Ficool

Chapter 58 - GÖLGE

(Ateş'in Anlatımı)

Gece, her zamankinden daha ağırdı. Şehrin gürültüsü çoktan susmuştu, geriye yalnızca rüzgârın taş sokaklarda dolaşan uğultusu kalmıştı. Benim için bu sessizlik, bir hapishane kapısı gibiydi: kapalı, karanlık, kaçışsız.

Ama o… Azra…

Onun adımlarını duyduğum anda bütün o sessizlik darmadağın oluyordu. Kalbim, kendi varlığıma ihanet edercesine hızlanıyordu. Onun nefesini, parmaklarının titrek dokunuşlarını, gözlerinde saklamadığı teslimiyeti gördükçe, gölgelerin ardında kalmak bana daha da zor geliyordu.

Ben gölgeleri seçmiştim. Oysa o, artık saklanmıyordu.

Gündüz onu uzaktan izlerken gözlerim istemeden kaydı üzerine. Defterine eğilmişti, ama kalemi hareket etmiyordu. Pencereden dışarı bakıyordu… sanki beni görüyormuş gibi. O an, ruhumun en derin yerinde bir şeyler koptu. Çünkü ben biliyordum: Artık korkmuyordu.

İçimdeki ses fısıldadı:

"Yaklaş ona… seni çağırıyor."

Ama başka bir ses daha vardı; yıllardır susmayan, kanla yoğrulmuş bir ses. O ses beni geri itti:

"Unutma kim olduğunu. Senin yakınlığın, onun sonu olur."

Karanlıkla ışığın arasında sıkışmış gibiydim. Elleri bembeyaz bir kız, gözlerinde saf bir teslimiyet. Ve ben… ellerimde kan kokusu, kalbimde karanlık zincirler.

Azra'nın "Ben artık senden kaçmıyorum," deyişi, kulaklarımda yankılandı bütün gün. O cümleyi söylemedi aslında… ama ben duydum. Kalbinden taşan fısıltılar, bana kadar ulaştı. Ve bu, beni darmadağın etti.

Bir an için hayal ettim: Gölgelerden çıkıp yanına gitsem… Bileğini tuttuğumda kaçmasa, gözlerime baksa. Dudaklarının kıyısında beliren o titrek cesareti görsem. Belki de bütün bu karanlık susardı.

Ama gerçek farklıydı.

Benim varlığım onun kalbini hızlandırıyordu, evet. Ama aynı zamanda tehlikeyi de davet ediyordu. Benim dünyamın kapısından içeri girerse, geri dönüşü olmazdı. Onu karanlığıma çekmek, günahıma ortak etmek demekti.

Ve ben, onu mahvetmekten korkuyordum.

Bir duvarın gölgesine yaslandım. Ellerim titriyordu. Yumruklarımı sıktım, tırnaklarım avuçlarımı acıttı. Gözlerimi kapattım, sadece onun nefesini hayal ettim. Çok yakın… ama dokunamayacak kadar uzak.

Kalbim, zincirlerini kırmak için çırpınıyordu. Ama ben zincirlerimin gardiyanıydım.

Onu seyrettim. İnsanların arasında yürürken bile yalnız değildi; çünkü ben hep oradaydım. Bunu biliyordu. Hatta daha da kötüsü, bunu kabullenmişti.

Azra artık benden kaçmıyordu.

Ama ben hâlâ ondan kaçıyordum.

Ve işte bu çelişki, beni kendi karanlığımda yavaş yavaş boğuyordu.

"Bir gün… zincirlerimi kırarsam…" diye fısıldadım gölgelerin içine. "Bir gün, ışığına yaklaşmaya cesaretim olursa…"

O güne kadar, sadece kalbimin karanlıkta çarpışını dinleyecektim.

---

More Chapters