Ficool

YEDİ KRALLIĞIN KEHANETİ

Isfira_Nephora
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
32
Views
VIEW MORE

Chapter 1 - BÖLÜM 1: Kehanet Taşı

BÖLÜM 1: Kehanet Taşı

Bir kehanet asla unutmaz. Zaman, onu yutar gibi görünür; ama gün gelir toprağın altından, denizlerin dibinden, insan yüreğinin en karanlık noktasından filiz verir. Bu hikâye, o kehanetin yedi krallığın üzerine çöken gölgesidir.

Uzun zaman önceydi. Yedi büyük krallığın üzerinde kara bir gölge gibi yükselen bir isim vardı: Zaraya, Kara Cadı.

Onu nihayet yenip zincire vurduklarında bile, gözleri hâlâ alaycı ve ölümsüzdü. Binlerce can yanmış, kasabalar kül olmuştu ama kimse onun o anki sessizliğinden daha çok korkmamıştı.

Kanlar içindeki dudaklarıyla son kez güldü. Son bir lanet gibi kelimeleri tükürdü:

> "Beni öldürdünüz sanmayın. Ben kendi sonumun bile habercisiyim. Yedi büyük krallığa ithafen bir kehanet bıraktım. Taş üzerine yazıldı. Onu bulacaksınız. Ve o gün geldiğinde hiçbiriniz beni unutamayacaksınız."

Sonra sustu, o öldü. Bedenini yaktılar. Küllerini okyanuslara savurdular. Halkına "cadının son yalanı" diye anlatıldı. Ama hükümdarlar gece toplantılarında ellerini masaya vurup haritalar açtı. Gizlice emirler verdiler. Casuslar, kâhinler, paralı kâşifler yola çıkarıldı

Yıllar boyunca taştan iz aradılar. Casuslar, büyücüler, kâhinler seferber edildi. Hiçbir şey bulamadılar.

Ta ki sisler ardındaki Thitamein Krallığı'ndan bir haber gelene kadar.O kara sislerin ardında ne olduğu bilinmeyen, haritaların dahi tamamlayamadığı topraklarda taş bulundu.

---

Lord Lazarus'un siyah şatosunda yedi hükümdar toplandığında taş masanın üzerine kondu.

Lazarus'un bakışları salonda dolaştı. Uzun siyah saçları gölgelere karışıyor gibiydi. Kollarını göğsünde kavuşturdu. Karalar içindeki heybetli vücudu bir heykel gibiydi. Simsiyah gözleriyle her birini tek tek süzüyor, ruhlarının derinliğini yokluyordu.

Kehanetin taşı çatlamıştı. Ama üzerindeki yazılar hâlâ parlıyordu.

> "Yedi parçaya ayrılacak. Yedi kapıyı açacak. Yedi tahttan kan akacak. Kehanetin kızı, küllerinden doğacak."

Metnin geri kalanı ise anlaşılmazdı

Sözler okununca salonda soğuk bir sessizlik oldu. Mumlar çıtırtıyla yandı. Her hükümdar, bakışını kaçırsa da bir anlığına taşı izledi.

---

Aestrielle – Perilerin Krallığı

Annabelle sırtını dikleştirip taşı süzdü. Uzun açık sarı saçları kristal tacının kenarından dökülüyordu. Beyaz teni, taşın ışığında neredeyse ay gibi parlıyordu. Buz mavisi gözleri,içlerinde kıpırtısız bir fırtına vardı.

Bir zamanlar tahtta annesi Nora otururdu. Nora'nın bakışlarında hâlâ kırgın ama bilge bir sessizlik vardı. Sürgüne gönderilmiş gibi kenarda duruyor, kızına bakamıyordu.

Annabelle'in sağ kolu olan Aiden yanında bekliyordu. Uzun boylu, çatık kaşlıydı. Koyu sarı saçları omzuna düşüyordu. Mavi gözleri hep ciddi ve ölçülüydü, taş onu da tedirgin etmişti her ne kadar belli etmese de.

Bir köşede Annabelle nin kızı Adora sessizdi. Mavi gözleri ve beyaz teni, Annabelle nin gençliğini andırıyordu. Ama kimse babasının kim olduğunu bilmiyordu. Cıvıl cıvıl olan Adora bile kasfetle taşı izliyordu

---

Velzaryon – Ejderha Krallığı

Velarysa taşın üzerine eğildi. Uzun beyaz saçları omuzlarından süzülüyordu. Alev gibi yanan gözleri, garip bir şefkatle parlıyordu. İgnarion ise yanında bir dağ gibi durmuştu. Uzun Grimsi saçları yüzünü gölgeliyor, buz gibi gri gözleri taşın üstünde donmuş bir öfke barındırıyordu.

Velarysa ve İgnarion un çocukları da oradaydı. Arien soğukkanlı bakışlarıyla yazıtı çözmeye çalışıyordu. Beyaz saçları ve gri gözleri şafağın ilk ışıklarını anımsatıyordu. Arlo ise karanlığa ait gibiydi; uzun siyah saçları ve yeşil gözleriyle huzursuz bir gölge gibi kımıldanıyordu ailesinde özellikle kimseye benzemiyordu.

Mariana altlarında oturmuş, kedi gibi sarı gözleriyle çevresini izliyordu. Sarı saçları omzunda kıvrılıyordu. Abileri onun için çok önemliydi, ama kendi sırları vardı. Ve en küçükleri Vael'Thar, buz mavisi saçlarıyla Valerysa nın eteğinde saklanıyordu Valerysa her ne kadar gerçek annesi olmasada ona karşı olan şefkati Thar ın onu annesi gibi görmesini sağlamıştı– annesinin kim olduğu kral İgnarion un özenle gizlediği bir sırdı.

---

Abyssarion – Okyanus Krallığı

Denizlerin altındaki kristal sarayın hükümdarları Morta ve Jason da toplantıdaydı. Morta'nın ince yüzü, ciddi çizgilerle doluydu. Soğuk, ama adildi. Uzun beyaz saçları zarafetle omzuna dökülüyordu. Jason ise yanında daha yumuşak ama sönük duruyordu.

oğulları ve tahtın gelecekteki varisi Emilian sırtını dik tutmuştu; iri yapılı ama sempatik bir yüzü vardı. Uzun sarı Saçları, tokyanus gibi pürüzsüz bir teni vardı.

Daha küçük olan prenses Mona uzun sarı dalgalı saçlarını arkaya atmış, iri gözlerini toplantıdaki gerilime açmıştı. Tatlı yüzüyle oradaki tek neşeli renk gibiydi ama onun bile dudakları gerilmişti.

---

Aeltharien – Elf Krallığı

Leo tahtta oturmuş gibi dimdikti. Uzun sarı saçları düzgünce taranmıştı, ama gözlerinin altı morarmış, yorgundu. Çenesi kasılmıştı. Yanında Valator vardı; güçlü kollarını kavuşturmuş, kızıl saçları karanlıkta bakır gibi parlıyordu. Çilleri, yüzündeki savaşı hatırlatıyordu. Lamirel ise sakin, bilge bir ifade takınmış, yeşil gözleriyle taşı okuyordu.

Leo'nun karısı Sophie çok solgundu. Sarı saçları sönüktü, gözleri neredeyse boş bakıyordu. Çocukları Lincoln, Ella, Lyod ve Lilly de toplantıda bir gölge gibi duruyordu. Lincoln'ün yüzündeki göz bandı bile sanki daha siyah görünüyordu. Ella'nın çilli yanakları ve sarı saçları zarafete baş kaldıran bir savaşçı gibi hazırda bekliyordu. Lyod öfkesini saklayamıyordu, saç örgüsü titriyordu. Lilly ise sarı bukleleriyle oynuyor havadaki gerilimi kokluyordu.

Elbette Valator kralın Leo nun abisi ve kardeşi Lamirel de geleceklerini etkileyebilecek bu toplantıdaydılar..

Valator'un oğlu Daniel uzun kızıl saçlıydı, kehribar gözleri parlıyordu. Lamirel'in oğlu Elliot'ın çenesindeki yara ile oynuyor düşünüyordu ,kızı Hazel'ın çilli suratı masumiyeti yansıtıyordu – ama herkes onun ne kadar entrikacı olduğunu biliyordu şimdi bile taşın kimden bahsettiğini ve o kişinin belki aralarında olduğunu düşünüyordu, her ne kadar onu zerre ilgilendirmesede bunun peşini bırakmazdı "bu kadar güçlü olabilecek bir kız mı bu saçmalık böyle bir şey olamaz buna izin vermem"..

---

Vel'drathar – Karanlık Krallık

Kral Dylan taşın üzerine eğildiğinde mum ışığı onun ölü gibi beyaz teninde titredi. Uzun siyah saçları gölgelere karışıyordu. Buz mavisi gözleri boş bir mezar gibiydi.

Halkı ona "Ölülerin Kralı" derdi. Atı bile ölümden dönmüş, zehirli yeşil bir sisle örtülüydü adeta.

Dylan'ın krallığı kurumuş kara ağaçlarla, av peşinde koşan canavarlarla doluydu.

---

Mirethiss – Bataklık Krallığı

Morgana zarifçe taşın önüne süzüldü. Uzun ince bedeni bir yılan gibi kıvraktı. Yüzündeki çekici gülümseme bir tuzak gibiydi. Yeşil gözleri, karşısındakinin damarlarına kadar işliyordu.

Yanında kralı donuk ve sönüktü. Morgana onun arkasında ipleri çekendi. Oğlu Matteo kırmızı yılan gözlerini kısıp sinsice gülümsedi. Uzun kül rengi saçları yüzüne dökülüyordu. Kızı Meridit yeşil saçları ve pul gibi yanaklarıyla annesinin minyatürüydü.

---

Thitamein – Bilinmezlikler Krallığı

Ve Thitamein'in sandalyesi boştu. Çünkü taş bulunduğunda hükümdarı ölmüştü. Sonra ondan bir daha haber alınamadı.

Thitamein sisle doluydu. Bir sır gibi yutkulmuştu krallıkları.

Hükümdarlar korktu. Halkın öğrenmesi felaket olurdu. Ayaklanmalar, panik, inanç sarsılırdı. Karar verdiler: Taş yok edilecekti. Ateşe atıldı, parçalandı, asitlerle eritildi. Fakat her seferinde parçalar kendi kendine birleşti, en eski sihirler ,ritüel büyüler kullanıldı ama faydasız. Her denemede taş daha koyu bir renge bürünüyor, üzerindeki yazılar daha canlı parlıyordu.

---

Lord Lazarus dudaklarını araladı.

> "Taşı yok edemezsiniz. Belki onnu parçalayabilirsiniz. Ama her bir parça birleşmeye çalışır. Taş felaketimiz yani öylemi düşünlemiymişiz." kısık bir kahkaha attı ama bu bile havayı germeye yeterdi "bu basit bir büyülü taş da olabilir zaraya kaybetmeyi sindiremeyip bizi sonsuz korkuyla yaşamaya mahkum etmek istiyor da olabilir"

Kral İgnarion Lordun sözünü keserek "öyle olsa bile bahsettiği taş varmış bunu önceden planlanmış bile olsa bu denli güçlü parçalanmaz bir taş oluşturması mantıklı gelmiyor"..

Ve Aestrielle Kraliçesi de konuşmaya dahil oldu "Lordun İgnarion haklı bu taş o kadar basit görünmüyor " asıl bir edayla ayağa kalkıp taşın etrafında yürüdü ve tam karşısında durdu "sanki bu şeyin bir ruhu var ve onu ne kadar reddedersek daha da parlıyor sanki harlanmış kömüre üflemek gibi ama daha da şiddetlisi"..

Leo da sohbete dahil olarak kararlı bir şekilde konuşmaya başladı" her ne olursa olsun bu taşın bulunması ya da üstündeki kehanet gerçek olsun ya da olmasın garantiye alıp yok etmenin bir zararı olmaz.."

Arkadan kıkırdamaya benzer bir ses geldi belli ki Morgana da sohbete dahil olmak istemiş" haha ..ha gerçekten tüm hüküdarlar toplandık ve lanet ... Saçma bir taşı mı yok etmeye çalışıyoruz bu ..bu..saçmalık zaten denedik belli ki Zaraya ilginç bir bileşen kullanmış"

Valerysa,Morgana ya yan bir bakış atıp sakin ve rahat bir şekilde" peki sevgili Morgana bu taşın gercekten de Zaraya nın bahsettiği taş olabileceğini hiç düşünmüyor musun.."

Morgana " bu ne kadar mantıklı olabilir ki bahsettiği güçte biri olabilir mi ki Zarayanın son sözlerini hatırlasanıza " tüm hükümdarlara dönerek "o peri ırkından gelecek ama o kadar basit değil vücüdünda 10 rün olacak her biri her bir krallığın hem sonu hem kurtuluşu olabilecek kadar güçlü öyle biri gelecek mi öfkesiyle tanışmak bile istemeyeceksiniz ağladığında gökler de ağlayacak gülsüğünde tüm doğa onunla gülecek ve öfke işte onu görmenizi diliyorum bu son değil" Zaraya bu sözleri söylerken o kadar içten söylemişti ki ürpermemek elde değildi.

Tüm bu görüşler Lord Lazarus u düşündürdü ve bir öneride bulundu "Tiran Muskaları"

Çaresiz kalan hükümdarlar, en gizli hazinelerinden Tiran Muskaları'nı getirdiler. Bu lanetli büyü, taşı yedi parçaya bölmeye yaradı ama onu yok etmeye değil. Taş parçalarını mühürleyip her biri bir parçayı saklamaya yemin etti. Kimse nerede olduklarını bilmeyecekti.

Ve taş, yedi krallığa dağıldı.

Fakat hükümdarlar bir şeyi gözden kaçırdılar. Kehanet, taşın yok edilmesini değil, taşın parçalanmasını öngörüyordu. Ve böylece kehanet gerçekleşmeye başlamıştı.

Ve herkes unuttuğunu sandı.

Ama taş parçaları artık nefes alıyordu.

---

> "Yedi parçaya ayrılacak. Yedi kapıyı açacak. Yedi tahttan kan akacak..."

---