Ficool

Chapter 5 - Solarya'nın Güneşi

''Tamam, ben ilgileniyorum. Bir daha böyle bir şey yaşanmayacağına emin olabilirsiniz. Helios'u da hemen istiyoruz. İyi geceler.'' 

Profesör Miele çok kızgındı. Kuralları bir kez daha çiğnemiştik. Günümüz Magix'inde asla cadı ve peri savaşamazdı. Bunlar eskide kalmıştı. Bulutlu Kule Müdürü ile bir görüşme yapıp konuyu kapatmaya çalıştı. 

''Ben size ne diyeyim ki? Ergen tavırlar, çocuksu hareketler falan yapıyorsunuz. Siz cadı mısınız? Bu işleri onlar yapar. Magix'in ortasında neden saldırıyorsunuz?'' 

Lyna öne atılıp, ''Teyze, onlar gelip bizi kışkırttı. Ne yapabilirdik?'' dedi. Lyna 'teyze' deyince afallamıştık. Ne yani, Profesör Miele, Flora'nın kardeşi miydi? O an çok sinirli olduğu için bu konuyu konuşmadık. 

''Her neyse, şu an her şey için geç.'' Profesör Miele bana bakıp, ''Duncan, Helios geldiğinde hiçbir şey yapmıyorsun.'' dedi. 

Dediğine karşı kafa sallamıştım. Ben zaten kötü bir abi değildim. Sadece benden böyle bir durumun saklanmasına şaşırmış, bu durumu bir büyücü parçasından öğrenmek bana koymuştu. 

Profesör Miele ile aldığımız tılsım hakkında konuşmuştuk. Aradığımız ateş parçalarından biri olabilirdi bu tılsım. Mavi bir enerjiyi kapsıyordu. Bu mavi ejderhayı sembolize ediyor olabilirdi. Eğer bunları toplamamız gerekiyorsa, daha çok yolumuz vardı; altı tane daha ihtiyacımız vardı. Amacımızı daha yeni anlamaya başlamıştık. Mavi Ejder'in intikam almaması için tılsımları alıp onu mühürlememiz gerekiyordu. Ogma kimse bana bu konuda yardım ediyor gibiydi. Tabii o yardım ettikçe birileri bize engel olmaya kalkışıyordu. 

--- 

''Onun kafasını ezmek istiyorum,'' diyerek odadaki kitapları duvara fırlatıyordu Douglas. 

Nyx yanına gelip omzuna elini koydu. ''Sakin ol, bir peri parçasına asla değmez.'' Douglas değmeyeceğinin farkındaydı. Fakat ona karşı içinde ayrı bir kin besliyordu. Biancha'nın şarabını elinden alıp içmeye başladı. 

''Annemin yapamadığını yapacağım. O zaman onların ailelerini deviremedi ama ben hepsini tek tek ezeceğim.'' 

Thunder lafa atlayarak, ''Ben sadece eğleniyoruz sanmıştım. Bu kadar ciddi olduğunun farkında değildim.'' 

Douglas Thunder'a dönüp, ''Ne eğlenmesinden bahsediyorsun? Onları yok edeceğim gün, vereceğim partide eğlenirsin. Hem o peri parçalarına az bile.'' 

''Doğru diyorsun,'' diye bir ses gelmişti arkadan. Herkes gelen sese hızlıca döndü. Gelen kişi Bayan Ashlani idi. 

Ashlani, ''Periler her zaman vızvız, parıltılı yaratıklar olmuştur. Onlarla uğraşmak bizim en doğal hakkımız değil mi? Nereye giderlerse peşlerinden gidin ve neyin peşinde olduklarını öğrenin. Bu periler kesin okullarına yeni bir başarı kazandırmak üzeredir. Onlardan asla geri kalamayız!'' dedi. 

Biancha Ashlani'ye dönüp, ''Ama kurallar var. Eğer bir kez üstlerine gidersek okuldan atılırız.'' 

Ashlani, Biancha'nın yanına gelip çenesinden tutarak onu yukarı kaldırdı. 

''Kurallar her zaman zayıflar içindir. Sen de zayıfsan zaten bu okulda yerin yoktur,'' dedikten sonra arkasını dönüp odadan ayrıldı. 

Douglas bunu duyunca mutlulukla dolmuştu. Ashlani arkalarında olduğu sürece onları durdurabilecek kimse yoktu. Biancha'ya dönüp, ''Evet, bak bakalım kartlarına, gelecekte nelerin peşinde olacaklar,'' dedi, içkisinden bir yudum alıp sırıttı. 

--- 

Sabah kalktığımda kaldığımız odanın içi bomboştu. Ben Hel ile kalıyordum, fakat kendisi yoktu. Diğer odalara baktığımda da kimsenin olmadığını gördüm ve saate baktım. Büyük ihtimalle derse gitmişlerdi. Hemen hazırlanıp derse doğru yetiştim. Profesör Tiana'nın dersiydi; birleşik sihir kullanımını öğretiyordu. Etrafıma baktığımda sadece Helios'un yanının boş olduğunu gördüm. Hoca bana ters ters bakıp, "Geç kalmışsın. Yine de orada dikiliyor musun? Boş bulduğun yere otur," dedi. Ayaklarım yere gidiyordu ama eninde sonunda yüzleşecektik. Bu yüzden gidip yanına oturdum. 

"Kusura bakma," dedi bana kısık bir sesle. 

"Ne zamandır var?" diye sordum söylediği şeye karşılık. 

"Var olan bir şey yok. Hiçbir zaman tam anlamıyla olmadı." 

"Bana ne zaman söylemeyi düşünüyordunuz?" diye sordum. Sormamla hafifçe bana döndü. 

"Bak Duncan, seni ne kadar severim bilirsin. Senle kardeş gibi yetiştiğimizi zaten biliyorsun. Valen'le hiçbir zaman tam bir ilişkimiz olmadı çünkü bana güvenmiyordu. Bu sebeple hiçbir zaman sana bir şey söylemedi çünkü ben konusunda onu uyaracağını biliyordu. Eğer hıyarlık yapmasaydım haberin olurdu." 

Derin bir iç çektim. Helios'un özünde iyi biri olduğunu biliyordum. Ona her şeyimi emanet edebilirdim fakat kardeşimin kalbini kırmasını hoş karşılamazdım. Konuyu çok uzatmadan kapattık ve hocanın uyarmasıyla derse döndük. 

Dersin çıkışında bahçeye ilerledik. Ava ortaya bir soru attı: 

"Ee, bugün neler yapıyoruz?" 

Lyna, "Ben bugün seradayım. Bazı işler biriktiği için onları halledeceğim," dedi. 

Ava, Helios'a bakarak, "Sen neler yapacaksın peki?" 

Helios, "Ben Solarya'ya gideceğim. Bir davet varmış, müsait olan gelebilir." 

Ava, "Hayatım boyunca hiç davete katılmadım. Çok merak ediyorum bu kraliyet işlerini, sorun yoksa gelmek isterim. Ya sen Hector?" diyip omzuyla dürttü. 

Hector, "Yok, ben davet falan, aşırı süslü resmi yerleri sevmiyorum ya," dedi. Neptune de, "Ben de spora gideceğim, buradan Sirius ile anlaştık. O davete gelmiyor mu?" 

Helios göz devirerek, "O hepsine gittiği için annem bu sefer o gelmesin, sen gel dedi. Ben de meraklı değilim. Duncan sen de gel istersen. Prens prensin derdinden anlar." 

Helios aramızı yoklamaya çalışıyordu. Ben de problem olmasını fazla istemiyordum. Bu sebeple teklifini kabul ettim. 

Hector, Neptune'e bakarak, "Ben de spora geleyim seninle. Değişiklik olur," dedi. Neptune başını sallayarak onayladı. 

Ava, Helios ve ben Solarya'ya gitmek için hazırlanmıştık. Ava kendi tarzında mor ve pembe ağırlıklı bir kıyafet giymiş, Helios ise düz siyah bir takım giymişti. Ben de ceket ve gömlek kombinasyonu yapmıştım. Solarya yüzüğü ile geçitten geçmiştik. Solarya harika bir yerdi. İhtişamlı bahçesi, sarı-turuncu karışımı mimarisi ve abartılı altın heykelleriyle bizi büyülüyordu. 

Ava, "Evet, birazdan kusacağım, ne yoğun bir mimarisi var buranın." 

Helios ceketini düzelterek, "Sen ne anlarsın. Robotlar beynini yemiştir senin. Burası tarih kokuyor." 

Elbette bu tartışmaya girmeyecektim. Ava ve Helios asla anlaşamıyordu. Saray'a girdiğimizde saygıyla karşılanıyorduk. Kocaman portreler vardı. Sarışın, bembeyaz, temiz kıyafetli biri dikkatimi çekmişti. Çocukken bunlara çok dikkat etmiyordum. Tablonun yanına gidip Helios'a, "Bu kim?" diye sordum. 

Helios yanıma gelerek, "Sanırım büyük büyük hatta fazlasıyla büyük bir dedem." 

Ava yaklaşarak, "Baya yakışıklıymış." 

Helios Ava'ya dönerek, "Ona çekmişim değil mi?" diye göz kırptı. 

Ava, "Daha çok Sirius'u andırıyor. Sana benzese sıkıntıydı." Yine başlamışlardı. 

"Ya bir susun. Olay ne bu kişinin, biliyor musun?" diye meraklı bir şekilde sordum. 

"Bildiğim kadarıyla Solarya'nın ilk olanlarından Apollios diye geçiyor. Işık tohumundan doğduğu söyleniyor. Yani Saf Ejderha Ateşi'nin gücüyle gelmiş." 

Ava söze atlayarak, "Bu alemin çoğu ilk yaratılanların bu şekilde geldiğini duydum. Güçleriyle gezegenleri geliştirmişler ama çoğu tanınmıyor, senin deden gibi." 

Şaşırmıştım, ilk yaratılanlar benim çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Daha fazla orada bulunmadan Kraliçe Stella'nın bulunduğu yere doğru geldik. O kadar güzel bir kadındı ki içeriyi aydınlatan asıl güneş oydu. 

Helios hızlı adımlarla giderek, "İşte Solarya'nın Güneşi," diyerek sarıldı. 

Stella sıkıca karşılık vermişti. "Evet, egomu iyi okşuyorsun." Bir anda çekilip sırtına sırtına vurmaya başladı. 

"Neredesin sen?! Ben sana kaç kere dedim buraya gel diye." 

"A-ama anne!" 

"Sus ne annesi. Bir ziyaret etmekten acizsin," diye söylenirken yanımıza geldi. "Ah Duncan, hoş geldin, aynı annene benzemişsin iyice," diyip yanaklarımı sıktı, ardından Ava'nın yanına geçip, "Ne kadar güzel bir kızsın. Helios bunu alıyoruz!" 

Ava, "Ne alması, noluyo ya?" diye gözlerini açarak şaşkınlığa uğramıştı. Ben de gülmemi zor tutuyordum. 

Helios, "Anne o kardeşim sayılır benim." 

Stella saçını geriye atarak, "Bir şey olmaz, Tecna'ya söylerim ben. Ayrıca ne deneceği tuhaf kızlarla yatıp kalkıyorsun. Kimle olacağına ben karar vereceğim. Bu krallığa adam akıllı kraliçe getireceksin," dedikten sonra Ava'yı biraz süzdü. "Gerçi bu kızda çöp tenekesi gibi giyinmiş ama ne yapalım." 

Ava, "Hay, saçımı başımı yolacağım şimdi. Çöp tenekesi mi? Duncan!!" diye bağırıyordu. 

Gülmemi tutamamıştım ama bir şekilde olayları düzeltip masaya oturmuştuk. Güzelce bir yemek yedikten sonra davet için gelenlerle konuşmaya başlanmıştı. O sırada içimden yine sanki biri bana sesleniyordu: "Cesaret" kelimesini farklı dillerde duymaya başlamıştım. Sanki bana çok yakından sesleniyordu. Onu takip edebilir miydim? Hemen oradan izin alarak ayrıldım ve sesi takip etmeye başladım. Gittikçe daha çok yakınlaşıyordu. Tabloların bulunduğu yere gelmiştim ve ses az önce gördüğümüz Apollios'tan geliyordu. 

Bana bir şey mi demeye çalışıyordu? 

--- 

Neptune ve Hector spor salonuna gitmişti. Neptune, Hector'a Magix'teki spor salonunu tanıtıyordu. Oldukça gelişmiş, teknolojik spor aletleri vardı. 

"Ben biraz kol çalışayım. Sonra denk geliriz. Sen de istersen yüzme salonlarına gidebilirsin." 

Hector, 

"Sirius gelecek miydi?" diye soru sordu. 

Neptune, 

"Gelir o, biraz geç kalkıyor genelde, ondan geç kalabilir," diye cevapladı. 

Hector hazırlanıp yüzme havuzlarının olduğu yere doğru gitti. Üstüne Hex yazılı formasını ve havuz şortunu giymişti. Havuza bakındığında kimse olmadığını gördü ve üstünü çıkardı. 

"Vücudun güzelmiş," diye bir ses arkasından seslendi. Hector aniden önüne dönüp, 

"Sirius, sen?" 

Sirius havuzdan çıkmış, ıslak bir şekilde Hector'a bakıyordu. 

"Evet, ben?" diyerek ıslak saçlarını geriye attı. 

"Ben Neptune ile geldim de. O geç geleceğini söyledi. Yani genelde öyle yaparmışsın." 

Sirius havluyla vücudunu silerek, 

"Evet, bugün sabah sınavım vardı. Kalkmışken değerlendireyim dedim." 

Hector, 

"Umarım güzel geçmiştir." 

Sirius gülümseyerek, 

"Fena sayılmazdı. Uzman olmak benim için çok önemli." 

"Babandan dolayı mı?" diye sordu Hector. 

"Evet. Uzman Brandon olarak altın madalya ile bahsediliyor ve sürekli babamla karşılaştırılıyorum. Onun gibi olmak istiyorum." 

Hector Sirius'un omzuna dokunarak, 

"Eminim olursun." 

Sirius sırıtıp biraz daha yakınlaştı. Formasında ki yazıyı görmüştü. 

"Peki sizin olayınız nedir? Hex Bey." 

"Çok bir olayı yo-" derken bir anda Neptune içeri girdi. Hector ve Sirius geriye çekildiler. 

Neptune, 

"Demek buradaymışsın Sirius. Her neyse benim gitmem gerekiyor. Lyna'nın bir projesinde benim sihirim mi ne gerekliymiş. Sen yalnız dönersin değil mi?" 

Hector, 

"Evet," diye cevap verdikten sonra Sirius onu destekledi. 

"Evet, benim de işim yok, beraber güzel bir gün geçirebiliriz," demesiyle Hector'u ateş basmıştı. Bu çocuğun olayı neydi? Hector ve Sirius'u beraber güzel bir gün bekliyordu. 

 

Tablodan ses geldiğini fark ettiğimde, Ava ve Helios'a hemen haber verdim. Birlikte tabloyu indirdik ve arkasında bir kapı olduğunu fark ettik. Ava teknolojik güçleriyle bu kapının sihirle mühürlendiğini fark etti. Helios bu mührün ışık sihriyle alakalı olabileceğini söyledi. Çünkü dışarıdan biri herhangi bir kapıyı açmak isterse bu tarz büyülerle mühürlerlermiş. Helios'a kapıyı açmayı denemesini söyledim. Birkaç sihirle kapıyı açmıştı. Evet, haklıydı; kim yaptıysa dışarıdan birinin girmesini istemiyordu. 

İçeri girdiğimizde bomboş, beyaz, uzun bir oda bizi bekliyordu ve biraz daha ilerlediğimiz anda yeni bir yerde belirmiştik. Burayı daha önce de görmüştüm. Fakat bu sefer altın sarısı halinde ve güneş detaylı bir oda şeklindeydi. 

Biraz daha ilerlediğimizde bu odanın benzerini Gardenia'daki evde gördüğümü hatırladım. Yine karşımda beni karşılayan bir şey vardı: 

"Mavi Alev." 

Yavaşça yanına yaklaştığım anda elime bir anda şimşek çaktı ve etrafıma baktığımda hiç hoş şeyler görmemiştim. 

Ava, 

"Lupus Oscuralar!" diye bağırdı. 

Nyx, 

"Evet tatlım, ta kendileri," dedikten sonra ellerini kaldırıp, 

"Karanlık Girdap" büyüsüyle her yeri karartmıştı. Helios ışığıyla bir anda odayı tekrar aydınlatmıştı. 

Şekil değiştirmeye karar verip Charmix dönüşümüne geçmiştik. Ava 'Virüs Atağı' sihri ile Nyx ve Biancha'yı yerle bir etmişti. 

Thunder, etrafı hortumlarla dolduruyordu. Fakat Helios ışık sihriyle onu yere püskürtmüştü. 

O sırada ben Mavi Alev'e doğru giderken bir anda ellerim donmaya başladı. Douglas gelmişti ve Mavi Alev'in içindeki tılsımı almaya çalışırken bir anda mavi ateş onu geri itmişti. 

"Siz periler ne işler peşindesiniz?" diye bağrındı. 

"Bu seni hiç ilgilendirmez," dememle elimi bir anda alev gücümle ısıttım ve mavi alevin içerisinden tılsımı aldım. Tılsımı aldığım gibi Biancha'nın elime kart fırlatmasıyla tılsımı düşürdüm. 

Douglas tılsımı alıp Thunder'a verdi ve, 

"Bunu alıp kaybol," dedi. Thunder bir anda karanlıklar arasında kaybolmuştu. 

Bir anda öfkelenip içimden çıkan ejderha ateşiyle diğerlerine saldırdım. 

"Tılsımı bizden nasıl alırsın!" 

Douglas, 

"Niye almayım? Bizim okulumuzdan daha mı iyi olmak istiyorsunuz? Buna asla müsaade etmem." 

Douglas'ın ne dediğini anlamamıştım. Bunu anlamayacak tek kişi ben değilmişim ki Ava hemen sorusunu yöneltti. 

"Ne okulundan bahsediyorsun be!" diyerek sertçe çıktı. 

Nyx, 

"Ne yani bu okul için bir ödül falan değil mi?" demesiyle cadıların hepsi birbirinin yüzüne baktı. 

Douglas gülümser bir ifadeyle, 

"Demek başka şeyler var. Merak etmeyin periler, öğreneceğiz. Zaten tılsım bizim elimizde," demesiyle bir anda kayboldular. 

Tılsımı büyücüler almıştı. Onu muhakkak geri almalıydık. Tek rahat olduğumuz konu, onların tılsım hakkında bir şey bilmiyor oluşuydu. Bizim de zaten çok bir şeyden haberimiz yoktu. 

Okula geldiğimizde direkt odalarımıza geldik. Hector çok mutlu bir şekilde şarkı söylüyordu. Lyna ise ortalıklarda yoktu. Herhalde serada işi uzamıştı. Acıktığını düşünerek ona güzel bir tost hazırladım ve yavaşça seraya yanına doğru ilerledim. Seraya girdiğimde ise hiç tahmin etmeyeceğim bir manzara ile karşılaşmıştım. 

Neptune ve Lyna öpüşüyordu. Hazırladığım yemeği bir anda yere düşürmüştüm. Bu sahneyi görmek içimde bir şeyi uyandırmıştı. Bunu tarif etmek benim için oldukça zordu ama Neptune ve Lyna'yı böyle görmek bana acı mı vermişti? 

 

DEVAM EDECEK... 

More Chapters