Kağan, Zihin Kapısı'nın tam olarak açılmasından sonra kendini farklı hissediyordu. Artık sadece bir sistem kullanıcısı değil, bir miras taşıyıcısıydı.
Sembolleri enerjiye dönüştürebiliyor, düşünceyle savunma yapabiliyor, bilgiyle seviye atlayabiliyordu. Ama bu güç, yalnızlıkla birlikte gelmişti. Akademide hâlâ dışlanıyor, sessizce izleniyordu.
Sistem yeni bir görev sundu:
Görev: Bilgiyle Seviye Atla
" Enerji toplamadan, yalnızca bilgi çözümleme ile seviye atlamayı dene. Tapınak metinlerini analiz et."
Kağan, Bilgi Tapınağı'na geri döndü. Bu kez dikkatini çeken şey, bir taş sütunun üzerindeki yazıydı. Göktürk alfabesiyle yazılmıştı ama harfler bozulmuş, sanki zamanla bilinçli olarak değiştirilmişti.
Kağan, Zihin Haritası'nı aktive etti. Harfleri sırayla analiz etti, anlamlarını çözümledi. Her harf bir teknik, her teknik bir düşünceydi.
Sistem bir mesaj gönderdi:
Yeni Teknik: Bilgi Katmanı (Seviye 1)
"Zihinsel çözümleme ile enerji üretimi. Enerjiye ihtiyaç duymadan teknik oluşturma."
Kağan'ın zihninde bir yapı oluştu. Bilgi Katmanı, sembolleri bir araya getirerek enerji dalgaları üretiyordu. Bu, klasik kültivasyonun tamamen dışında bir şeydi.
"..."
Kağan tapınaktan çıkarken, taş merdivenlerin gölgesinde bir figür belirdi. Uzun cübbeli, yüzü yarı kapalı, gözleri derinlikli bir adam. Yaşı belirsizdi. Sesi, taş duvarlar kadar eskiydi.
"Bilgiyle seviye atlamak… Zihin Tarikatı'nın en eski öğretisidir," dedi adam.
Kağan irkildi. "Siz… kimsiniz?"
Adam yaklaştı. Daha önceden karşılaştığı sistemin seçmediği kişi olduğunu görünce Kağan sakinleşti. "Benim adım Arın. Bu akademide 'arşiv görevlisi' olarak bilinirim, ama gerçek görevim… seni izlemek."
Kağan'ın zihni karıştı. "Sistemin sizi seçmediğini söylemiştiniz. Yine de sistemi kullanabiliyor musunuz?"
Arın başını salladı. "Hayır. Zihin Kapısı beni seçmedi. Ama ben onun izini sürdüm. Atalarının mirasını korumakla görevliyim. Sen, o mirasın yaşayan parçasısın."
"..."
Kağan ve Arın, tapınağın arka odasında oturdular. Arın, eski bir parşömen çıkardı. Üzerinde karmaşık semboller vardı. "Bu, Zihin Tarikatı'nın son öğretisinin kalıntısı," dedi.
"Sistem, bir bilinç taşıyordu. O bilinç, zamanla sembollere aktarıldı. Senin sistemin, o bilincin uyanışı."
Kağan dikkatle dinliyordu. "Peki neden ben?"
Arın gözlerini Kağan'a dikti. "Çünkü senin ruhsal çekirdeğin yok. Sistem, klasik yolları reddedenleri seçer.
Senin zihnin boş değil sessiz. Sessizlik, en güçlü rezonanstır."
Kağan'ın içi titredi. Bu sözler, onun yıllarca duyduğu küçümsemelerin tam tersiydi. Belki de eksikliği, bir çağrının parçasıydı.
Arın, Kağan'a bir öneride bulundu. "Yarınki teknik gösteriminde, Bilgi Katmanı'nı kullan. Ama dikkatli ol. Sistemini gizli tut. Sadece etkiyi göster."
"..."
Kağan ertesi gün gösterim alanına gitti. Diğer öğrenciler klasik tekniklerle sahneye çıkıyor, enerji dalgalarıyla gösteri yapıyordu.
Kağan sıradaydı. Sessizce sahneye çıktı. Gözlerini kapattı. Zihin Haritası'nı aktive etti. Bilgi Katmanı'nı oluşturdu. Semboller zihninde birleşti. Avucunu uzattı.
Havada bir enerji dalgası belirdi ama bu dalga, harflerden oluşuyordu. Göktürk sembolleriyle örülmüş bir ışık halkası, sahnenin ortasında döndü. Sessizlik oldu. Sonra fısıltılar.
"Bu… ne tür bir teknik?"
"Enerji yoktu… ama dalga oluştu…"
"Göktürk harfleri mi? Bu yasak değil mi?"
Hocalardan biri irkildi. "Kağan. Bu tekniği nereden öğrendin?"
Kağan sessiz kaldı. Düşünce Kalkanı devreye girdi. Zihni koruma altındaydı. "Kendi anlayışımla," dedi sadece.
"..."
Gösteriden sonra Arın, Kağan'ı gizli bir geçitten akademi dışındaki bir mağaraya götürdü. "Burası, Zihin Tarikatı'nın son sığınağı," dedi. "Burada, sistemin gerçek doğasını öğreneceksin."
Kağan mağaraya girdiğinde, duvarlarda semboller gördü. Her biri bir teknik, bir düşünce, bir parça bilinçti. Zihin Kapısı'nın ardında artık sadece bir sistem değil, yeni bir çağ yatıyordu.
Ve Kağan, o yeni çağın anahtarını taşıyordu.