Boran'ın Anlatımı
Silah sesleri kesildiğinde, geriye sadece kanın kokusu ve ağır bir sessizlik kaldı. Parmaklarım hâlâ tetikteydi ama kalbim… kalbim en büyük savaşı veriyordu. Çünkü o savaş artık düşmanla değil, kendimleydi.
Gözlerim, istemsizce onu aradı. Hazal.
Bedenim kan içinde, yorgun; ama yüreğim hâlâ o kadına esirdi. Onu gördüğümde içimdeki öfke büyüdü, ama o öfkenin altında yatan şeyin adı belliydi: Sevda.
Sonra… o sahneyi gördüm.
Eski sevgilisi kolunu tutmuştu. Onu korumak ister gibi arkasına almıştı.
Bir anlığına kalbim yerinden sökülmüş gibi oldu. İçimdeki gurur haykırıyordu: "Senin yerinde o olmamalıydı, Boran! Senin dokunuşunla saklanmalıydı, senin gölgende güven bulmalıydı."
Ama işte, gerçek yüzüme tokat gibi çarptı.
Hazal benimleydi ama gönlüme değil, gururuma ihanet etmişti.
Bakışlarımız çarpıştığında, onun titrediğini gördüm. Dudakları kımıldıyordu ama kelimeler bana ulaşmıyordu. O an içimde öyle bir fırtına koptu ki… Sanki binlerce kurşun aynı anda kalbime saplanmış gibiydi.
Ben ona baktım… Sonra gözlerimi çevirdim.
Çünkü bir erkeğin sevdiği kadına bakarken hissettiği kırgınlık, bir düşmanın sıktığı kurşundan daha çok yakar.
Adımlarımı ağırlaştırarak uzaklaştım. Arkama bakmadım.
Her adımda içimden bir parça koptu.
Ama gururum, kalbime hükmetmek için bağırıyordu: "Unut Boran! Seni yaralayanı sevmeye devam edersen, kendi kanında boğulursun!"
Ama işte… kalbim susturulamıyordu.
İçimde bir ses fısıldıyordu: "O hâlâ senindir. Ne yaparsa yapsın, senin yüreğinden çıkmayacak."
Benim için asıl savaş yeni başlıyordu.
Çünkü düşmanlarımı öldürebilirdim, ama kalbimdeki Hazal sevgisini öldürmek… işte o, en büyük savaştı.
Ve o gece anladım:
Kurşun yaraları zamanla iyileşirdi.
Ama Hazal'ın ihanetiyle açılan yara… ömür boyu kanayacaktı.
---