Boran'ın Anlatımı
Hazal'ın o kelimeyi söyleyişini unutamıyorum: "Evet… Artık hiçbir yere gitmeyeceğim."
O an, içimde yıllardır kapalı duran bir kapı aralandı. Sanki bütün karanlığın içinden bir ışık süzüldü. Bu ışık, beni kör edecek kadar güçlü değildi belki, ama yol gösterecek kadar gerçekti.
Hazal yanımda oturuyordu. Elini hâlâ bırakmamıştım. Bırakmaya da niyetim yoktu. Çünkü biliyordum; onu bıraktığım an, yeniden yalnızlığa düşecektim.
Onun varlığı, nefesime, kalbime, hatta kanıma işlemişti. Ama aynı zamanda korkutuyordu beni. Çünkü yanında kalması, benim dünyamın bütün tehlikelerine adım atması demekti. Ve ben… ben onu kaybetmeye dayanamazdım.
Onu süzerken kendi kendime sordum: "Bir adam, karanlıktan çıkabilir mi? Bir katil, bir cellat, bir mafya… Sevdiği kadına bir yuva verebilir mi?"
Sorunun cevabını bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı: Hazal'ı kaybetmeyecektim.
Odanın sessizliğinde, onun nefesi bana huzur veriyordu. Yavaşça yana döndü, göz göze geldik. İçimde sakladığım fırtına, onun bakışıyla dindi. Dudaklarım istemsizce kıpırdadı:
"Bir gün… belki… bu savaşı bitiririz."
Bana gülümsedi. Ama o gülümsemenin ardında korkuyu da gördüm. Yine de başını salladı. "Bitireceğiz," dedi. Sanki bana değil, kendi kalbine yemin ediyordu.
İlk defa kendime bir gelecek hayal etmeye cüret ettim. Onunla bir masa başında kahvaltı etmeyi, sıradan bir günün sıradan telaşını yaşamayı, gece sokakta elini tutup yürümeyi… Belki bir çocuk kahkahası duymayı…
Oysa benim hayatımda bunların hiçbirine yer yoktu. Ama o vardı. Ve o, bütün imkânsızlıkların üstüne hayaller kurduruyordu bana.
Hazal'a doğru eğildim. Alnımı onun alnına yasladım. O an içimden sadece şu cümle geçti:
"Eğer bir gün bu karanlıktan çıkabilirsek, bu senin sayende olacak. Çünkü bana yaşamayı öğreten tek şey, senin varlığın."
Ama aynı anda yüreğimde başka bir ses de vardı: "Ya düşmanlarımız öğrenirse? Ya sana dokunurlarsa? Ya seni benden koparırlarsa?"
İşte bu korku, her umut ışığının üzerine gölge düşürüyordu.
Yine de o sabah, hayatımda ilk kez kendime bir şey fısıldadım. Belki yemin gibi, belki dua gibi:
"Onu koruyacağım. Ne pahasına olursa olsun, onu hayatta tutacağım. Çünkü onun gülüşü olmadan ben yaşayamam."