Ficool

Chapter 2 - Bölüm 1

Gün daha yeni ağarmışken yatağımdan fırlayıp pencereye baktım. Henüz annem uyanmamıştı. O yüzden büyük bir rahatlama yaşadım. Sonra elimi yüzümü yıkayıp giyinmeye başladım. Bugün konağa ağır misafirler gelecekti. Çok kalabalık olacaklardı. Mutfaktaki çalışanlarımız yetişemeyecekti. Bu sebeple annem geceden tembihleyip sabah erkenden yemeklerin hazırlanmasına yardım etmemi istemişti. O yüzden de annemden önce uyanmam gerekliydi. Yoksa bana demediğini bırakmazdı. "Ben seni böyle mi yetiştirdim. Yarın görücü gelince napacaksın? Kaynana elinde hiç olursun yavrum. Kocan seni kapı önüne atar. Ne yaparsan yap başımızı öne eğdirme kızım vb." Bir sürü lafa maruz kalırdım uyanmasaydım. Bittabi ben de bu yörede her kadının çocukluktan öğrendiği gibi evi çekip çevirmeyi, çocuklara bakmayı öğrenmiştim. Annemin dediği gibi bu konuda çok kıvraktım da. Fakat bu işleri iyi yapsam da onlar kadar bu işleri yapmaktan memnun değildim. Bizim buralardaki kadınlar hizmet etmekten memnunlardı. Kocaya hizmet, kaynanaya hizmet, ev halkına hizmet... İşin sonunda kapı hep erkeğe hizmete dayanıyordu. Erkeğin her türlü söz hakkı varken bizim olmaması, bizim sürekli erkeklere hizmet ediyor olmamız canımı sıkıyordu. Ama içine doğduğum bu köy maalesef böyleydi. Sürekli isyan etsem de elimden gelen bir şey yoktu. Zaten isyanlarımı da ancak içimden yapabiliyordum. Çocukluktan itibaren erkeğin sözünün tek geçerli söz olduğunu ve kadının yalnızca ona boyun eğmesini öğreniyorduk. Kadın erkeğin malıydı. Baba evinde babanın malı, koca evinde kocanın. Oldum olası karşı çıkmıştım bu düşüncelere. Bu sebeple bana ne kadar görücü gelirse gelsin reddetmiştim. Şanslıydım ki babam ve abilerim benim rızama hep önem vermişlerdi. Rızam olmadan biriyle evlenmeme göz yummayacaklarından rahattım. Bana gelen herkesi reddetmiştim. En sonunda da 24 yaşıma kadar geldim. Bu sebepten evde kalmış kız olarak bakılıyordum bizim köyde. Buradaki kızlar daha 17sine basmadan veriliyordu koca evine. İncecik bedenleri o gelinliklerin, takılan altınların altında kayboluyordu. Ama kimse de engelleyemiyordu. Adet böyleydi. Elbette benim babam gibi kızının rızasına önem veren babalar vardı. Ama genelde bir kadın benim durumumda olursa (yani evde kalmış sayılırsa) bir kusuru olduğu düşünülüyordu. Bu sebeple kimse laf söz etmesinndiye bir iki görücüden sonra aile kızlarını evlendiriyordu. Benim için evde kalmak hiç sorun değildi. Dolayısıyla hakkımda konuşulanlar da umrumda değildi. Sevmediğim bir adama ömrüm boyunca hizmet etmektense kendi evimde aileme hizmeti tercih ederdim. İnsanların arkamdan sürekli" Kısır galiba ondan kimseyi istemiyor. Evlenirse açığa çıkar baba evine geri döner. Aaa yoksa başka bir kusurumu var? Oturmasını kalkmasını bilmiyor mu? Terbiye almamış mı? Yoksa namusuna mı zarar gelmiş?" Gibi konuşmasına alışmıştım. Ne de olsa ben kendime bir kusur olmadığını biliyordum. Ama bu kız kardeşim için bir sorundu. Çünkü ona gelecek talipler önce bana bakıyordu nasıl bir kadınım diye. Kız kardeşime gelecek talipler için kötü bir izlenim veriyordum yani. O sebepten vazgeçiyorlardı. Kardeşim de evlenmeyi çok istediğinden çok üzülüyordu. Halbuki henüz 18 yaşındaydı. Ama benim gibi olmak istemiyordu. Ben evlenmeden onu da evlendirmiyorlardı. O sebeple üzerimde bu sıralar evlilik konusunda bir baskı vardı.

Düşüncelerime çok fazla daldığımı fark ettiğimde epey zamanın geçtiğini fark ettim. Annem aşağıya inmek üzereydi. Bu sebeple koşar adım odadan çıktım.

Mutfağa geldiğimde Asmin teyzenin kahvaltı hazırladığını gördüm ve ona yardıma giriştim çok geçmeden annem geldi.

"Vallahi beni kalpten götüreceksin ha. Bu ne kılık kızım. Ya bir gören olursa git üstünü başını değiş öyle giriş işe!"

Şaşkınlıkla ona baktım. Ne vardı üstümde.

"Ne var ana üstümde? Etek bluz işte." Hemen lafa atıldı.

"Kızım ben sana renkli giyinme demedim mi? İlgi çekersin. Hem yakan bağrın açıktır. Kafanda tülbent yoktur." dedi bıkmış bir tonlamayla. Sevmiyordum tülbent takmayı. Hele iş yaparken hiç sevmiyordum kafamdan kayıp duruyordu. Evde kalmış dedikleri için ise dikkat çekici renklerde giyinmemi istemiyordu. Evlenmek için can atıyormuşum gibi görünmemem için. Benim için bundan sonraki münasibi kuma olmak ya da yaşlı bir adamla evlenmekti çünkü onun gözünde. Bu sebeple gösterişe gerek yoktu. Elbet talibim çıkacaktı.

"Ana üstüm başım düzgündür. Kocam yok diye hayatı soldurayım? Sen istiyorsun ben mutlu da olmayım." Dedim ve sinirli bir şekilde çayları doldurmaya başladım. Annem bundan sonra bir laf etmedi ama kaşları çatık bir şekilde beni süzüp ah vah etmeyi ihmal etmedi. Ona oflayıp elime mutfak bezini alıp yemek masasını silmeye gittim. O sırada en büyük abim Hasan uyanmış merdivenlerden iniyordu. Anneme sinirlendiğim için bir hışımla yine mutfağa girdim. Annem hala oradaydı. Zeynep teyzeye benden dolayı dert yanıyordu.

"Şu kızı bir evlendiremedim gitti. Ne yapıp ettiysem dinletemedim. İyi örnek veriyorum yok. Eziyet ediyorum yine yok." Beni duymamış gibiydi. O konuşmasına devam ederken bende ellerimi yıkayıp mutfak havlusuna sildim. Elime çay tepsisini alıp ona seslendim.

"Ana hadi çaylar soğuyor." Bu lafımla yine bıkkınlıkla bana baktı. Konuyu kapatmak için bunu yaptığımı biliyordu tabi. Yemek masasına vardığımda yengemlerin de indiğini gördüm. Abimler iki kardeşi almışlardı. Hasan abim 10 sene önce Zelal yengemle evlenmişti. Cihan abim ise 6 sene önce Dilan yengemle evlenmişti. Yengelerim dediğim gibi kardeşti ve aralarında 3-4 yaş vardı. Yine de aralarındaki yaş farkı anlaşılmıyordu. İkisi de hala gencecik duruyordu. İkisi de çok güzeldi ve onlar mı evli çocuk sahibi yoksa ben mi belli olmuyordu. İkisi de çakır gözlü, esmer tenli ve uzun kahverengi saçlıydı. Sadece Dilan yengem Zelal yengemden biraz daha uzun ve sayıftı. Onun haricinde yüzleri çok benziyordu. Yengelerimi ailede herkes çok severdi ve el üstünde tutardı. Bu sebeple annem onlara hiç ev işi yaptırmazdı. Bende buna gocunmazdım. Zaten onlar yiğenlerimle epey meşguldü.

O sırada Cihan abimde Sare ile aşağıya iniyordu. Sare bizim en küçüğümüzdü. O yüzden hepimiz ona çok iyi davranırdık. Ama o en çok Cihat abimle anlaşırdı. Cihat abim benden 1 yaş büyüktü ama onunla epey zıttık. Çünkü benim gibi fazla konuşkan değildi. Ayrıca ben karşılık verdiğim için dilimin uzun olduğunu söylüyor beni azarlıyordu sürekli. Sareyle bu sebeple iyi anlaşırlardı. Sare sessiz sakin bir kızdı. Ne denilirse yapardı. Bu yüzden abim onu daha çok severdi.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra ben ve Sare Zeynep teyzeye yardım edip sofrayı kaldırdık. Bulaşıkları yıkadık. Sonra akşam yemeği hazırlıklarına başladık.

Akşama kadar mutfaktan çıkamamıştım. En son annemin sesiyle dışarı çıktığımda bana bugün çok güzel giyinmemi belki görücü çıkabileceğini söyledi. Gözlerimi devirip yukarıya çıktım. Üstüme en özensiz kıyafetimi giydim. Evlenmek istemiyordum. Evleneceksem bile o kişi beni süsümle beğenmesin diyordum kendime.

Aşağıya indiğimde misafirler çoktan gelmişlerdi. Çok kalabalık olduklarından erkekler kadınlar olarak ayrı ayrı oturuluyordu. Bende gidip annemin yanındaki yerimi aldım sofrada.

"Kız ne diyorum sana oğlum için kendimi bur paralamadığım kaldı. Gitmediğim yer çalmadığım kapı kalmadı. Çocukken sevme bellemiş amma ne sevmek. Tutturdu onunla evlenmek istiyorum diye. Ama yok kızı bulamadım. Kimi gösterdiysem beğenmedi. Yok oğlum böyle bu kız bu diyarlarda diyorum. Yok inanmıyor."

"Hacer senin oğlan evlenmek istemediğinden yapıyor olmasın. Sevdam var diye yalan söylüyordur belki?"

"Vallah bilmem Dilanur ama ben bu çocuğu evermeden gitmem öbür dünyaya."

"Kız o nasıl laf öyle. Ağzına mukayyet ol. Yakında ağa olmayacak mı Araz? Bunu bahane etsene. Hem Haşo ağa demiyor mu bana bir erkek torun vermeden ağa olamazsın diye."

Annem Dilanur abla ve Hacer Hanımın yanında olduğundan mecbur kulak misafiri oluyordum. Dilanur abla annemin en yakın dostuydu. Çocukluktan beri beraberlerdi. Evlenince de birbirlerini bırakmamışlardı. Hacer hanım ise Haşo ağanın karısıydı. Yani hanımağamızdı. Konuştukları konu beni şaşırtmıştı. Çünkü uzun bir zamandır Arazdan haber alamadıkları için onun öldüğünü düşünüyorlardı. Araz köyümüzde tahsilli sayılı insanlardandı. Üniversite eğitimi bitince yurt dışına gitmiş uzun bir süre gelmemişti.

"Diyor demesine Dilanur. Laf anlayan kim. Haşodan sonra ağa olacağından Haşo şuan ısrar etmiyor. Kendi otoritesini kursun diye ama bu gidişle bize bir torun vermeyecek."

"Ben bir sorup soruşturayım belki evlenmek istediği olur" dedi Dilanur abla. Böylelikle konu kapandı. Yemek faslı bittiği için sofrayı toplamaya başladım. Elime tepsiyi alıp kapıdan çıktım. Mutfağa indim. Tepsileri tezgaha boşaltırken arkamda birinin varlığını hissettim. Kızlardan biri sanıp arkamı döndüm ama karşımda genç bir adam bana bakıyordu. Hemen başımı öne eğip sordum. "Bir şey mi istediniz abi getireyim." dedim. Bizde tanımadığımız erkeklere bile saygıdan dolayı abi denirdi.

"Yalnızca su alacaktım rahatsız olma sen. İşine devam et" dedi. Mutfak tezgahına yaslanmış suyunu içiyordu. O sırada da eğilerek tepsidekileri boşaltan bana bakıyordu. Kaşlarımı çattım ve işimi daha sinirli yapmaya başladım. Hatta sinirden o kadar işime odaklanmıştım ki gittini fark etmemiştim bile. Yorgunluktan ayak bileklerim bile ağrıyordu. Çay ikramı da yaptıktan sonra anneme çok yorulduğumu söyleyip odama çekildim. Güzel bir uyku çekmemin zamanı gelmişti.

More Chapters