(Azra'nın Anlatımı)
Koridor bomboştu. Dışarıdan gelen uğultu çok uzakta, neredeyse başka bir dünyanın sesi gibiydi. Burada, yalnızlığın içinde sadece kalbimin çırpınışlarını duyuyordum.
Adımlarım hızlandı, nefesim kesildi. Çünkü biliyordum… O yine buradaydı. Görmesem de, gölgelerden üzerime düşen bakışlarını tanıyordum.
Birden sessizlik yarıldı. Arkadan gelen ağır, kararlı ayak sesleri. Döndüğümde, karanlığın içinden doğan bir siluet bana doğru yürüyordu. O an, yıllardır beklediğim bir şeyin gerçekleştiğini hissettim.
Yüzünü ilk kez bu kadar net gördüm. Çizgilerinde sertlik vardı, ama gözlerinde… gözlerinde kalbime dokunan bir tanıdıklık. İçimden fısıldayan bir ses "işte o" dedi.
Sözlerim titreyerek döküldü:
— Sen… kimsin?
Bir süre sustu. Beni süzdü. O bakışların altında ruhumun çıplak kaldığını hissettim. Sonra yavaşça konuştu:
— Bir yabancı. Ama senin kalbini en iyi tanıyan kişi.
Gözlerim irkildi, ellerim titredi. Geri çekilmek istedim, ama ayaklarım yerime çivilenmişti. Çünkü haklıydı. Beni hiç tanımamış olmasına rağmen, kalbimi duyuyordu.
— Adını bilmek istiyorum, dedim neredeyse fısıldayarak.
Bir adım daha attı. Artık aramızda sadece nefeslerimiz vardı. Gözlerini gözlerime kilitledi. O an, başka hiçbir şeyin önemi yoktu.
— Ateş.
İsmini söylediğinde içimde saklı bütün çığlıklar yankılandı. Onu yıllardır tanıyormuşum gibi hissettim. Çünkü ben artık biliyordum:
O benden kaçsa bile, kalbini benden saklayamıyordu.
Onun kalbi, benimkiyle aynı ritimde çarpıyordu.
Sessizliğin ardında gizlenen bir çığlık vardı.
Ve ben, o çığlığı duyuyordum.
---