Rüya, Ferkan'ın buz gibi emriyle donakaldı. Hayatı boyunca, özellikle de Ferkan'a karşı, kontrolü hiç kaybetmemişti. "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi, sesindeki otoriteyi korumaya çalışarak. "Rezervasyonlarımız, toplantılarımız var."
Ferkan, masanın üzerinden eğilip doğrudan gözlerinin içine baktı. Gözlerinde ne aşk ne de nefret vardı; bomboş, duygusuz bir kararlılık. "Umurumda değil," dedi. "Ya şimdi benimle kalkıp ilk uçağa bilet alırsın ya da ben tek başıma dönerim. Ama bil ki, o zaman bir daha bu yüzü göremezsin."
Bu bir blöf değildi. Rüya, karşısında artık yönetebileceği, aşağılayabileceği kocasının durmadığını anladı. Tanımadığı, tehlikeli bir adam duruyordu. Yenilgiyi ve şaşkınlığı bir anlığına belli etse de, hızla toparlandı. Tek kelime etmeden çantasını aldı ve kalktı. Kaybettiği kontrolü geri kazanmanın yollarını düşünerek sessizce onu takip etti.
Havaalanına giden yolda ve uçakta tek bir kelime konuşmadılar. Ama sessizlik, binlerce suçlama ve tehditten daha ağırdı. Ferkan'ın zihni bir savaş alanı gibiydi. Sürekli Sevim'i arıyor ama telefonu açan olmuyordu. Aklına gelen her korkunç senaryo, içindeki öfkeyi daha da büyütüyordu. Sevdiği kadına, kendi yüzünden zarar gelmişti. Bu düşünce, kalbine oturan bir demir parçası gibiydi. Onu oradan çıkarmalıydı. Ne pahasına olursa olsun.
Rüya ise sessizce parçaları birleştiriyordu. Acil durum... Sevim... Ferkan'ın bu delice ve kontrolsüz hali... Her şey, en kötü kabusunu doğruluyordu. Aldatılmıştı. Hem de en yakınındaki, en aciz gördüğü kişi tarafından. Kocasını, o sıradan, küçük yeğenine kaptırmıştı. Bu, onun gururuna ve egosuna yapılmış en büyük hakaretti. Öfkesi, kıskançlığı ve intikam arzusu içinde yavaş yavaş şekilleniyordu.
Uçak İstanbul'a indiğinde, gece yarısını geçmişti. Valizlerini aldıkları an, yolculuk boyunca süren sessizlik bozuldu. Rüya, "Şoför bekliyor, gidelim," dedi, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışarak.
Ferkan durdu ve ona döndü. "Sen git," dedi net bir sesle.
Rüya'nın yüzü gerildi. "Nereye gidiyorsun, Ferkan? Bu konuşma burada bitmedi."
"Benim için bitti," dedi Ferkan. Gözlerinin içine son kez baktı. Orada ne bir koca ne de bir iş ortağı vardı artık. "Her şey bitti, Rüya."
Arkasını döndü ve tek bir valiz bile almadan, çıkışa doğru yürümeye başladı. Rüya, pahalı kıyafetleri ve valizleriyle, havalimanının ortasında yapayalnız kalakaldı. Yıllardır demir yumrukla yönettiği adam, az önce onu tek bir cümleyle terk edip gitmişti.
Ferkan, bir taksiye atladı ve şoföre Sevim'in oturduğu mahallenin adını verdi. Taksi, gecenin ıslak yollarında hızla ilerlerken, Ferkan'ın aklında tek bir düşünce vardı: Sevim'i kurtarmak. Karşısına kimin ya da neyin çıkacağının bir önemi yoktu. Bu savaşta kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştı.