Odada yatağın yanındaki camdan içeriye güneş ışığı saçılıyordu; sabah çok erken bir saatti.
Akira ise yatağında uzanmış, Raiga'nın evine gitmek için en uygun zamanı bekliyordu.
Uyuyamamıştı, bu yüzden suratından uykusuzluk belli oluyordu; fakat uyuyamazdı. Onun için her uyku başka bir kâbus, daha fazla acı demekti.
Bir süre daha böyle durduktan sonra ayağa kalktı ve muhafız kıyafetlerini giymeye başladı. Misafirliğe böyle gitmek istemiyordu ama açıkçası başka kıyafeti yoktu. Sadece kan lekeleri olan, dört senedir kullandığı, Makise'nin verdiği bir kıyafeti vardı. Artık eskisi kadar sıklıkla da yıkamıyordu. Tam odasından çıkacakken bir şey olursa diye kılıçlarını da yanına almaya karar verdi: İlk olarak kara kılıcını beline, sonra Setsuna'sını sırtına taktı. Artık gitmeye hazırdı, ağır adımlarla saraydan çıktı. Bu sefer ilginç bir şekilde Makise'yi görmemişti; o her zaman erken kalkar, sarayın bahçesinde çay ya da kahve içerdi.
Atını aldıktan sonra Eldravon'a doğru sürdü. Saat çok erken olduğu için hiç kimse yoktu, sokaklar bomboştu. Bu yüzden dikkat çekmeyeceğini de biliyordu, rahatça fark edilmeden Eldravon'da ilerleyebiliyordu. Kısa süre sonra Eldravon'dan çıkıp köylerin olduğu yerlere geldi ama daha çok yolu vardı. Bir yandan arkadaşı Raiga'yı, karısını ve çocuğunu göreceği için heyecanlıydı ya da o öyle zannediyordu çünkü artık Akira insanların gözünde duygusuz bir canavardı.
Aslında kendisi bile ne olduğunu bilmiyordu ama değer verdiği insanlar vardı ve onlar ölürse bu onu üzerdi. Bu yüzden hâlâ insancıl duygularının olduğunu düşünüyordu.
Atıyla ilerlemeye devam ederken çok fazla düşünmeye başladığını anladı ve etrafına bakınmaya başladı: Yeşilliğe, dağlara ve köylere. Uzun bir süre daha yol gitti, yolculuğu huzur vericiydi. Küçük bir köye vardı. Başkentten bu kadar uzak bir köyün olması Akira'yı biraz şaşırtmıştı, üstelik hâlâ Velmorya Krallığı'ndaydı.
Atını köyün girişine bağlayıp merkezine doğru yürümeye başladı. Köy halkı Akira'yı görünce korktular ve uzaklaşmaya başladılar. Armasından ve kıyafetinden anlamışlardı, kendi aralarında konuşmaya başladılar:
— B-bu zalim Valen değil mi?
— Onun burada ne işi var?
— Buradan hemen gitmeliyiz!
Akira, umursamaz bir şekilde köyün ortasındaki eve yürümeye devam etti.
Bu sefer köydeki insanlar şaşırdı.
— Köyün sahibinden ne istiyor?
— Y-yoksa ona zarar mı verecek?
— Onu durdurmalıyız!
— Evet, köy sahibine hayatımızı borçluyuz!
Aralarından küçük bir çocuk Akira'nın karşısına dikildi. Elleri titriyordu ama suratından kararlılık okunuyordu.
Akira şaşırmıştı, çocuk bağırdı:
— Köy sahibinden ne istiyorsun?
— Onunla konuşmaya geldim.
Çocuk bağırarak konuşmaya devam etti:
— Ona zarar veremezsin! Onu koruyacağız ve seni durduracağız!
Akira elini belindeki kılıcına koyup gülmeye başladı. Çocuk çok korkmuştu, tüm vücudu titremeye başlamıştı. Akira ise yavaşça çocuğa yaklaşıyordu. Bir anda çocuğun arkasında bir adam belirdi. Çocuk hızlıca arkasını döndü, karşısında Raiga duruyordu.
Raiga elini çocuğun kafasına götürüp okşamaya başladı.
— Merak etme, o benim arkadaşım. Sen evine git.
Çocuk başını sallayıp uzaklaştı.
Raiga, Akira'ya döndü.
— Hoş geldin, Akira.
Akira omuz silkti.
— Hoş buldum, köydekileri korkuttuğum için özür dilerim.
— Sorun değil. Moralini de bozma, sen onların düşündüğü gibi biri değilsin.
— Teşekkür ederim Raiga ama artık ben bile nasıl biri olduğumu bilmiyorum.
Raiga evine doğru yöneldi.
— Hadi içeri gel, seni eşimle tanıştırayım.
Akira takip etti.
— Tamam.
Raiga evinin kapısını açıp içeriye girdi. Ev iki katlıydı ama genişti. Kesinlikle köydeki en büyük evdi, köyün sahibinin evi olduğu düşünülünce normal bir şeydi.
Yavaşça içeri girdiler, karşılarına direkt büyük bir salon çıktı ve sofra hazırdı.
— Eviniz güzelmiş.
— Evet, güzeldir. Bu evi köydeki herkes birlikte yaptı.
Akira sordu:
— Ama neden?
Salona uzun, kumral saçlı, 1,70 boylarında bir kadın girdi.
Raiga cevapladı:
— Sofrada anlatırım.
Kadın güler yüzle Akira'nın yanına geldi.
— Merhaba, hoş geldiniz. Ben Luna.
— Hoş buldum. Ben de Akira, tanıştığımıza memnun oldum.
Luna başını salladı.
— Sizi tanıyorum. Raiga sizin hakkınızda çok fazla şey anlattı. Çok iyi arkadaşlarmışsınız.
Akira, şaşkın bir şekilde Raiga'ya döndü.
— Beni öyle hatırladığını hiç düşünmemiştim.
Raiga güldü, elini başının arkasına koydu.
— Karnın açtır, uzun yoldan geliyorsun sonuçta.
— Evet, yorucu bir yolculuktu, yemek yemedim.
Luna mutfağa yöneldi.
— Tamam o zaman içecekleri de getireyim, vakit kaybetmeyelim.
Akira ve Raiga sofraya oturdular ve Luna'yı beklemeye başladılar. Luna elinde içeceklerle sofraya geldi ve bardaklara içecekleri doldurdu.
Raiga etrafına bakındı.
— Nagisa nerede?
Luna güldü.
— Eve misafir gelince utanıp arka odaya saklanıyor, biliyorsun.
Akira soğuk bir sesle konuştu:
— Çağırmanıza gerek yok, muhtemelen beni görünce korkar.
Raiga itiraz etti.
— Öyle deme, bence seni sever.
Luna iç odalara doğru yöneldi ve pembe duvarlardan oluşan küçük bir odaya girdi. Yatağın yorganının altına girip kendini gizlemeye çalışan dört yaşındaki Nagisa, içeriye birinin girdiğini görünce yorganını hafifçe yukarıya kaldırdı.
Luna ise Nagisa'nın yanına oturup kafasını okşamaya başladı.
— Nagisa, misafir geldi, ona hoş geldin der misin?
Yorganın içinden çekingen bir ses geldi.
— H-hayır.
Luna iç çekti.
— Seninle daha önce de aynı şeyi konuştuk, en azından misafirlere hoş geldin demelisin.
— A-ama istemiyorum.
Luna, Nagisa'yı yorganın altından çıkarıp kucağına aldı ve salona doğru yürümeye başladı.
Nagisa başta karşı çıkmaya çalıştı ama sonra kendini bıraktı.
Salona girdiklerinde Luna, Nagisa'yı yere indirdi ama Nagisa utancından arkasını döndü.
Raiga güldü.
— Nagisa, hadi buraya gel.
Luna, Raiga'ya döndü.
— Her zamanki hâli işte.
Nagisa yere bakarken yavaş yavaş babası Raiga'ya doğru yürüdü.
Raiga Nagisa'yı tutup kucağına aldı ve kafasını hafifçe Akira'ya döndürdü.
Nagisa'nın yüzü kızarmıştı ama Akira'yı gördüğü anda gülümsemeye başladı. Ne olduğunu anlamamıştı ama tuhaf bir şekilde mutlu hissediyordu. Babasının kucağından inip Akira'nın yanına gitti.
— Hoş geldiniz.
Akira gülümsedi.
— Hoş buldum.
Nagisa'nın yüzü kızardı ve odasına koştu.
Akira ne olduğunu anlamamıştı.
Raiga ve Luna ise şaşırmıştı.
Bir süre sessizlikten sonra Luna konuştu.
— Normalde hiç böyle yapmazdı.
Raiga güldü.
— Seni seveceğini söylemiştim.
Akira merakla sordu.
— Kaç yaşında peki?
— Dört yaşında ve adı Nagisa.
Akira düşünmeye başladı.
— Güzel isimmiş, bir anlamı var mı?
Sofrada sessizlik oldu. Raiga cevapladı:
— Benim bir kız kardeşim olmuştu ama doğduğu hafta maalesef savaş yüzünden öldü. Onun adına Nagisa koymuştum, bu yüzden bir kızım olursa ismini Nagisa koymak istedim.
Akira hüzünlendi.
— Bunu bilmiyordum, üzüldüm.
Luna şaşırdı.
— Asker arkadaşına bile hiçbir şey anlatmıyor musun?
Raiga tam cevap verecekken Akira söze girdi:
— Raiga kendi hakkında konuşmayı sevmezdi.
Luna elini çenesine götürdü, düşünüyor gibiydi.
— Bu ilginç, çünkü ben Raiga ile köyde
tanıştığım gibi bana geçmişinden bahsetmeye başladı.
Raiga ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra konuştu:
— Bu köye geldiğim zaman eskisi gibi ergence düşünmüyordum ve yaşadıklarımı birine anlatmam gerekiyordu.
Luna kıkırdadı.
— Benimle konuşup beni tavlamak için değildi yani?
Raiga sinirlendi.
— Tabii ki değildi!
Akira sofradaki peçeteyle ağzını sildi:
— Çok fazla soru sorduğumun farkındayım ama son bir soru daha soracağım.
— Sorun değil.
Akira devam etti:
— Raiga, sen neden buraya, bu köye geldin ve siz nasıl tanıştınız?
— Öncelikle Eldravon'dan uzaklaşmamın sebebi, daha önce söylediğim gibi huzur bulmaktı. Bu yüzden uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım. Velmorya'nın en ucundaki bu köyü gördüğümde, buranın kalınabilecek en iyi yer olduğunu anladım. Ama buraya geldiğim zaman köy iyi durumda değildi. Bu yüzden bu köyü geliştirmeye karar verdim ve o sırada köyde güzeller güzeli bir kızla tanıştım. Onu gördüğüm gibi âşık oldum ve cesaretimi toplayıp onunla konuştum.
Luna gururlandı.
— Tabii ki benden daha iyisini bulamazsın.
Bu sefer Raiga sordu:
— Akira, sen özgürlüğünü kaybettiğini söylemiştin. Yui öldükten sonra ne yaptın?
Akira yumruklarını sıktı.
— Yui öldükten sonra ablamın katilini aramaya karar verdim. Bu sırada, sol gözümdeki ruh yüzünden krallıkta idam değerinde bir ceza aldım ve bir konsey üyesi tarafından tutuklandım. İdamdan kurtuldum ama kötü bir karşılığı vardı... Bundan bahsetmek istemiyorum.
Luna hüzünlendi.
— Adına üzüldüm.
Raiga ise başını salladı.
— Anlıyorum...
Akira yemeğini bitirdikten sonra başını eğdi:
— Benim gibi birini buraya çağırdığınız için tekrardan size teşekkür ederim.
Luna gülümsedi.
— Unvanını daha önce duydum ama bence bu çok saçma. Sen iyi bir insansın.
Raiga destekledi.
— Bence de, değiştiğini söylemiştin ama eskisi gibi iyisin.
Akira şaşırdı.
— Teşekkür ederim, uzun süredir böyle güzel bir şekilde karşılanmamıştım.
— Bu arada istediğin zaman buraya gelebilir ve kalabilirsin.
Akira gülümsedi.
— Eldravon'dan pek çıkmıyordum, arada buraya gelmek gerçekten iyi olur.
Luna camdan dışarıya doğru baktı.
— Havanın kararmasına daha var, Raiga sana köyü gezdirsin.
Raiga ayağa kalktı.
— Evet! Hadi köyü gezelim.
Akira yanındaki bezle ellerini ve ağzını sildikten sonra ayağa kalktı ve Raiga'yı takip etmeye başladı:
— Tamam!
Uzun süre Raiga, Akira'ya köyü gezdirip içindeki insanlarla tanıştırdı. Sonunda hava kararmıştı ve eve geri döndüler.
Luna, Akira için misafir odasındaki yatağı hazırladı. Akira çok yorgun olduğu için hemen uyudu.
Akira sabah erken bir saatte kapının çalınma sesiyle uyandı. Başta aldırmadı ama kapı tıklatma sesi kesilmeyince ayağa kalktı. Gün ışığı odayı aydınlatıyordu ama saatin erken olduğu belli oluyordu. Kapıya doğru koridorda yürüdü ve uykulu hâliyle kapıyı açtı. Karşısında nefes nefese kalmış, Eldravon rozetli bir adam duruyordu.
Akira kısık bir sesle sordu:
— Saray askeri, ne işin var burada?
Adam sinirle Akira'ya baktı.
— Ben bir saray askeriyim! Kim olduğunu zannediyorsun?
Akira cebinden rozetini çıkarıp adama gösterdi:
— Ben Makise Yura'nın askeri Akira Valen'im.
Adam bir anda başını eğdi.
— Özür dilerim, Bay Valen! Sizi tabii ki de tanımıştım! Öylesine sordum.
Raiga, Akira'nın arkasında belirdi:
— Akira, kim gelmiş?
— Bilmiyorum ama Eldravon'dan gelmiş.
Raiga, ciddi bir ifadeyle adama sert sert baktı.
— Birkaç senedir buraya Eldravon'dan biri gelmemişti... Ne istiyorsun?
— Lord Hoshigaki tarafından Laboratuvar'dan gönderildim. Laboratuvar, Raiga Draven'den Takeshi Volgrath'ı yenmesi hakkındaki bilgileri istiyor.
Raiga iç çekti.
— Neden durduk yere bilgi istiyorlar ki?
Akira, Raiga'ya döndü.
— O zaman sen de benimle birlikte Eldravon'a mı döneceksin?
Raiga homurdanarak odasına doğru ilerledi.
— Öyle görünüyor... Sen de hazırlan, hızlıca çıkalım. Yolumuz uzun olacak.
Akira başını salladı.
— Tamam.
Kapıdaki adam ise mutsuz görünüyordu.
— En azından biraz dinlenseydim, saatlerdir at üstündeydim.
Akira kapıyı sertçe kapattı.
— Bizi burada bekle.
Akira odasına gitti ve askerlik kıyafetlerini giydi. Sırtına Setsuna'yı, beline de kara kılıcını taktıktan sonra kapıya doğru yöneldi. Raiga hazırlanmış, kapıda Akira'yı bekliyordu. Luna da yeni kalkmış, onları uğurlamak için bekliyordu. Akira dışarı çıktı. Eldravon'dan gelen adam ise yerde oturuyordu, yorgunluğu suratından belliydi. Herkesinki gibi Luna'da da yeni kalkmışlığın verdiği uykulu hâl vardı:
— Raiga, Eldravon'da kalacak mısın?
Raiga düşündü.
— Muhtemelen hayır, orayı sevmiyorum. Yani işim uzun sürmezse bu akşam dönmüş olurum.
Luna başını salladı.
— Tamam...
Akira başını eğdi.
— Beni böyle güzel ağırladığınız için tekrardan size teşekkür ediyorum.
— Rica ederim, görüşürüz.
Son bir kez daha vedalaştıktan sonra üçü köyün başına doğru yürümeye başladılar. Luna da kapıyı kapatıp yatağına döndü.
Akira köy halkına veda ettikten sonra köyün başında bağlı olan atlarına binip Eldravon'a doğru yola çıktılar.
Yolculuk sessiz geçiyordu, herkes uykulu ve yorgundu ama yol uzun sürdüğü için bu, onların uyanmasını sağladı. Ayrıca geçtikleri yollar doğal harikalardı. Sessizlik ve huzur dolu yolculuğun sonunda Eldravon'a vardılar. 12 sarayın önüne geldiklerinde durdular.
Akira, Raiga'ya döndü.
— Ben buradan saraya gidiyorum. Siz de direkt laboratuvara geçeceksiniz herhâlde.
Raiga iç çekti.
— Evet, saraya uğramak vakit kaybı olur. Aslında Bay Arisawa'yı görmek isterdim ama...
Akira soğuk bir sesle konuştu.
— Bu, istesen de mümkün değil... Muhtemelen o şu an iğneyle kendine uyuşturucu basıyordur...
Raiga şaşırdı.
— Ne? Uyuşturucu mu? Arisawa mı?
Akira yine aynı soğuk ses tonuyla cevapladı.
— Evet, ben de öyle olsun istemezdim ama şerefsiz bir bağımlı...
— Böyle bir yola düşmesine üzüldüm... Ona çok saygı duyardım.
— Ben de...
Adam atını sarayların yanındaki yapıya doğru çevirdi.
— Hadi Bay Draven, beni daha fazla oyalamayın. Hemen evime dönmek istiyorum.
— Tamam, tamam, görüşürüz Akira. En kısa süre içerisinde seni tekrar bekliyorum.
Akira başını salladı, ardından atını saraya doğru sürdü. Raiga ve yanındaki adam ise laboratuvara doğru gittiler.
Raiga, Laboratuvar etrafında 10-20 tane asker saydı. Normalde bu kadar asker olmazdı. Bu yüzden içeride bir şeyler olduğunu düşündü ve biraz şüphelendi fakat yanındaki adama sormaktan vazgeçti.
Laboratuvar'ın önünde atlarını bağladıktan sonra birkaç asker onları durdurdu. Yanındaki adam rozetini gösterdi, askerler uzaklaştı. Laboratuvar'ın kapısına geldiklerinde adam kapıyı iki kere tıklattı. Kapı hemen açıldı ve onları beyaz saçlı, yaşlı ama üstünde Laboratuvar önlüğü olan bir adam karşıladı.
Raiga sordu:
— Bana ne soracaksınız?
— İçeri gel, orada konuşalım. Sen gidebilirsin.
Raiga'nın yanındaki adam uzaklaştı.
— Tamam, zaten daha fazla çalışmak istemiyorum.
Raiga içeriye girdi. İçerisi karanlıktı. Etrafa bakıp bir şeyler görmeye çalışırken bir anda etrafını bir duman sardı. Ne olduğunu anlamadı, elini ağzına götürdü ama görüşü azalmaya, ayakta duramamaya başlamıştı ve sonunda yere düştü...