(Azra'nın Anlatımı)
Artık kendimden kaçamaz hale geldim. Günlerdir beni takip eden gölgeler, gecelerime sızan bakışlar, uyanıkken bile zihnimde yankılanan fısıltılar… hepsi aynı kapıya çıkıyordu: O.
Bir zamanlar ondan korkuyordum. Şimdi ise o korku, tuhaf bir istekle yer değiştiriyordu. Gözlerimi kapatıp yeniden görmek… yeniden hissetmek istiyordum. Ne kadar saçma olduğunu biliyordum ama içimdeki dürtüye engel olamıyordum.
O gece yatağıma uzandığımda ellerim titriyordu. Sanki kendimle bir anlaşma yapar gibi yorganı üzerime çektim. Gözlerimi kapatmadan önce fısıldadım:
"Eğer gerçeksen… gel."
Sessizlik. Odamın içinde sadece kalbimin atışları vardı. Ama gözlerimi kapattığım anda karanlık yeniden bana kapılarını açtı.
Kendimi yine o tanıdık sokakta buldum. Yağmur kokusu hâlâ taşların arasındaydı. Bu kez kaçmaya çalışmadım. Ayaklarımı geri çekmek yerine ileri attım. Adımlarım yankılandı. İçimdeki ses susmadı: "Çağırdın… şimdi hazır mısın?"
Derin bir nefes aldım. Ve karanlığın içinden o çıktı. Siluet artık neredeyse tamamen belirgindi. Gölge değildi sadece; yüz hatları çiziliyordu. Saçlarının arasına düşen karanlık, bakışlarının sertliği, nefes alışındaki ağırlık… hepsi gözlerimin önündeydi.
Korkmalıydım. Ama kalbim korkudan çok heyecanla çarpıyordu.
"Sen…" dedim, sesim titreyerek. "Kimsin?"
Bu kez dudakları kıpırdadı. Sözcükler hâlâ rüyanın içinde boğuktu ama ilk kez ona bu kadar yakındım. Onun nefesini kendi nefesimde hissediyordum. Ellerim istemsizce uzandı. Bir an için dokunabilirim sandım.
Ve ben… ilk kez kaçmadım. Kaçmak istemedim.
Aksine, fısıltıyla söyledim:
"Bırak… yaklaş bana."
O adım attı. Gözlerindeki karanlık, beni içine çekti. Ellerimiz neredeyse birleşecekken, rüya karardı. Ama bu kez uyandığımda bile, tenimde onun dokunuşunun sıcaklığını hissediyordum.
Yatağımda doğruldum. Nefesim hâlâ kesikti. Elimi kalbime koydum, hızla atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama sakinleşemedim. Çünkü içimde bir gerçek yankılanıyordu:
Artık onu sadece görmek istemiyorum.
Onu bulmak istiyorum.
---