Güneş İstanbul'un üzerine doğarken, Ferkan ve Sevim'in ateşlediği yangın, şehrin her köşesine yayılmaya başlamıştı.
İlk duman, Zeytinburnu'ndaki o küçük atölyeden yükseldi. Kenan, kapıyı kırıp içeri daldığında, bulduğu tek şey boşluk ve hayal kırıklığı oldu. Onu aldatan karısı ve onu rezil eden o adam, bir kez daha ellerinden kaçıp gitmişti. İçindeki kör öfke, bir hedefe ihtiyaç duyuyordu. Elindeki benzin bidonunu atölyenin içine boşaltırken, aklında sadece yıkım vardı. Birkaç dakika sonra, alevler ahşap binayı yalıyor, Ferkan ve Sevim'in son sığınağını, tüm anılarıyla birlikte küle çeviriyordu. Ama bu, o gün çıkacak yangınların en küçüğüydü.
Asıl yangın, dijital dünyada, haber ajanslarının ve televizyon kanallarının ekranlarında patlak verdi. Saat sabah dokuzu gösterdiğinde, ülkenin en büyük ekonomi kanalında son dakika haberi olarak Rüya'nın şirketinin adı belirdi. Ardından çorap söküğü gibi geldi. "ÜNLÜ TEKSTİL DEVİ HAKKINDA ŞOK DOLANDIRICILIK İDDİALARI!", "SAHTE FATURALAR, VERGİ CENNETLERİNDE GİZLİ HESAPLAR!", "AVRUPALI ORTAK ANLAŞMALARI ASKIYA ALDI!". Haber, sosyal medyada bir virüs gibi yayıldı. Şirketin telefonları kilitlendi. Fabrikanın önü, canlı yayın araçları ve muhabirlerle doldu.
Rüya, o sabah evinin salonundaki dev ekrandan kendi imparatorluğunun çöküşünü canlı yayında izliyordu. Avukatları, halkla ilişkiler danışmanları... hepsi çaresizdi. Bu, kontrol edilebilecek bir sızıntı değil, bir barajın patlamasıydı. Yıllardır özenle inşa ettiği o dokunulmaz, güçlü iş kadını imajı, saatler içinde yerle bir oluyordu. Gelen her yeni haber, camdan kalesine inen bir balyoz darbesi gibiydi. O, artık bir ikon değil, bir dolandırıcıydı.
Bu sırada, şehrin Asya yakasında, salaş bir pansiyon odasında Ferkan ve Sevim de aynı haberleri izliyordu. Odadaki küçük, cızırtılı televizyondan akan görüntüler onlara gerçeküstü geliyordu. O dev, o yenilmez güç, şimdi ekranlarda bir suçlu gibi anılıyordu. Yüzlerinde bir sevinç yoktu. Sadece yorgunluk, acı ve her şeyin bittiğini gören ağır bir rahatlama vardı. Başarmışlardı. Ama zaferin tadı, kaybettikleri onca şeyin yanında buruktu.
Gün batarken, son ve en büyük darbe geldi. Ana haber bültenindeki spiker, ciddi bir ses tonuyla anonsu geçti: "Mali Suçları Araştırma Kurulu'nun, iş kadını Rüya Yılmaz ve şirketleri hakkında başlattığı soruşturma kapsamında, mahkeme kararıyla tüm mal varlıklarına tedbir konulmuş, kendisi hakkında ise yurt dışına çıkış yasağı getirilmiştir."
Bu, sonun başlangıcıydı. Rüya artık sadece itibarını değil, parasını ve özgürlüğünü de kaybetmişti. Kendi ülkesinde, kendi inşa ettiği imparatorluğun enkazında bir mahkuma dönüşmüştü. Avcı, artık avdı.