Ficool

Chapter 1 - Emre Ve Dedesi

Gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı. Yağmur taneleri ağır ağır toprağa düşüyor, her damla Emre'nin içine işleyen bir hüzün gibi yankılanıyordu. O sabah hayatındaki en önemli insanı, dedesi Abdullah'ı kaybetmişti. Henüz genç yaşta, daha yolun başında olan Emre, koca dünyada kendini yapayalnız hissediyordu.

Abdullah onun için sadece bir dede değil, aynı zamanda anne, baba ve öğretmendi. Çocukluğundan bu yana yanında olmuş, ona sabrı, çalışmayı, insanlara saygı duymayı öğretmişti. Emre için "saygı" yalnızca bir kelime değil, dedesiyle birlikte büyüttüğü bir yaşam biçimiydi. Saygı, bazen susmayı bilmek, bazen büyüklerin yanında sesini alçaltmak, bazen de hiç kimse görmese bile doğru olanı yapmaktı. Abdullah'ın öğretileri, Emre'nin kişiliğinde derin izler bırakmıştı.

O gün cenaze için kalabalık bir topluluk toplanmıştı. Abdullah, şehrin tanınmış isimlerinden biriydi. Yalnızca maddi varlığıyla değil, bilgisi ve araştırmalarıyla da adından söz ettirirdi. İnsanlar onu kimi zaman bir bilge, kimi zaman da biraz tuhaf bir araştırmacı olarak görürdü. Çünkü Abdullah, yıllarca süren bir olayın peşindeydi; öyle ki şehirde neredeyse herkes onun bu takıntılı araştırmalarını biliyordu.

Emre, dedesinin tabutunun başında sessizce dururken kalabalığın fısıltılarını duyuyordu. Kimileri Abdullah'ın ölmeden önce garip bir şeyler bulduğunu söylüyor, kimileri ise bunun sadece boş bir merak olduğunu iddia ediyordu. Fakat Emre'nin zihninde tek bir şey vardı: "Şimdi ben ne yapacağım?"

Cenaze işlemleri tamamlandıktan sonra Emre, dedesinin evine döndü. Yalnızlığın ağırlığı omuzlarına çökmüştü. Evin her köşesi Abdullah'ın varlığını taşıyordu. Çalışma masasının üzerinde hâlâ yarım kalmış not defterleri, kitaplıkta ise eski belgeler duruyordu. Emre odalarda dolaşırken, dedesinin her an kapıdan çıkıp gelecekmiş gibi hissetti.

Bir köşede dedesinin en sevdiği sandalye vardı. Eski, koyu kahverengi ahşap bir sandalyeydi bu. Abdullah her akşam oraya oturur, saatlerce düşünür ya da elindeki kalemle notlar karalardı. Emre sandalyeye baktığında gözleri doldu. "Artık orada kimse oturmayacak," diye düşündü. Ama aynı zamanda içten içe sandalyeyi korumaya da söz verdi. Çünkü o sandalye Abdullah'ın hatırasının en somut simgesiydi.

O geceyi yatakta dönüp durarak geçirdi. Bir taraftan dedesinin yokluğu, bir taraftan da onun yıllarca yaptığı araştırmalar kafasını kurcalıyordu. Şehirde herkes Abdullah'ın araştırmalarından bahsederdi, fakat hiç kimse tam olarak neyi aradığını bilmiyordu. Belki bir sır, belki bir kayıp hazine, belki de sadece aklını meşgul eden bilinmez bir meseleydi.

Emre, "Acaba dedem gerçekten bir şey bulmuş muydu?" diye düşündü. Eğer bulduysa neden kimseyle paylaşmamıştı? Bu soruların cevabını öğrenmek istiyordu ama elinde hiçbir ipucu yoktu.

Uykuya dalmadan önce Emre'nin zihninde tek bir düşünce vardı: "Bundan sonra yalnız başıma devam etmeliyim."

Ertesi sabah, güneş ışıkları perde aralığından odaya süzüldüğünde Emre uyandı. Kahvaltı için masaya oturduğunda evin sessizliği daha da ağır geldi. Normalde dedesiyle ettiği sabah sohbetleri artık yoktu. Boş sandalye karşısında duruyordu ve bu boşluk Emre'nin kalbini daha da sızlatıyordu.

Kendi kendine mırıldandı:

"Sen olsaydın bana ne derdin, dede? Devam et, mi? Vazgeçme, mi? Yoksa artık bırak mı?"

Kahvaltıyı yarıda bırakıp dedesinin odasına geçti. Çalışma masasındaki defterlerden birini eline aldı. Sayfaları çevirdikçe Abdullah'ın titiz el yazısıyla not edilmiş cümleler karşısına çıktı. Çoğu anlaşılması güç işaretler, bazıları yarım bırakılmış cümlelerdi. Emre bu notları çözemese de dedesinin hayatını adadığı şeyin sıradan olmadığını anlamıştı.

O günün akşamı mezarlığa gitti. Dedesi toprağa verileli sadece birkaç gün olmuştu. Mezarın başında sessizce oturdu. Rüzgâr ağaçların yapraklarını hışırdatıyor, gökyüzü yavaşça kararıyordu.

Emre, dedesinin mezar taşına bakarak konuştu:

"Beni tek başıma bıraktın ama söz veriyorum, senin aradığın şeyi bulacağım. Bilmiyorum neydi, bilmiyorum neden bu kadar önemliydi ama artık ben de peşine düşeceğim. Çünkü senin için, senin adına devam etmem gerek."

Kendi kendine ettiği bu söz, Emre'nin hayatını değiştirecek olayların başlangıcıydı.

More Chapters