Makyaj masamın önünde oturmuş saçlarımı tarıyordum. Saçlarım epey uzamıştı. Aslında hiç saçlarımı beğenmezdim. Kumral ve düz saçlara sahiptim. Annemin kestane rengi kıvırcık saçları vardı ve ben çocukken ona çok özenirdim. Sarenin bile saçları kestane rengindeydi. Beyaz teniyle çok güzel duruyordu. Bense kendimi o kadar beğenmiyordum. Aynadaki görüntüme baktığımda gördüğüm tek şey dolgun bir kadındı. Uzun boylu olduğumdan pek belli etmiyordum kilomu ama bence kiloluydum. Memelerim, kalçam epey büyüktü. Bunlar bana yük oluyordu çoğu zaman. Omuzlarım ve bacaklarım ağrıyordu sürekli. Belki hiç durmadan iş yaptığım içindir. Kendi kendime gülümsedim.
O sırada kapı sesiyle irkildim.
Kapım 2 kere hızlı hızlı 3 kere yavaş yavaş çaldı. Bu bizim kardeşimle şifreli kapı çalma sesimizdi. Önemli bir şey olduğunda konuşmak için yapardık. Demekki bana gizli bir şey söyleyecekti. Hemen kapıma gittim ve kapıyı açtım. Kardeşimin o sakin hali yok gibiydi. Telaşlı görünüyordu ve bizi izleyen biri var mı diye etrafı kolaçan ediyordu.
"Noldu Sare? Ne bu telaş?" Dedim kaşlarımı çatarak. İçeriye girerken kapıy ses çıkarmak istemiyor gibi yavaşça kapattı. Sonra beni elimden tuttu ve birlikte yatağa oturduk. Gayri ihtiyari birbirimize dönmüştük ve bağdaş kurmuştuk.
"Abla sakın yanına geldiğimi anneme söyleme. Sana çok önemli bir şey söyleyeceğim ama sakın benden duyduğunu söyleme. Yoksa beni bitirir annem." Dedi sıkıntıyla nefes vererek. Yüz ifadesi endişe ve korku içerisindeydi.
"Sare çabuk söyle noldu? Beni korkutma." Dedim biraz sesimi yükselterek. O da işaret parmağını dudağına götürüp bana "şşhhh" dedi. Sessiz olmamı istiyordu. Daha da heyecanlandım. Ama mutlu bir heyecan değildi bu.
"Abla annem babam ve abilerim konuşurken duydum. En üst kattaki odadaydılar. Ben damdan iniyordum. Tesadüfen duydum ama beni gördüler. İlk başta önemsemedim ve onları dinlemedim. Ama tam kapının önüne geçerken senin adın geçince kenara saklanıp dinledim." Bir nefes daha verdi ve aldı. Sanki bir yerden bir yere kosmuş da soluklanmaya çalışıyordu. Fısıltıyla koniştuğu için nefessiz kalıyordu muhtemelen.
"Eee Sare anlat artık ölücem meraktan." sabırsızlıkla yerimde kıpırdadım. Sanki oturduğum yerde bir şey batıyordu bana. Nabzım da hızlanmaya başlamıştı. O karşımda tedirgin bakışlar attıkça bende geriliyordum. Tekrar nefes verdi ve sanki hiç fısıldamıyormuş gibi daha da sesini kısarak konuştu.
"Abla bugün sana görücü çıktı." Dedi.
Beynimden vurulmuşa döndüm ama ardından rahatladım babam benim rızam olmasan vermezdi. Vermezdi değil mi?
"Babam ben istemiyorsam beni vermez Sare. Boşu boşuna korkuttun beni. İstemiyorum baba derim bitti gitti." Dedim gülümseyerek. Ama Sare ciddiydi. Ben konuşurken kaşları daha da çatılmıştı.
Etimi çimcikledi. Can havliyle ellerimi çektim ve şaşkın bir suratla ona baktım.
"Abla bu sefer ciddi. Öyle olmasa karşında güle oynaya otururdum. Bu sefer gerçekten ciddi. Babamla bu adamın babası hakkında bir arazi meselesi varmış. Ayrıca adam 33 yaşında senin yaşına yakın. Bu zamana kadar evlenmek istediği kızlar onu hep geri çevirmiş. Çünkü tehlikeli bir adammış. Babamların dediğine göre biraz mafyatik bir tip. Seni daha önce de beğeniyormuş. Berivan ablamın düğününde görmüş. Bugün de çay dağıtırken görmüş. Hani erkekler bölümüne gitmiştin ya." Sare soluksuz konuşunuyordu. Ben ise donakalmış gibiydim ama devam etmesini istiyordum.
"Adam dediğim gibi mafyaymış abla. Annem konuşurken duydum eğer seni ona vermezlerse kan çıkabilirmiş. Cihan abimle arası iyi değilmiş. Cihan abim seni vermek istemiyor. Ama babam mecbur dedi. Bugünden sonra önemli olmadıkça dışarıya çıkamayacaksın. Bu adamla evleneceğini herkese duyuracaklar." üzgün bir şekilde konuşmasını bitirdi Sare. Ama ben ondan daha beterdim. Bu zamana kadar yaptığım tüm planlar suya düşmüş gibiydi. Hayatım bir anda paramparça olacaktı. Olmaz istemiyordum. Ben o adamla olmak istemiyordum. Ya bana da zarar verirse? Ya bana kötü davranırsa? O zaman ne yapacaktım. Boşanıp baba evine gelemezdim ya. Babam beni affetmezdi. Ayrıca dul kadın namussuz sayılırdı. Muhtemelen beni öldürürlerdi. Ama orada kalırsam da muhtemelen ölecektim. Çünkü mafya olan adamlar tekin değillerdi. Başım belaya girecekti net. Ayrıca yaşı hiç de bana yakın değildi. Adam 33 yaşındaydı. Cihan abimden yalnızca bir yaş küçüktü. Abimin yaşında biriyle yapamazdım.
"Sare cidden kimse bir şey yapmadı mı? Babam engel olmaya çalışmıyor mu? Neden bu kadar kolay kabul ediyorlar bu durumu? Ben evlenemem. Biliyorsun evliliğe karşı düşüncemi." Dedim Sareye yalvararak.
"Abla biliyorum istemediğini ama babam anneme bu kız niye her talibini reddediyor yoksa bir kusuru mu var diye sordu. Senin bir ayıp işleyip onun korkusundan evlenmek istemediğini sanıyor babam. Annem yok dese de babam ikna olmadı. Bu sefer evlenecek alnının akıyla dedi. Adam abimi öldürmekle tehtid ettiği için babamın yapacağı pek bir şey kalmadı anlaşılan. Ben sana hemen bunu ulaştırmak istedim. Belki kaçmak istersin abla. Ama annem beni gördü onları dinlerken. Hemen kaçtım odanın önünden ama mutlaka benimle konuşup beni susturmaya çalışacaktı. O yüzden abla yol yakınken kaçmaya çalış. 2 gün sonra Jiyan abilerin düğünü var biliyorsun. O düğüne kadar plan yapalım. O gün kargaşadan faydanalıp kaçarsın. Bir daha da buraya dönmezsin ablam." Sare en az benim kadar telaşlıydı. Ayrıca bir anda çökmüş gibi görünüyordu. Benim yaşadığım stresi o da yaşıyordu. Sanki 10 yaş yaşlanmıştı.
"Olur kurban olduğum. Senin gibi kardeşim varya benim sırtım yere gelmez. Dediğin gibi yapalım. Ama kimseye bir sey çaktırmayalım. Kardeşim ben seni çok özlerim. Beraber yatalım bu 2 gün olur mu? Kokuna hasret kalmayım. Ama ben gidince sana bir şey yapmasınlar?" dedim panik içinde. O da bana gülümsedi.
"Abla biliyorsun ben küçük olduğumdan beni hep kayırıyorlar. Ayrıca okulum var babam beni evlendirmez. Herkes benim okumamı istiyor. İçin rahat olsun ben güvende olurum. Sen şu an sadece kendinle ilgilen. Arkana bakmadan kaç." dedi Sare. Bu olgunluğu beni şaşırtmıştı. Karşımdaki kız bir anda büyümüştü ve benim ablammış gibi davranıyordu. Onu çok seviyordum. Elimde olsa böyle kaçmazdım. Elimde olsa onu burada bırakmazdım. Ya da onu da yanımda götürürdüm. Tek yapabildiğim ağlayıp onun elini tutmaktı. Daha fazla ağladığımı görmesin diye kafamı eğdim. Ama o beni çekip bana sarıldı. Başım omzuna düştüğünde gözyaşlarım omuzlarına dökülüyordu.
"Ağlama canım ablam. Dayanamam ağlama. Umarım buradan uzakta daha mutlu bir hayatın olur."
....
Sabaha kadar Sare'nin dizinde ağlamıştım. Sonra uyumuşum. Sare de üstümü örtüp gitmiş. Yarından sonraki gün düğün vardı. Sareyle bir plan yapmıştık ama içimde korku vardı. Kaçamayıp yakalanırsam başım büyük belada olurdu. Gerçi kaçmasam yaşayacağım hayat daha mı iyi olurdu? Sanmıyorum. Sabah uyandığımda beni isteyen adamı telefonumdan araştırdım. Kendisi bilindik bir mafyaymış çünkü. Kuzenlerime falan sordum. Birlikte olduğu kadınlara işkence ediyormuş. O yüzden kimse onu sevmemiş kimse onunla evlenmemiş. Zaten bizim buraların kızlarını tercih etmiyormuş. Keşke beni de istemeseydi. Bu durumdan kurtulmak istiyordum ama kurtulacağıma dair bir inancım yoktu. O yüzden içimi yiyip bitiren korkuyla beraber odamda volta atıp duruyordum. Annem kahvaltıyı hazırlamam için bana seslendi ama onu umursamadım. İyi bir plan yapmam gerekiyordu kaçmak için. Bütün gün oturup bunu düşündüm. Ama sonra ailemle geçireceğim günlerin sayılı olduğunu bildiğimden odamdan çıktım.
Öğleden sonramın tamamını yiğenlerimle oynayarak geçirdim. Sonra mutfağa inip yardım etmeye başladım. Bugün yine ağır misafirler geleceklerdi. Kuzenim Jiyan 2 güne evleceği için ağalar ve aileleri tebriğe geliyordu. Bizim konak kuzenleriminkinden daha büyük olduğu için misafirleri biz ağırlıyorduk. Jiyan benden 2 yaş büyüktü. Ama ona abi demezdim. Sevdiği kızla evleneceği için çok şanslıydı. Onlara çok imreniyordum.
"Sarya ne bu hal yavrum. Dalmışın" dedi annem. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Nasıl bana reva görmüşlerdi bunu. Umarım ben kaçınca Sareyi bu adama vermezlerdi.
"Heç ana keyfim yoktur." Deyip başımı eğdim. Kendimi işime vermeye çalıştım. Annem kolumdan tutup etimi sıkıştırdı. Acıyla gözlerine baktım. Bir taraftan da kolumu çekmek için sızlanıyordum.
"Ben bilirim sen canın niye sıkkındır. Sare hemen yetiştirdi sana demi?" dedi annem. Bunu söylerken tıslar gibiydi. Sanki ben onun düşmanıydım. Sanki yıllardır o büyütmemişti beni.
"Ana doğrudur Sare'nin dedikleri? Dogruysa vallah evlenmem. Billah evlenmem o adamla. Bana bir şey yaparsa? Heç mi yanmaz yüreğin?" dedim gözlerim dolu dolu. Annem hiç oralı değildi.
"Ancak senin için sevinirim keça min (kızım). Sana yapacak bir şey? Vallah inanmam. Görmüşüm damadımı. Sever seni. Madem şikayetçiydin ne diye kuyruk salladın?" dedi bana kızgın bir suratla. Ben şaşırarak ona döndüm.
"Ben mi kuyruk sallamışım? Tövbe yalandır. Ben yüzünü bile görmemişim. Sen diyor kuyruk sallamışsın." dedim bıkkınlıkla.
"He keça min adam sana aşıktır. Görmese nasıl bilir seni? Hem arsa meselesini de halledecek bu evlilik. Namusumuzu iki paralık etme. Alnının akıyla gelin git kızım. Sakın ola kaçayım deme. Vallah vurur abinler seni. Kusurludur derler. Başımızı eğdirirsin. Bu ağa bizi mahveder kızım." Annem ilk defa yüzüme endişeyle baktı. Galiba o da ilk defa beni evlenmek istemiyordu. Evlenmemin hayırı olduğunu kabullenebilmek için bahaneler üretiyordu. Şaşırmıştım ama arsa meselesi için evleneceğime emin olmuştum. Bu yüzden kaçmak anlamsızdı. Çünkü olan babama, abilerime olurdu. Onlar için bunu kabul edecektim.
Sareyle olan planlarımızı hiçe sayarak yavaşça anneme onaylar bir bakış attım. Annem sanki kabul etmemi beklemiyor gibiydi. Ağlamaya başladı ve bana sarıldı. Ben de ağladım. Sanki başıma gelecekleri biliyormuş gibi için için ağladım. Sonra bütün gün evi temizlemek ve yemek yapmakla geçti. Akşam ki misafirler de ağırlanınca yorgunluktan belim ağrıyordu. Sürekli eğil kalk insanı yoruyordu. Bazı ağır misafirler bu gece konakta kalacaklardı. O yüzden onlara döşek de hazırlayıp nihayet odama çekilmiştim.
Yataktayken dönüp duruyordum
Gözlerimi kapatıyordum ama bir türlü uyuyamıyordum. Kirpiklerim sürekli ıslaktı be çocukluğumu düşünüp duruyordum. Hayalleri olan bir çocuktum. Erkek gibi dağda bayırda oynardım. Bir gün erkekler gibi traktör sürmek isterdim. Erkekler gibi hizmet görmek, erkekler gibi evlenmek isterdim. Sevdiğim adamı kaçırmak isterdim mesela. Ama bunların hepsi çocuksu bir hayaldi. Asla gerçekleşmeyecek şeyler. Biz kadınların çocuk doğurmak ve hizmet etmek dışında hayal kurması imkansızdı. Hatta yasaktı. Çocukluk planlarımdan anneme babama bahsettiğimde beni dövmüşlerdi. Kız çocuğu edepsiz hayaller kuramazmış. Kız çocuğu temizlik yapmayı öğrenmeliymiş.
Uygun bir kısmet çıkana kadar evde beklermiş. İşte o dayağımı yediğim gün evlenmemeye yemin etmiştim. Değersiz bir evlilik sürüp gitmektense aşık olmak istemiştim. Ama aşkın bu diyarlarda gerçekleşmeyeceğini bilecek kadar da zekiydim. O yüzden asla evlenmeyeceğimi düşünüyordum.
Ama benim için verilen kararlar, yapılan planlar hiç de öyle değildi. İnsanın kendi hayatı hakkında karar verememesi ne acıydı. Kimbilir böyle kaç kadın hayattan kopmuştu. Yaşamayı unutmuştu. Bende onlardan biri olacaktım en nihayetinde.
Düşünceleri kafamdan atmak ister gibi kafamı yastığın altına gömdüm ve nefessiz kalmak iyi hissettirdi. En azından bir şeyler hissedebiliyordum. Boğulacak duruma gelince nefes almak isteyip kafamı kaldırdım. Ne garipti. Ölüp ölmeyeceğime karar verebilmiştim. Demekki bizim elimizde olan tek hak buydu. Kendi canımızı alabilmek. Ama ben ailemin yüzünü kara çıkarmayacak ve evlenecektim. Pes etmeyecektim. Omzumdan büyük bir yük kalktı. Rahatlamıştım. Çünkü intikam alacaktım. Bana acı veren herkesten. Ama namusumu koruyarak. Bunları düşünürken yavaş yavaş gözlerim kapandı ve rahatlamış olmanın haliyle huzurlu bir uykuya kaldım.
