Ficool

Chapter 40 - SESSİZLİĞİN İÇİNDEKİ ÇIĞLIK

Boran'ın Anlatımı

Geceyi gözlerim açık geçirdim. Hazal yanımda uyurken, ben onun nefes alışlarını dinledim. Her nefesinde kalbime dokunan bir huzur vardı, ama o huzur, içimdeki savaşın önüne geçemedi.

Benim için huzur tehlikeliydi. Çünkü huzura alışmak, kaybetmeye alışmaktı.

Ellerimi birbirine kenetledim, gözlerimi yere diktim. Karanlığın içinden süzülen sabah ışıkları odayı doldururken, kendimi ilk defa bu kadar çaresiz hissettim. Silahların, düşmanların, ihanetlerin arasında yıllarca ayakta kalmıştım. Ama şimdi bir kadının sessiz varlığı, bütün savunmalarımı yıkıyordu.

Çarşafın hışırtısını duyduğumda, başımı kaldırdım. Hazal uyanmıştı. Yüzündeki o tazelik, uykunun ardında saklanan masumiyet… Sanki hayatımın kirini bir anda silebilirdi. Ama ben kirin kendisiydim.

"Günaydın," dedi fısıltıyla.

Bir kelime. Bir tek kelime. Ama bana kurşundan daha ağır geldi. Çünkü o kelime, bana yıllardır unuttuğum bir şeyi hatırlattı: Ev.

Cevap veremedim. Dilim dönmedi. Yalnızca gözlerimle konuştum. O da anlamıştı. Çünkü bakışlarımda saklamaya çalıştığım binlerce çığlık vardı.

Ayağa kalktım. Omuzlarımda bütün dünyanın yükü vardı sanki. Uykusuzluk gözlerime işlemişti ama en çok kalbim yorulmuştu. Yatağa doğru bir adım attığımda, kalbim hızlandı. Onun yanında olmak bile insanı savaşsız bırakıyordu.

Elimi uzattım. İçimden, "Tutma… Eğer tutarsan, bir daha bırakamam," diye geçirdim. Ama o tuttu. İncecik parmakları, sert ellerimin arasına düştü. Ve o an bütün duvarlarımda bir çatlak oluştu.

"Burada kalacaksın, değil mi?" dedim. Sesim kısılmıştı. Yorgun, çaresiz ve aynı zamanda umut dolu. Çünkü aslında ben soru sormuyordum. Bir yalvarıştı bu.

Gözleri doldu. Dudaklarından dökülen tek kelime, bütün karanlığımı aydınlattı:

"Evet. Artık hiçbir yere gitmeyeceğim."

O anda içimdeki bütün sesler sustu. Ne düşman, ne hesap, ne kan… Hiçbirinin önemi kalmadı. Çünkü Hazal kalmayı seçmişti. Benim yanımda, benim karanlığımda, benim savaşımda.

Ama aynı zamanda korktum. Çünkü kalırsa, benim dünyamın kanlı elleri bir gün ona da dokunacaktı. Onu korumak için savaşmam gerekecekti. Ve ben biliyordum; bu savaşta kazanmak değil, kaybetmemek önemliydi.

Sabahın ilk ışıkları odanın içine dolarken, onun yüzüne baktım. O masum gülümseme, bana ilk defa bir adam gibi değil, bir insan gibi nefes aldırdı.

Ve içimden sessizce, belki de ilk defa şu sözü söyledim:

"Gitme… Kal. Çünkü sensiz ben hiçim."

More Chapters