Ficool

Chapter 8 - Zenith Tabakası

Hepimiz soğuk ve kasvet dolu bu odada yargılanmak için bekliyorduk. Bulutlu Kule'nin genç cadılarından Bianca'nın öldürüldüğünü öğrenmiştik. Bizim de orada tılsım arıyor olmamız tabii ki tesadüf değildi. Birisi bizimle fena halde uğraşıyordu ve bunun artık çok daha yakınımızda olduğunun farkındaydık. Tek tek sorgu odasına çekiliyorduk. Herkes bir ağızdan aynı şeyi anlatmaya karar vermişti: Helios'un Solarya'ya ait bir tılsımını cadıların çaldığını söyleyerek biraz da olsa yalandan kaçınmıştık. Bütün bu hikayeyi anlatsaydık, Magix ve evren ayağa kalkardı. 

Sorgularımız bittikten sonra Lupus Oscuralar ile karşılaştık. Bize oldukça kötü ve sinirli bir şekilde bakıyorlardı. Aramızda bir bariyer olmasa anında saldıracak gibiydiler. Fakat gözlerindeki bir şey dikkatimi çekti; onlarda bizim yapmadığımıza oldukça emindi. 

Alfea'ya vardığımızda deneme yazarlığı yapacağımız bir derse katılmamız gerekiyordu. Bunun öncesinde Alfea'ya gelen bir bildiriye göre bir süreliğine okulun dışına çıkmamız yasaktı. Bu elbette mümkün olmayacaktı. Aramamız gereken tılsımlar ve Mavi Ejder'i durdurmamız gerekiyordu. Ancak benim bu konudaki düşüncelerim hala farklıydı. Mavi Ejder'in enerjisi bana zarar vermekten çok, beni koruyor gibiydi. 

Derse başladığımızda Lyna ile aynı sıraya oturduk. Sorgu sırasında birbirimizle konuşmamız yasaktı fakat bilmedikleri çok önemli bir şey vardı: Hector'un zihin gücü. Onun sayesinde zihinlerimize aynı ağızdan konuşmayı başarmıştık. Kriz durumlarını çok iyi yönetebiliyordu. 

Lyna ders boyunca bana bakarak benimle iletişim kurmak istiyor gibiydi. Bunu fark eder etmez ona sorumu yönelttim. 

"Nasıl hissediyorsun?" diye sorduğumda, yemyeşil gözlerinin bana dönmesi bir olmuştu. 

"İyi gibiyim fakat yaşadığım durumları akıl sıra erdiremiyorum. Bundan iki ay önce böyle durumlarla karşılaşacağımı nereden bilebilirdim?" diyerek burada bulunmaktan pişmanlık duyuyor gibiydi. 

"Bizim yanımızda olmaktan huzursuzluk mu duyuyorsun?" diye saçma bir soru sormuştum. Aslında sorunun doğru hali "Benim yanımda olmak sana huzur veriyor mu?" olmalıydı. Tabii ki direkt böyle bir soru soramayacağım için bu yola başvurdum. Çünkü tam olarak onunla mutlu olmayı başarabilir miydim? Bu kaos içinde birbirimize vakit ayırabilir miydik? Gerçekten bilmiyordum. 

"Sizinle olmaktan gerçekten mutluyum fakat bu yaşadığımız durumlardan kurtulup gerçekten nefes almamız gerektiğini düşünüyorum. Umarım bunu yapabiliriz." 

Umaraktan başka çaremiz yoktu. Okuldan çıkmamız gerektiğini hepimiz biliyorduk. Küçük bir konuşma yapmak için odamıza çekildik. 

Herkesin aklında bundan sonraki adımımızın ne olacağı vardı ve elimizde bir kitaptan başka bir şey yoktu. 

"Bu kitabı asla açamıyoruz, bununla ne yapacağız?" diye bir soru yöneltti Helios. 

Neptune, "Belki zamanı geldiğinde kendiliğinden açılır," diye bir teori ortaya attı. Benim ise buna oldukça benzer bir fikrim vardı. 

"Ben bu kitabı Gardenia'daki evde de görmüştüm, belki orada açılabilir. Fakat bu kitabın bir sahibi olduğunu da unutmayalım. Bu kitap Ogma'ya ait olabilir." 

"Ne yani, şimdi Ogma adında belirsiz birini mi bulacağız?" diye atıldı söze Ava. 

Hector, "Ogma ilklerden biri. Profesör Miele'den bu hikayeyi daha net dinleyebiliriz. Bence ona gidelim," diyerek mantıklı bir fikir sundu. 

Profesör Miele'ye gittiğimizde Ogma'nın hikayesinden birazcık bahsetmişti, fakat o da tam olarak net bilmiyordu. Ogma tarihteki ilk cadılardan biriydi. Domino'da yaşamış ve orada bulunmuştu. Aşkının körlüğünden dolayı hayatının son bulduğunu öğrenmiştik. Sevdiği kadınlardan biri, şu anki Domino'nun kraliyet soyunu başlatan kişilerden biriydi. Ogma bir nevi benim soyumdan geliyordu. Fakat o bir cadıysa, bizim soyumuz nasıl perilerden oluşmuştu? 

Bilgili bir konuşma sonrasında sırada gideceğimiz yeri belirlemek vardı. Dördüncü tılsımı almak için Zenith'e gitmeye karar verdik. Zenith, anlatılanlara göre ilk zamanlarında çok farklı bir gezegendi, zamanla kendini arşa çıkarmış ve aradan sıyrılmış olarak biliniyordu. Eminim orada da verilen bir tılsım olacaktı. Profesör Miele, bizi idare etmek amacıyla okulda bulunacaktı. 

Eşyalarımızı toplayıp hazırlandıktan sonra Ava'nın önderliğinde portal açıp Zenith'e doğru yolculuğumuz başladı. 

Zenith'e vardığımızda aşırı şaşırmış bir biçimde etrafa bakıyorduk. Olağanüstü bir dizaynı vardı. Çoğu teknolojik araç gereç bu gezegenden sağlanırdı. Ava, bize rehber olacak şekilde etrafı tanıtmaya başladı. Ulaşımın ne kadar kolay olduğunu görebiliyorduk. Çok bilinen bir kütüphaneciye doğru ilerledik. Buranın sahibi, Zenith tarihi hakkında birçok bilgiye sahip olduğunu söyledi. 

Kütüphaneye girdiğimizde içerisi insan kaynasa da asıl olması gereken şeyler yoktu: kitaplar. 

Helios, "Kitaplar neden burada yok?" diye bir soru yöneltti Ava'ya. 

Ava, "Burada kitaplar sanal bir tablet üzerinden verilir. Bilgiler tam işlemcilere yazılı biçimde aktarılır." Biraz daha ilerleyip dikdörtgen boyutlu, mavi led ışıklı bir masaya yaklaştı. Elini üzerine koydu ve "Zenith Tarihi" demesiyle önünde sanal bir ekran açıldı. 

Lyna, "Vay canına. Böyle bir şey hiç görmedim," diyerek şaşkınlığını belli etti. Helios şakacı bir tavırla, "Siz Lynphea'da zaten yapraklara falan yazı yazıyorsunuzdur kesin," demesiyle omzuna Lyna'dan bir yumruk yedi. 

Neptune ise ciddiyetle, "Bence vakit kaybetmeyelim. Nasıl olsa yokluğumuz şu an en büyük dert. Bu kitapla tılsım arasında bir bağlantı öğrenebilir miyiz?" diye soru yöneltti Ava'ya. 

Ava, "Beni takip edin," diyerek basamaklardan oluşan bir mekanizmaya bindi. Bu mekanizmalar uçan bir merdiven gibiydi. Ava'nın verdiği komutlarla bizi kütüphanenin en üst kısmına doğru götürdü. 

En üst basamağa geldiğimizde Dunid adlı bir adamla konuşabileceğimizi, ondan bilgi alabileceğimizi söyledi. İçeri girdiğimizde büyük bir oda bizi karşıladı fakat bahsettiği adam içeride değildi. 

Neptune, "Adam nerede?" diye merakla sordu. 

Ava, "Pardon, kontrol tuşuna basmayı unuttum," diyerek bir dolaba doğru ilerleyip tuşa bastı. Ardından karşımıza çıkan şey küçük boyutlarda bir robot oldu. 

Helios, "Robota adam mı diyordun yani?" diyerek hafif sırıttı. 

Ava, "Biz robotlarla birlikte yaşarız bu gezegende, o yüzden robotlara ayrımcılık yapanlara robofobik diyoruz," diye cevap verdi. 

Robota sorumuzu ilettiğimizde bize kısaca Zenith tarihinden bahsetti. Zenith, zamanında çöllerden oluşan kurak ve fakir bir gezegendi. Orada yaşayanlar açlıktan ve hastalıktan ölürlerdi. Bir gün Domino Kraliçesi Palarus, bir obje getirmiş ve halk üzerinde deneyler yaparak teknolojik şeyleri keşfetmeye başlamış ve kendilerini geliştirmişlerdi. 

Bizim aradığımız hikaye zaten buydu. Bu obje dediği şey kesinlikle tılsımdı. Sonunda kraliçenin kim olduğunu öğrenmiş olduk. Bu tılsımlar biter bitmez Domino'ya gidip çoğu şeyi öğrenmek istiyordum. Bildiğimden çok farklı bir tarih vardı çünkü. 

Bu objenin nerede olduğunu sorduğumuzda Hizech adlı yüksek bir bina tepesinde olduğunu söyledi. O sırada dışarıda sesler yükselmeye başlamıştı. Bazı robotlara benzeyen kişiler isyan çıkarmaya çalışıyordu. Aniden dışarı çıktığımızda, ilk işim ne olduğunu Ava'ya sordum: 

"Burada ne oluyor, Ava?" 

Ava önce yüzüme sonra etrafa sinirli bir şekilde bakarak, "Vandreed'ler bunlar. Zenith'e yakın zamanda bazı seçimler yapılacak. İsyankarlar sürekli olay çıkarıyor. Gonxa'nın işi olduğuna eminim," dedi. 

Lyna, "Peki bu durumdayken nasıl o yere gideceğiz?" diye öne atıldı. 

Ava peri formuna girerek, "Siz oraya gidin. Ben buradaki işe bakıp öyle geleceğim. Hector da anneme durumu haber verir.'' diyerek hızla aramızdan ayrıldı. 

Neptune, "Şimdi o tepedeki binayı nasıl bulacağız?" diye soru yöneltti. 

Lyna eliyle yüksek bir binayı göstererek, "Şu tabakalardan oluşan bina değil mi? En yükseği orası," dedi. 

Helios, "Tamam o zaman uçarak gidelim," diyerek öne atladı. Ben ise elimle Helios'un omzunu tutup, "Uçmamız sıkıntı olabilir. Durumlar fazlasıyla karışıkken bir de yabancı olarak görünemeyiz," dedim. 

O sırada Hector, Tecna'ya haber vermiş ve destek beklediğini söylemişti. Aniden olduğumuz yerden ışınlandık ve kendimizi Hizech binasının ilk katında bulduk. 

Lyna, "Bu ışınlanmalar aşırı mide bulandırıyor," diyerek karnını tuttu. 

Helios geriye çekilerek, "Sakın üstüme kusmuyorsun. Üstümdeki Versace 2006 vintage koleksiyonundan," diyerek etrafı inceledi. 

Hector bana bakarak, "Burada güvenlikler fazladır, üst tabakaya nasıl ulaşacağız?" diye sordu. Benim bir fikrim yoktu; burası için Ava gerekliydi. Soruyu cevaplamadan Neptune önerisini sundu: 

"Dikkat dağıtabiliriz," diyerek önden ilerledi. İçeri girdiğimizde robotlardan oluşan güvenlikler vardı. Neptune ters yönden sıvılar çıkartarak bir robotun üstüne fırlattı. Bu sayede diğer robotlar o tarafa yöneldi. Biz de hızlıca kütüphanede gördüğümüz basamaklardan çıkmaya başladık. 

En üst kata geldiğimizde büyük bir alan bizi karşıladı. Yuvarlak ve spiral biçimde ortada korunan bir şey olduğu belliydi. O tarafa ilerlediğim sırada biri arkamdan bir şey fırlattı ve yere düştüm. 

Yarı robotik, yeşil saçlı bir kız, "Siz yabancılar da kimsiniz böyle? Burada ne işiniz var?" diyerek diğerlerine saldırmaya başladı. 

Aniden peri formumuza geçtiğimizde Vandreed adlı robotları üzerimize saldı. 

Lyna, Vandreed'leri sarmaşıklarıyla sıkıca bağladı. Helios ve Neptune ise enerjileriyle onları yok ediyordu. Bana yaklaşan robotik kıza alevler yağdırmaya başladım fakat etkilenmiyordu. O sırada Ava arkadan gelip robot kıza saldırdı ve yere kapaklandı. 

Ava, "Arkadaşlarımdan uzak dur, Gonxa," diyerek elindeki güçle üzerine doğru geldi. Demek ki Gonxa isyan çıkartan kişiymiş. 

Gonxa ve Ava arasında sular durulmazken ben de yavaşça yuvarlak merkeze ilerledim. Tılsıma yaklaştığımı hissedebiliyordum çünkü 'Cesaret' sesleri kulağıma yavaşça gelmeye başlamıştı. Yuvarlak alana varınca ısı gücümle açmayı başardım. Yanan alev üzerinde bulunan tılsıma dokunduğum anda bir anda o yere ışınlandım. Ejderha heykelleriyle dolu bir yerdi. 

Yavaşça tılsıma doğru ilerlerken biri omzumdan beni sıkıca tuttu. Döndüğümde siyah uzun saçlı, soğuk tene sahip, eski kıyafetli bir adam karşımda duruyordu. 

"Dikkatli ol, Duncan," diye başladı sözüne. 

"Sen kimsin? Seni bir yerde görmüş gibiyim." 

"Ben tılsımın gücünden gelen bir anı parçasıyım, Duncan. Ogma'nın ta kendisiyim, Mavi Ateş'in ilk koruyucusuyum." 

Şaşırarak yüzüne baktım. 

"Bana bu olaylardan bahsetmeni istiyorum. Tılsım olayı ve bu ejderha ateşi üzerindeki tehdit son bulacak mı?" diye sordum. 

"Doğru adımlardasın ama yanlış bilgi içindesin. Mavi Ejder'in gücü hiçbir zaman tehditkar olmadı. Kardeşinin yarattığı adaletsiz dünyadan memnuniyetsizdi. Tılsımlar, ejderlerin gücünün yansımalarının bölünmüş hali. Kırmızı Ejderha Ateşi'nde hepsinden bir parça vardı. Çünkü hiçbir zaman tek başına bu dünyayı yaratamazdı. Kırmızı Ejderha ateşinin gücü sadece yaşam vermekle yükümlüydü. Yaşamın ta kendisiydi. Fakat duygular, enerjiler ve diğer tamamını veren ejderhalara ihanet etmişti. Kırmızı Ejderha, saf bir dünyadansa her türün çekişmeli ve kötü ile iyinin ayrıldığı bir dünya kurmak istedi. Mavi Ejder cesaretin ve birliğin gücünü hep savunsa da Kırmızı Ejder buna uymadı. Diğer ejderha güçleri de bu çatışmadan uzaklaşmak için kaçmayı tercih etti. Çünkü ejderha hiçbir zaman tek başına dünyayı yaratamazdı. Fakat onların güçlerini çoktan çalmıştı." 

Yanıma yaklaşıp kalbime dokundu. 

"Bu güçlerle kendini daha da besledi ve sönmeyen ateşe sahip oldu. Bu güç ancak tekrar bir birlik anında bölünmeye başlayacaktı. Fakat Mavi Ejderha her zaman pusuda bekliyordu. Ejderha Ateşi'nin gücü her zaman birinde koruyucu olarak yaşamak zorundaydı ki evrende olan olaylara müdahale eden biri olsun. Mavi Ejderha bunu öğrendiği an bana güçlerini vermeye başladı ve kardeşine olan intikamını almak istedi." 

Kafam allak bullak olmuştu. Ogma'ya bakarak daha fazlasını öğrenmek ve çözmek istediğim için anlatmaya devam etmesini söyledim. 

"Başarılı olamadı tabii ki. Kırmızı Ejderha ateşi o zaman daha güçlüydü, bütün ejderlerin gücünü kendi içinde emmişti artık. Benim ona ihanetimle cadılar, onu ihanet eden bir varlık olarak görmeye başladı ve kendi yarattığı şeyden nefret etmeye başladı. Palarus, peri olduğunu keşfettiği zaman döngü başladı. Artık nesilden nesle güç akacak ve muhafız olmaya başlayacaktı. Aynı zamanda her bir nemf tarafından da bu güce sahip olan kişiler korunmaya yükümlü bir ruh bağına sahipti." 

"Annem ve Daphne Teyze gibi diyorsun." 

Başını onaylarcasına salladı. "Sen ve Valencia, Palarus ve Ori gibi. Tek istisna Ori'ydi. Palarus ve Ori yakın arkadaşlardı, kardeş değil. Sonrasında Palarus'un soyundan biriyle evlenmesiyle ruh bağı birleşti ve kardeşlerde görülmeye başladı. Her koruyucunun bir koruyucu nemfi vardı artık." 

Bu bilgilerle artık hikayeyi tam anlamıyla öğrenmeye başlamıştım. Ama kafamı kurcalayan hâlâ bir mesele vardı. 

"Peki, bunca zamandır koruyucularda bir sıkıntı olmadı ve mavi ateş uyanmadı. Ben neden uyandım? Sebebi neydi?" 

Soruma "Sebebi annendi," cevabını verdikten sonra bir anda yok oldu. Sebebi annem miydi? Nasıl olabilirdi? Her şey çözüme kavuşacakken yeni bir mesele uyanmaya başlamıştı. 

Ogma kaybolduğu gibi tılsıma doğru ilerledim ve onu aldığım anda bir anda Alfea'da, yatak odamda belirdim. Herkes bana bakıyordu. 

Neptune, "Uyandı," dediği anda bulanık şekilde etrafa bakmaya başladım. 

Lyna, "Neredeydin?" diyerek bana sarıldı. 

Tuhaf bir şekilde herkese bakıp, "İyiyim, tılsımı alıp geldim," diyerek elimdekini gösterdim. 

Ava bana bakıp, "Zenith'te savaştığımız sırada bir anda bayıldın. Biz de seni 

apar topar buraya getirdik. Tılsımı nasıl almış olabilirsin?" dediğinde hikayeyi yavaş yavaş anlatmaya başladım. Ogma'nın anlattıklarından bahsettim. O sırada görevli bir öğrenci gelip Müdire Mirta'nın beni odasına çağırdığını söyledi. 

Ne kadar çağırmış olsa da hep beraber Müdire'nin odasına doğru ilerledik. İçeri girdiğimizde tuhaf adamlar ve Müdire oturuyordu. 

"Ne oldu, beni çağırmışsınız?" diye sordum. 

Oradan resmi giyinen bir adam, "Domino'lu Duncan siz misiniz?" diye sordu. 

"Evet, benim," dediğim anda inanamayacağım bir şeyle karşılaştım: 

"Bianca adlı cadıyı öldürmek suçuyla tutuklusunuz. Kanıtlar verildi." 

 

--- 

(Domino | Asırlar Önce) 

Kızıl saçlı kadın aynaya bakarak saçlarını tarıyordu. Odası loştu; kırmızı mobilyalarla süslenmişti. Kapısı çaldığında nazikçe, "Girin," dedi. İçeri sarı saçlı bir adam girdi. 

"Palarus Kraliçem," dedi sarışın adam, önünde eğilmiş bir biçimde. 

Kızıl saçlı kadın yanına gelerek, "Ah Ori, böyle şeyleri sevmediğimi biliyorsun, lütfen kalkar mısın?" dedi. Sarışın adam ayağa kalktı. 

Kadın adama bakarak, "Bu saatte gelme sebebin nedir? Umarım bir sorun yoktur," diye sordu. 

Ori isimli adam, "Hayır efendim. Verdiğiniz bütün tılsımlar yerlerine yerleştirildi, korunma altına alındı. Hatta bazı gezegenlerde koruma ve gelişme bile sağladı," dedi. 

Kızıl saçlı kadın zaferle gülümsedi ve koltuğuna oturdu. "Mavi Ejderha ateşi bu dünyaya zarar veremez. Tılsımlar hep güvende kalacaktır. Verdiği o gücü bu şekilde kullanmak, en azından fayda sağlayacaktır. Mavi Ateş ve Kırmızı Ateş'in gücü asla birleşmemeli, özellikle Kırmızı Ateş gücü asla bölünmemeli," dedi. 

Ori, "Zaten Ejderha Ateşi gücünü kim bölüp dağıtabilir ki? Bu bir kişiye verilen bir güçtür. Böyle bir şey yapmak bile mümkün değildir, değil mi?" diye sordu. 

Palarus ayağa kalktı, cama bakarak sözlerini sürdürdü. "Aslında mümkün. Bu güç öyle bir kudrettir ki yeniden canlandırır ve yeniden güç kazandırır. Fakat yapılmaması lazım. Yapıldığı anda başka şeyler uyanmaya başlar ve bu dünyaya tehdit olur. Bunu akıl edecek biri çıkacağını düşünmüyorum. Bu yüzden bu hikaye nesiller sonrasında unutulup gidecek ve Ejderha Ateşi'nin hiç tehdit almadığı belirlenecek. Elbet yine bu güce sahip olmak isteyenler çıkacaktır, ama bu gücü muhafaza eden dışında kimse yerinden söküp alamayacaktır. Sonsuz ve döngü içerisindedir." 

Ori telaşlı bir şekilde elindeki tılsımı çıkardı. "Kraliçem, aslında nemfler olarak bundan pek emin olamadık ama elimizde bir tılsım daha kaldı. Bu tılsım buzdan kaplı ve gitmesi gereken yere ait değil." 

Palarus aniden camdan uzaklaşıp Ori'nin yanına geldi ve tılsımı elinden aldı. "Bu tılsımı hatırlamıyorum. Bunun nereye gitmesi gerekiyordu?" 

Ori, "Diamond adlı gezegene," cevabını verdi. 

Palarus, "Diamond buz gezegeni değil ki. Belki zamanı gelmemiştir diyeceğim ama ben de tam olarak böyle bir tılsımın Ogma'nın enerjisinden geldiğini hatırlamıyorum. Burada muhafaza edelim, sonra icabına bakarız," dedi. 

Asırlar önce verilen bu kararla, tılsımlardan biri Domino'ya ait olmamasına rağmen Domino'da muhafaza edilmeye başlandı. 

DEVAM EDECEK... 

 

More Chapters