve evrenin en iyi peri okullarından birindeyim sonuçta," diye cevap verdim. 

Bu durum bana da tuhaf geliyordu. Çünkü Duncan muhakkak beni arar ya da sihirli bir posta yollardı. Bu düşünceler kafamı kurcalarken, kafamın içinden bir ses bana sesleniyordu. 

"Valencia, Valen, beni duyuyor musun?" 

Bu sesi yalnızca zihin perileri yapabilirdi. 

"Valen, ben Hector. Beni duyuyorsan saçlarınla oyna," dediği anda ellerim anında saçlarıma gitti. Hector benimle neden böyle iletişim kurmak istesin ki? 

"Güzel. Duncan'ın başı büyük dertte. Hemen seninle rahat bir yerde konuşmamız lazım," dediği anda aniden ayağa kalktım. 

"Nasıl?!" dediğim anda annemin ve babamın şaşkın bakışları üzerimdeydi. Gülümseyerek, "Ah, sanırım görevlerimi bitirdiğime dair teyzeme sihirli posta yollamayı unutmuşum. Gidip onları halletsem iyi olacak," diyerek hızlıca oradan ayrıldım. 

Hector'a odama gelmesini söyledim. Oda kapısı açılır açılmaz Helios ve Hector'u karşımdaki odada gördüm. 

"Helios, sen de mi buradaydın?" 

Helios gözlerini kaçırarak, "Evet, başka nasıl Hex teleport falan olsun," diye yanıtladı. Ardından Hector'a döndüm ve endişeyle, "Sorun nedir? Duncan'a ne oldu?" diye sordum. 

Duyduklarım karşısında şok oldum. Hemen olaya müdahale etmem gerekiyordu. 

--- 

Gözlerimi açtığım anda kendimi bir hapishanenin içinde bulmuştum. Bir cadıyı öldürmekle suçlanmış, dört duvar arasında sıkışıp kalmıştım. Nasıl olur da biri bize bu komployu kurabilirdi? Bulutlu Kule'de net başka düşmanlarımız vardı ve en yakın zamanda bunu öğrenmemiz gerekiyordu. Magix hapishanelerinde büyüden oluşan parmaklıklar vardı. Elinizi götürdüğünüz an canınızı yakıyordu. Birkaç kez zorlamayı denesem de canımı yakmaktan başka bir şey elde edemedim. 

Bir süre sonra gardiyanın, "Bir ziyaretçiniz var." demesiyle yerimden doğruldum. Kim beni ziyarete gelmiş olabilirdi ki? Çocuklara kimseye söylememeleri konusunda yemin ettirmiştim. Gardiyan beni oradan aldıktan sonra görüşme yerine götürdü ve karşımda duran kişi Valencia'ydı. 

Gördüğüm anda ona sarıldım. 

"Annemlerin haberi var mı?" diye sordum ilk olarak. 

"Hayır, haber geliyordu ama ben bir anda yok ettim. Bu olay duyulmadan seni buradan çıkarmamız lazım." 

"İyi de ben buradan nasıl çıkabilirim ki? Güvenlikleri görmüyor musun?" diye şaşkın bir biçimde sordum. 

Bana sırıtır bir biçimde bakarak, "Sen Inheritix ve beni ne sanıyorsun? Lyna çoktan zehirli sarmaşıkla güvenlik ve gardiyanları uyuttu. Neptune ve Helios sistemleri bozdu. Ava'nın sanal gerçeklik kurmacasıyla da bir kopyan yaratıldı. Yani bu bizi bir süre ifade eder." 

Valen planı anlattığı an gerçekten ekiple gurur duymuştum. Ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. 

"Peki, şimdi ne yapmamız gerekiyor?" diye sordum. 

"Bütün hikayeyi bana Hex anlattı. Gidip o tılsımları bulmaya devam edin. Ben de senin durumunu babama söyleyeceğim. Kopyanı bir şekilde babam ve bağlantıları sayesinde duyulmadan çıkartacağız. Ben de o sırada size bulaşan kimmiş onu öğreneceğim." 

Güzel bir planlamaydı. Hapishaneden çıktığım gibi ekiple tekrar sarıldım ve şimdi ki hedefin ne olduğunu sordum. Bir sonraki tılsımın Melody'de zengin bir ailede olabileceği söylendi. Yıllardır saklıyorlarmış ve bugün bu tılsımı sanki bir hazine gibi davette sergileyeceklerini söylediler. 

Hiç vakit kaybetmeden hazırlıklarımızı tamamlayıp Melody'e doğru yolumuza koyulduk. Bu sefer bize Hector rehber olacaktı. Melody, müziğin uyumunu ve geleneksel yaşamı fazlasıyla vurgulayan bir gezegendi. Geldiğimiz gibi her şeyin birbiri ile uyumunu görüyorduk. Her şeyin rengarenk olması içimizde bir huzur ve rahatlık uyandırıyordu. 

"Bu aileyi tanıyorum. Minyu, bu ailenin çocuklarından biriyle aynı okula gidiyordu." diye lafa atıldı Hector. 

Helios, "Harika ama Minyu kim, öncelikle onu anlatsan iyi olur." diye lafa atıldı. 

Hector, "Melody Prensesi, Galatea'nın kızı. Annemin yakın arkadaşıdır. İlk öncelikle Minyu'nun yanına gidelim." diyerek bizi geleneksel ve modern led ışıklarla donatılmış bir yere götürdü. 

Minyu'yu gördüğümüzde geleneksel Melody kıyafetleriyle ve yerde oturmuş, yemek yerken görmüştük. 

Bizi gördüğü anda sevecen bir şekilde "Buyurun, siz de yiyin." diyerek sofrasına bizi davet etmişti. 

Helios, "Ne yani yere mi oturacağız?" dediği anda Ava koluna dirsek atıp "Otur, sorgulama." dedi. 

Hepimiz yere bağdaş kurmuş bir şekilde oturmuş yemekleri ve etrafı inceliyorduk. Hector Minyu'ya selam vermiş ve kendi aralarında konuşurken bir anda ortam sessizleşmişti. 

Minyu, "Evet, bir sorunuz mu vardı? Nasıl yardımcı olabilirim?" 

Helios öne atılarak, "Aslında benim önemli bir sorum var." dedi. 

Minyu başını kibar bir ifadeyle Helios'a doğru yönlendirdi. 

"Melody gezegeninde böcek tüketiliyor mu?" diye sorusunu yöneltti. 

Helios'un sorduğu soruyla başımızdan kaynar sular dökmüştü resmen. 

Ava, "Yok, yarasa tercih ediyorlar genelde. Bu nasıl soru ya?" diyerek hafifçe kafasına vurdu. 

Hector, pis bir bakışla Helios'a bakıyordu. 

Helios geri çekilerek, "Sormadım farz edin." demesiyle olay tatlıya bağlanmıştı. 

Minyu'ya genel olarak ortamla alakalı ve aileyle alakalı sorular yönlendirmiştik. Davet akşam başlayacak, gece yarısına kadar sürecekti. En sonunda da aile yadigarı diye adlandırdıkları tılsımı sunacaklardı. 

Aldığımız bilgilere göre geceye hazırlanmaya başlamıştık. Partinin belli bir dress code'u olduğu için kırmızı ağırlıklı giyinmeye başladık. 

Lyna kravatımı düzeltiyordu. 

"Hapishane nasıldı?" diye bir soru yöneltti. 

"Klasik bir hapisti işte." diye hafif gülümseyerek cevap verdim. 

Lyna gülerek, "Sanki daha önce hapise girdin de klasik bir hapishane diyorsun." dedi. 

Hector yanımıza kemanıyla birlikte gelip yeni planından bahsetti. 

"Organizatör ile konuştum. Keman çalarak dikkat dağıtacağım. Siz de o sırada işe koyulursunuz." 

Lyna, "Ben de Ava ile garson olur, bir problem görürsek bildiririz." 

Ben de Helios ve Neptune ile insanlar arasına karışabileceğimizi söyledim. 

Neptune, "Bana uyar da Helios nerede gördünüz mü?" diye sordu. 

Cidden Helios ortalıkta yoktu. Parti alanının arkasında kalıyorduk. Helios'a bakmak için önlere doğru ilerlediğimiz sırada karşılaştığımız manzara bizi şaşırtmadı. 

Helios üç kızla diyalog içerisinde, "Bak canım şimdi beni Socialix'ten ekliyor, influence oluyorsun." Kızın bileğini tutup, dişiyle kalemin ucunu açtı ve imzasını attı. 

"Sen en iyisi bunu yıkama." deyip öpücük attı. 

Neptune olaya müdahale edip, "Siz ona aldırmayın. Akıl hastanesinden yeni kaçtı." demesiyle kolundan tutup yanımıza getirdi. 

Kızlar görev yerini çoktan almıştı. Hector da sahneye çıkmış, keman çalmaya başlamıştı. Hector o kadar güzel çalıyordu ki bütün bulunan herkesi büyülemişti. O sırada kutu içinde bir şey arka tarafa doğru götürülüyordu. 

Kulaklarımda dolanan "Cesaret" sesi çoğalmaya başladığı an bunun tılsım olduğunu anlamıştım. Yavaşça o tarafa doğru ilerlemeye başladık. 

İlerlediğimiz sırada Hector'un performansı bittiği için herkes ayağa kalkıp alkışlamaya başlamıştı. Bu yüzden orada kalıp ilerleyememiştik. O sırada Hector kürsüden iner inmez, davetin sahibi sahneye çıkmıştı. 

"Bugün size aile yadigarımız olan bir objeyi tanıtmak istiyorum. Gerçekten parlayan bir mücevher gibidir. Tabii bu yadigarımızı artık birine teslim etmekten gurur duyacağımızı da belirtmek isterim." 

Hector kafası karışmış bir şekilde yanımıza geldi. 

"Teslim etmek mi? Bu aile asla böyle bir şey yapmaz, oldukça ilginç." 

Davetin sahibi sözlerine devam etmiş. "Evet efendim, tılsımın yeni sahibi Diamond Prensi Douglas'ı alkışlarınızla sahneye almak istiyorum." dediği sırada Lupus Oscuralardan Douglas sahneye çıkmıştı ve bize doğru kötü bir sırıtışla bakıyordu. 

Hector, "Bu imkansız." diye sinirli bir şekilde bakıyordu. 

Neptune de, "Net bir büyünün etkisinde. Arkaya doğru gidelim." dedi. 

Neptune'ün dediğine katılarak arkaya doğru ilerledim. Lupus Oscuralar yine bir şeylerin peşindeydi. 

Arka odaya gittiğimiz anda kapkaranlık bir sis bizi sarmıştı. Aniden arkamdan gelen buz kütlesiyle camdan dışarı doğru itilmiştim. 

Douglas karşımdaydı. 

"Sen hapisten kaçmışsın. Lupus Oscuralardan birini öldürmenin cezasını sana göstereceğim." diyerek üzerime doğru buz topları atmaya başlamıştı. 

"Onu benim öldürmediğimi sen de biliyorsun Doug." diyerek alev toplarını üzerine atıyordum. 

"Sana annenin kaderini yaşatacağım." demesiyle beni buz kütlesinin içine hapsetmişti. 

İçeride peri formuma dönüşerek, içimdeki enerjiyle buz kütlesinin etrafında ejderha formunda ki ateşi döndürerek buz kitlesini kırmıştım. 

"Ben de sana annenin sonunu göstereyim." diyerek içimdeki enerji patlamasıyla Douglas'ı yere düşürmüştüm. 

Kendisi kucağıma alıp tılsımın saklandığı yere doğru ilerledim. Nyx ve Thunder'a bakarak, "Alın leşinizi." dememle Douglas'ı yere bıraktım. 

Helios'un yarattığı ışıkla Nyx ve Thunder gözlerini açamayacak hale gelmişlerdi. Ben de bu sırada tılsıma doğru yaklaşıp elimi götürdüm. 

Götürdüğüm sırada yine ejderhalar dolu heykellerin arasındaydım. Tılsıma doğru ilerlediğim sırada önüme kırmızı kıyafetli ruha benzer bir hanımefendi belirdi. 

"Ben Tishu, Melody ilklerindenim. Müziğin ve şiirin öncüsüyüm. Tılsıma iyi bak." deyip önümden bir anda kaybolmuştu. Elimi tılsımı koruyan alevlerin arasına götürüp tılsımı aldığım anda tekrar kendimi ekibin yanında buldum. 

Ava, "İyi, bu sefer bayılmadın." diyerek güldü. 

İşimizi bitirdikten sonra Melody'den ayrılmak için hazırlandık. Hector görev sonrası annesini görmeye gidip aramıza sonradan geldi. 

Geriye sadece son tılsım kalmıştı. 

--- 

(Bulutlu Kule) 

"Şu aptal çocuklar, tılsımı almayı becerseydi bari," diyerek sinirle sihirli küresini kapattı Bayan Ashlani. 

Tılsımlardan sadece son bir tane kaldığını düşünüyordu ve hepsini elde etmek istiyordu. Aynasına yönelerek eski görüntüsü olan Hekate'ye geçiş yaptı. 

"Çok şeyi hak ediyorsun Hekate. Eminim bir gün bütün hak ettiklerine ulaşacaksın. Ejderha ateşi gücüne ulaşacaksın," diye kendine gaz veriyordu. 

Arkasından "Yanılıyorsun," diye bir ses geldi. Önüne döndüğü sırada karşısında Raul vardı. 

"Ejderha ateşine hiçbir zaman kimse sahip olamadı," diye emin adımlarla önüne çıktı. 

"Ah Raul, ben ejderha ateşini yok etmek istiyorum zaten. Bu kendinden güvenli duruşunu sevdim. İstersen ekip olabiliriz." 

Raul kesin bir cevapla "Asla," dedi. 

"Bu özgüvenini anlamış değilim. Karşında bir ilk cadı duruyor. Ben sana en iyisi hatırlatayım," demesiyle karanlık bir enerji topunu yüzüne fırlattığı an bitkiler onu engelledi. 

"O kadar kolay olacağını sanmıyorum," dedi Miele. 

Hekate kendinden emin bir şekilde, "Daha zamanı değil," diyerek oradan ışınlanarak ayrıldı. 

Miele Raul'a bakarak, "Sen iyi misin?" diye sordu. 

Raul, "Ben iyiyim. Bunca zaman nasıl fark edemedim." 

Miele, "Selina söylemeseydi, biz de zaten bunu bilemezdik. Güçlü bir büyü var. Bu kadar süre bir cadı asla yaşayamaz." 

Raul, "O büyünün kaynağı nereden geliyorsa onu bulmak zorundayız." 

Valencia o sırada yanlarına elinde bir kitapla geldi. 

"Büyü bu kitapla yaşıyor. Ogma adını verdiği adam da tılsımlara bağlı bir büyünün içerisinde," diyerek Ogma yazılı kitabı masaya koydu. 

Miele, "Yani bu büyü kitabı yok edilirse, Hekate'den kurtulmuş mu olacağız?" 

Valencia başını evet anlamında sallayarak, "Hekate'den kurtulmuş olacağız fakat bu kitapta var olan enerji aynı zamanda Ogma'ya bağlı. Aklı sıra Ogma'nın ruhunu bedenden ayırmış ve böyle yaşamaya mahkum etmiş zamanında. Ogma'nın gücü de kaybolunca tılsımlara ve lanetlenmiş bu kitaba bağlanmış." 

Raul, "Yani bizim bu adama ulaşmamız lazım bir şekilde. Bu lanetin nasıl bir şey olduğuna dair bilginiz var mı?" diyerek aceleci bir şekilde etrafta dolandı. 

Valencia sandalyeye oturarak, "Sanırım bu lanete benzer bir durum yaşayan kişiyi tanıyorum," diyerek gülümsedi. 

Miele de Valencia'ya bakarak, "Daphne," cevabını verdi. 

 

DEVAM EDECEK... 

More Chapters