Ficool

Chapter 1 - Gölge Birliği

"Oktay, raporu yazmadan çıkma!" diyerek uyardı Eralp.

"Emredersiniz komutanım!". diye karşılık verdi Oktay.

Burası Gölge Birliği. Burada herşey Ani bir şekilde oluşabilir. Burası sadece askeri bir rütbe ile dolu değil burası görünmeyen adamlarla da dolu... Yine yoğun bir gün geçmişti, zaten hiç bir zaman onlar için tam olarak dinlenilmiş olmuyordu ya da sayılmıyordu. Eralp ise şimdi tek sığınağına gidecekti, bu sığınağı onu hiç terk etmemişti, ne zaman sıkılsa ne zaman bunalsa ya da ne zaman yorulsa buraya gelir ve burada anlatırdı herşeyini...

.

.

Eralp Soyer ağzından;

Merhaba. Ben Bordo Bereli Üsteğmen Eralp Soyer. Biraz klasik bir giriş oldu ama ne yapalım, günümüz her gün ilk başta dediklerimiz ile dolu. Askeri üste çalışmanın zorluğu da var ama bizim iki üç kelime dediklerimiz bile attığımız her adımda bize gurur, şeref katıyor. Dışarıdan bakıldığında "Sert adamlar" görüntüsü oluşuyor ama herkesin yarası kendine. Herkes, kendi acısını yaşamayı öğrenir ve bazen bunu yaşadıklarıyla bazende seçtikleri ile ortaya koyar. Neden askerlik ? Neden Bordo Bere ? Evet çok güzel soru ama cevabı kin ve nefret. İnsanlara değil, bilmediklerime değil bildiklerime, beni yüz üstü bırakan herkese karşı. Bu yüzden diğer insanlar, benden başka çocuklar da benim yaşadıklarımı yaşamasın diye. Ben dışarıya bunlari vurmam, sevmem güçsüz görünmeyi beni bu zamana kadar kimse anlamadı, şimdi anlamasalarda olur. Şuan tek durağım; sessiz gibi görünse de asla olmayan, toprak gibi görünse de bir ruhu bir bedeni taşıyan, ölü gibi görünse de hiç ölmeden yaşayan birinin evi. Annem...

Annemi çok küçük yaşta kaybettim, ona çocuk aklı ile bakıldığında tekrar ulaşabileceğimi düşündüm yıllarca bekledim ne gelen vardı ne de giden. Giden zaten beni çoktan bırakıp gitmişti ama Annem... Annem asla beni tam olarak bırakmadı, yarım bıraktı ama bunu da isteyerek yapmadı eğer o gece... o gece benim sesim çıkabilseydi bunlar olmayacaktı ama çıkamadı, ağladım, zirladim ama lanet olsun ki çıkamadı işte sırf bu yüzden benim elimden benliğimi koparan herkese tek tek hesap sormak için, en sonunda anneme ulaşabilmek için Askerlik, bordo bere...

.

.

Yazar Anlatımı;

Tam da olması gereken yerde durdu, bekledi, bekledi ve en sonunda da her zaman ki gibi cesaretini topladı çok iyiymiş gibi görünüp güzel gülümsemeler ile annesinin başına geldi. Önce dua etti ve sonra oturup konuşmaya başladı;

"Anne ben geldim, yine ben geldim. Seni aramaya, bulmaya geldim. Eğitimler aldım, görünmez olabilirim sandım ve yanına gelebilirim sandım, olmadı. Bu dünya gerçekten ayrılıklar dünyası anne, gerçekten herkes bencil sen ölmeseydin ben ölseydim ve keşke... keşke ses çıkarabilseydim."

Tabii ki annesinden cevap gelmedi ama o zaten cevap beklemiyordu, O sadece her zaman anlatır ve dinlenilmesini isteyen biriydi çünkü anlattıklarına karşılık olarak verilen her söz onun canını yakıyordu ve işte bu yüzden yıllarca canı yandığı için güçlü oldu, görünmez olabilecek derece de öğrenim gördü sırf bu yüzden kendi gücünün üstüne güç ekledi.

"Neden gittin diyemiyorum Anne, neden kalmadın, neden beni bıraktın diyemiyorum. Ama ben 6 yaşındayken bile... 6 yaşındayken bile" derken boğazı düğüm düğüm olmuş ve parmak ucunu kalbine dokundurmuştu.

"Kalbim birtek sana açılacak diye söz verdim kendime. Çünkü burayı bir sen bilirsin bir de ben. Sen anlarsın diye sana açtım, hep geliyorum, hep geldim, hep geleceğim. Ve inşallah bir gün yanına da geleceğim" dedi. Daha fazla duramazdı, toprağını sevdi, çiçeklerini suladı ve çıktı. Oradan çıkar çıkmaz sert kişiliği, kasılmış omuzları, 1.97 boyuyla heybetli bir görünüşe geçti çünkü o; annesi dışında kimseye üzgün görünmez kimseye içini dökmezdi.

🦋🦋

"Komutanım Doruk ve Ayaz yaralı. Birini sıyırdı diğerine girmiş olabilir" diyerek bildirdi durumu Rüzgar. Eralp ise ne yapacağını çok iyi biliyordu.

"Rüzgar, nişan al Doruk ve Ayazı güvenli bölgeye geçir. Eren sen benimle gel. Arka tarafda buluşalım. Nişanı kime alacağını biliyorsun Rüzgar hedefin Barbaros iti olsun."

"Emredersiniz komutanım!, dikkatli olun."

Ve evet tahmin edildiği gibi çatışmadaydılar. Eralp her zaman ki gibi timine komut veriyor ve ona göre ilerlemiyordu. Eralp hızlı adımlarla ilerlerken aynı zamanda silahını omzuna dayamış ve karşı tarafı hedef almıştı. Eren ise arkadan her yeri kontrol ederek geliyordu her an kafalarına kurşun yeme ihtimali gerçekten çok yüksekti. Ona rağmen umurlarında değildi sonucun ne olacağını ikisi de biliyordu. Rüzgar nişan almış bulunmaktaydı. Ayaz ve Doruk ise hala ağır yaralıydı. Yürürken Eralpin kaskının yanından kurşun geçince iyice tetiğe geçtiler.

"Eren kontrolü ihmal etme, öleceksek öleceğiz!. Kesinlikle ayrılma yanımdan o eve girilecek ve o orospu çocuklarının leşleri çıkartılacak." Sesi öfke doluydu, attığı her adımı annesine atıyordu.

"Emredersiniz komutanım!" diye onayladı Eren. Hala riskli bir bölgedeyken anlamış olmalı ki Barbaros evin arka tarafındaydi. Hemen Rüzgara emir verdi;

"Rüzgar hedef Barbaros, ateş !"

"Emredersiniz komutanım!" aynı şekilde dolu ve boğuk bir sesle yanıt verdi Rüzgar. Ve hedefi aldı, yakınlaştırdı, yakınlaştırdı, yakınlaştırdı ve en sonunda vuracakken bir şey oldu. Eralp ve Eren yerdeydi hedef alanı onlara döndü. Ikisi de silahları ellerinde olmasına rağmen güçsüzce yatıyorlardi.

"Ananı sikeyim senin Barbaros senin ben laaan"

Hiç düşünmeden hedefi vurmaya başladı Rüzgar artık emir beklemeye tahammülü yoktu. Tek tek gözünü dahi kırpmadan tek bir leş bırakmadı ve namluyu boşalttı. Koşarak Eren ve Eralpin yanlarına gitti. Doruk ve Ayaz revire kaldırılmıştı çoktan ama durum öyle ki revir doluydu muhtemelen Ağrı devlet hastesine kaldırılacaktılar. Rüzgar hemen telefonu aldı ve ambulans istedi ambulans gelene kadar baskı yapıp kanı durdurmaya çalıştı ama yetişemiyordu. Tim olarak gitmişlerdi zaten. Eralp,Eren,Doruk,Ayaz,Rüzgar ve Oktay. Oktay'dan ses çıkmıyordu çünkü o yaralanmadan zaten Doruk ve Ayaz ile revire gitmişti. Aradan 20 dakika belki geçmişti ve ambulans gelmişti, Eren ve Eralp direk hastaneye kaldırıldı o sırada Rüzgar ise Albaya haber verdi.

"Komutanım"

"Evet Rüzgar sendeyiz, nedir son durum ?" Albayın sesini duydu ve titredi Rüzgar çünkü oradan sadece yara almadan Rüzgar ve Oktay çıkmıştı.

"K-k-komutanım 4 yaralimiz var. Eralp,Eren,Doruk,Ayaz. Ben ve Oktay iyiyiz."

"Neredesiniz şuan!"

"Komutanım Doruk ve Ayaz revire getiriliyor. Revire aradık yer olmadığı içinde Eren ve Eralp'i Devlet hastanesine götürüyoruz."

"Beni haberdar et! En küçük olayda dahi."

"Emredersiniz komutanım" dedi ve kapatti telefonu Rüzgar. Çok üzgündü çünkü Ne Erenden ne de Eralpden ses gelmiyordu. Onları kaybedemezdi. Doruk ve Ayaz da aynı şekilde onlar sadece bir Tim değillerdi. Onlar kardeştiler, kan bağı değil can bağı ile. Ve yine 20 dakikalık bir yolun sonunda hastaneye ulaşmıştılar.

🦋🦋

More Chapters