Kağan, taş döşeli avlunun köşesinde sessizce oturuyordu. Güneş, akademi duvarlarının üzerinden süzülerek yüzüne vuruyor, ama onun gözleri yerdeki çatlaklara odaklanmıştı.
Diğer öğrenciler, sabah kültivasyon egzersizlerine başlamıştı bile. Enerjiyle dolu hareketler, bağırışlar, patlayan ruhsal dalgalar…
Hepsi Kağan için birer hatırlatmaydı: o bu dünyanın dışında kalmıştı.
On altı yaşındaydı. Yaşıtları çoktan ruhsal çekirdeklerini uyandırmış, seviye atlamaya başlamıştı. Kağan ise hâlâ "sıfırıncı seviye"deydi.
Akademiye kabul edilmesi bile bir mucizeydi; babasının zorlamasıyla olmuştu. "Son şansın," demişti babası, gözlerinde hayal kırıklığıyla. "Ya burada bir şeyler başarırsın, ya da soyumuzun utancı olarak kalırsın."
Kağan, bu sözleri düşünürken avlunun diğer ucundan gelen kahkahalar dikkatini çekti. Üç öğrenci, onun hakkında konuşuyordu.
"Şu sessiz çocuk var ya… Ruhsal çekirdeği bile yokmuş!"
"Cidden mi? O zaman neden buraya almışlar ki?"
"Belki temizlik işleri için…"
Kağan'ın yüzü ifadesizdi. Alaylara alışmıştı. Ama içindeki bir şey, sessizce yanıt veriyordu: Henüz değil. Ama bir gün…
"..."
Akademinin ilk gününde, öğrenciler ruhsal çekirdek testine alındı. Büyük bir salonda, herkes sırayla özel bir taşın önüne geçiyor, ellerini üzerine koyuyordu.
Taş, kişinin içsel enerjisini ölçüyor, çekirdeğin varlığını ve gücünü gösteriyordu.
Kağan sıradaydı. Önündeki öğrenci, taşa dokunduğunda taş parladı "Orta Seviye Ruhsal Çekirdek." Alkışlar yükseldi. Kağan derin bir nefes aldı, ellerini taşın üzerine koydu.
Sessizlik.
Taş soluk kaldı. Hiçbir ışık, hiçbir titreşim olmadı.
Görevli hoca başını salladı. "Çekirdek yok. Devam et."
Kağan sessizce geri çekildi. Diğer öğrenciler fısıldaşmaya başladı. Bazıları güldü. Bazıları acıyarak baktı. Ama Kağan'ın gözleri hâlâ sakindi. O an, bir şeyin eksik olduğunu değil, bir şeyin gizlendiğini hissetti.
"..."
Eski kitap ve sembollere olan ilgisi nedeniyle
O gece, Kağan akademi kütüphanesine gitti. Diğer öğrenciler meditasyon yaparken, o kitaplar arasında kaybolmayı tercih etti. Tarih, semboller, eski alfabeler…
Özellikle kadim Türk kültivasyon teknikleri ilgisini çekiyordu. Bir kitap dikkatini çekti: "Göktürk Mirası ve Zihin Yolu."
Kitap eskiydi, kapağı yıpranmıştı. Sayfaları çevirdikçe, bir sembol gözüne çarptı. Dairesel bir yapı, içinde karmaşık çizgiler…
Göktürk alfabesinden bir harf gibi görünüyordu ama farklıydı. Altında şu cümle yazılıydı:
"Zihin kapısı, anlayışla açılır. Güç, bilgide gizlidir."
Kağan parmağını sembolün üzerine koydu. O anda bir şey oldu.
"..."
Gözleri karardı. Vücudunda bir şeylerin değiştiğini hissediyordu. Zihninde bir yankı oluştu. Sanki biri fısıldıyordu:
"Zihin Kapısı Sistemi aktive edildi. Kullanıcı: Kağan. Ruhsal çekirdek yok. Alternatif yol başlatılıyor."
Kağan irkildi. Gözlerini açtığında kütüphane hâlâ yerindeydi ama zihninde bir arayüz belirmişti. Saydam bir ekran gibi, düşüncelerinin arasında süzülüyordu.
Görev: Sessiz Meditasyon
Amaç: İçsel bağlantıyı kur.
Ödül: Zihin Haritası Yeteneği.
Kağan ne olduğunu tam anlayamasa da, içgüdüsel olarak görevi kabul etti. O gece, odasında sessizce oturdu. Gözlerini kapattı. Nefesini düzenledi. Düşüncelerini izlemeye başladı.
Zihninde semboller belirdi. Alfabeler, şekiller, anlamlar… Sanki geçmişin bilgisi ona akıyordu. Bir noktada, semboller bir harita oluşturmaya başladı. Zihin Haritası.
Sabah olduğunda Kağan farklıydı. Gözleri daha derin bakıyordu. Zihninde bir yapı vardı artık bilgiyi analiz eden, bağlantılar kuran bir sistem. Zihin Haritası sayesinde, çevresindeki enerjiyi anlamlandırabiliyordu.
Diğer öğrenciler sadece "hissediyor"du. Kağan ise "anlıyordu."
Sistem yeni bir mesaj gönderdi:
"Seviye 1'e ulaşıldı. Bilgi temelli kültivasyon başlatıldı."
Kağan gülümsedi. Sessizce, kimseye fark ettirmeden, kendi yolunu çiziyordu.