Ficool

Chapter 64 - YAKALANIŞ

(Azra'nın Anlatımı)

Geceler bana hep aynı duyguyu verirdi: Bir yerlerde gözlerimin görmediği ama kalbimin hissettiği biri vardı. Sessizlik onun varlığını gizlese de ben o sessizlikteki çığlığı duyardım. Gözlerim defalarca gölgelere kaymış, kulaklarım rüzgârın arasında onun adını duyar gibi olmuştu. Ama hiçbir zaman tam anlamıyla yüz yüze gelememiştik.

O gece farklıydı. İçimde açıklayamadığım bir kararlılık vardı. Sanki ruhum, bana "bu kez kaçmasına izin verme" diye fısıldıyordu.

Okulun bahçesi sessizdi. Herkes çoktan gitmişti. Çantam elimde, ağır adımlarla yürürken kalbim garip bir telaşla çarpıyordu. Sonra… hissettim. O bakışları.

Adımlarımı hızlandırdım, ama bu defa kaçmak için değil. Onu yakalamak için.

Arkamdaki ayak seslerini duyunca kalbim daha da hızlandı. Durup bir anda arkamı döndüm. İşte oradaydı… Siyahın gölgesine bürünmüş, sessizliğiyle beni saran o yabancı.

Gözlerimiz ilk kez bu kadar uzun süre birbirine değdi. Kaçmadı. Kaçamıyordu artık.

— "Yeter…" dedim, sesim titreyerek. "Artık gölgelerde saklanmanı istemiyorum. Kim olduğunu bilmek istiyorum."

Bir an sustu. Dudakları kıpırdamadı. Sanki nefesini bile tutmuştu. Ama bakışları… Bakışları o kadar çok şey söylüyordu ki…

Yaklaştım. Her adımımda kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Aramızda yalnızca birkaç adım kalmıştı. Gözlerindeki öfkeyi, acıyı ve saklamaya çalıştığı o derin sevgiyi ilk kez bu kadar çıplak görebiliyordum.

— "Benden kaçma artık," dedim, gözlerimi onunkilerden ayırmadan. "Senin kalbini duyuyorum. Saklamaya çalışsan da… biliyorum. O kalp, benimle aynı ritimde atıyor."

Sözlerim onu yaralamış gibi oldu. Çenesini sıktı, bakışlarını kaçırmaya çalıştı. Ama kaçamadı. Çünkü ben artık onu bırakmayacaktım.

Bir adım daha attım. Nefeslerimiz birbirine değdi. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Onun sessizliği bana cevap gibiydi aslında. Söyleyemediği her şeyi gözlerinde okuyordum.

O an içimde bir korku yoktu. Sadece inanılmaz bir huzur vardı. Çünkü artık hayalimin, kabusumun ve kalbimin sahibinin gerçek olduğundan emindim.

O ise fısıldar gibi, neredeyse duyulmaz bir sesle konuştu:

— "Keşke beni tanımasaydın, Azra…"

Sözleri ürperticiydi ama aynı zamanda itiraftan farksızdı. Çünkü o an anladım: O da benim kadar çaresizdi. Kaçmak istese de kalbini benden saklayamıyordu.

Ve işte o gece, gölgelerden çıkıp karşıma dikildi. Artık yabancı değildi.

Artık bendendi.

---

More Chapters