Ficool

Chapter 122 - 4

Ancak vakit kısıtlı olduğu için bunu şimdilik erteliyordu. Bu tür 'benim oyun hayalim ne olacak' düşünceleriyle boğuşurken, göz kapakları ağırlaşmaya başladı.

"Sanırım uykum geldi," diye mırıldandı. Birkaç dosyayı kapattı, son kez projeyi kaydedip yedekledi ve bilgisayarını kapattı. Odada sadece masa lambası kalmıştı. Yatağına geçip yorgun bedenini uzattığında, telefonunu kenara bıraktı, ama zihninde hâlâ "Son aşamalara geldim. Yarın şu arayüz düzenlemelerini de yaparsam teslim edebilirim," gibi cümleler dönüp duruyordu. Bir ara Katie'yi, annesini ve kaybettiği babasını düşündü. Sonra yeni boşanmış üvey babasını, onun Katie üzerindeki izlerini hatırladı. Hayat gerçekten çeşit çeşit deneyim sunmuştu onlara. Ama şu anda mutluydu: Güvendeydi, sevdikleriyle aynı çatı altındaydı ve bir hedefi vardı. En nihayetinde tatlı bir karanlıkta rüyalarının arasına daldı.

Sabah olduğunda, Petter çalan alarm sesiyle uyandı. Gözlerini araladığında odasına vuran solgun gün ışığı perdenin arkasından sızıyor, masanın üstündeki kahve kupalarının kokusu iyice kesifleşmiş haldeydi. Hızlıca yataktan fırladı, duşa girdi, soğuk suyun verdiği ferahlığı üstünde hissederek güne başladı. Mutfağa indiğinde annesi muhtemelen işe gitmişti, çünkü ortada bir not kağıdı vardı: "Ben işe gidiyorum, öğlen dönerim. Kendinize kahvaltı hazırlayın. –Anne." Bu notu gören Petter, kısa bir tebessümle Katie'nin de henüz uyanmadığını varsayarak bir iki dilim ekmek kızarttı, biraz reçel ve peynirle karnını doyurup odasına geri döndü.

Zaman kaybetmek istemiyordu; projeyi tamamlayıp öğleden sonra teslim edecekti. Bilgisayarı açar açmaz, aklında kalan son düzeltmeleri hızlıca gerçekleştirmeye koyuldu. Önce bir kullanıcı girişi ekranı tasarladı; temelinde, bir butonla "Kod Ekle" denilen alana farklı dosyaların sürüklenip bırakılmasına olanak tanıyan sade bir arayüz. Ardından kodların tipini otomatik algılayan bir betiği entegre etti. Python dosyalarını ".py" uzantısıyla, Java dosyalarını ".java" ve C++ dosyalarını da ".cpp" uzantılarından tanıyacak şekilde basit bir kontrol mekanizması kurdu. Elbette tam anlamıyla mükemmel değildi, ama ders için yeterli olacaktı. Sonrasında bu dosyaları tek bir "paket" haline getiren ve istenirse ".zip" veya ".exe" formatında (platforma göre değişerek) dışa aktaran bir fonksiyon yazdı. Test dosyalarıyla ufak tefek denemeler yaptı, birkaç küçük hata buldu, onları onardı. Sonuçta gayet derli toplu bir şeye dönüştü.

Katie, koridordan gelen seslere bakılırsa uyanmış, banyoya girmişti. Duştan gelen su sesi aralık kapıdan duyuluyor, Petter de bir yandan ekrana dalmış kod satırlarını tarıyordu. Bir süre sonra, Katie'nin kapısını çalıp içeri girerek ona son projeyi göstermek istese de, kızın bu konulara pek meraklı olmadığını biliyordu. Yine de, belki desteklemek adına bakardı diye düşündü. Sonra kalkıp kapısına yöneldi.

Katie, omuzlarına havlu sarmış bir halde kapıyı açtı. "Ne var?" diye sordu merakla. Petter, "Projemi bitirdim. Şöyle bir göz gezdirmek ister misin?" dediğinde, Katie üst kattaki küçük koridorda hafifçe esnedi. "Olur, hadi göster. Zaten tam giyinmeye üşeniyordum," diye mırıldandı. Birlikte Petter'in odasına geçtiler. Petter, laptop ekranını Katie'ye çevirip basit bir demo yaptı. "Bak, burada 'Kod ekle' diyorum, sonra farklı uzantılı bu test dosyalarını sürükleyip bırakıyorum. Program bunları tanıyor, kategorizasyon yapıyor, istersen tek pakette birleştiriyor. Ardından dışa aktarıyor." Katie, başını sallayarak dinledi. Çok da anlamıyormuş gibi bir hali vardı ama yine de "Vay, bu kadar kısa süre içinde bunu yapmak zordur herhalde," diye yorum yaptı. Petter, "Aslında üzerinde birkaç haftadır çalışıyorum. Bu gece son rötuşları yaptım," dedi. Katie gülümseyerek, "Başarılı gözüküyor. Tebrik ederim," diye ekledi.

Petter, içten bir teşekkür bakışıyla karşılık verdi. "Sağ ol, bu benim son dönemdeki en büyük ödevim. Umarım istediğim notu alırım." Katie hafifçe başını sallayıp, "Merak etme, alırsın," dedi ve hızlıca odadan çıktı. Muhtemelen odasına geri dönüp doğru dürüst giyinecek veya makyajını yapacaktı. Petter ise projesini USB belleğe kopyaladı, dersin öğretim platformuna da son halini yükledi ve biraz rahatlamış hissederek kahve kupalarından birini masadan alıp aşağı indi.

Öğleye doğru, annesi söz verdiği gibi eve geldi ve Petter'e projeyle ilgili bol şans diledi. Katie de kıyafetlerini giymiş, saçlarını düzleştirmiş, biraz da makyaj yapmış halde salona gelmişti. Hâlâ gözlerinde geceki maceranın tatlı yorgunluğu vardı. Bir süre üçü birlikte öğle yemeği niyetine hafif atıştırmalıklar yaptılar, günün planlarını konuştular. Petter öğleden sonra okuldaki arkadaşlarıyla buluşup projeyi teslim etmek ve ardından biraz vakit geçirmek istediğini söyledi. Katie'nin de başka planları olduğu belliydi; belki arkadaşlarıyla toplanacak, belki alışverişe çıkacaktı. Anne, "O zaman akşam yemeğini herhalde geç yersiniz, bana haber verin," diyerek üst kata çekildi.

Petter, çantasına dizüstü bilgisayarını, projenin dökümantasyonunu ve notlarını yerleştirip evden ayrıldı. Oklahoma'nın göklerinde parlak bir güneş belirmişti. Dün geceki serin havadan eser yoktu; ılık bir hava, hafif bir esintiyle sokakları dolduruyordu. Otobüs durağına yürürken, kafasında tamamladığı projenin rahatlattığı duygusu vardı. Ama bir yandan da "Bir an önce oyun geliştirme işine dalmam lazım," diye düşünmeden edemiyordu. Bu hayali ertelemekten sıkılmıştı. Özellikle dünden beri yaşadığı adrenalin ve coşku, ona daha canlı, eğlenceli işler yapma arzusunu hatırlatmıştı.

Okula vardığında, derslik binasında birkaç arkadaşıyla koridorda karşılaştı. İçlerinden ikisi, aynı projeye dair başka fikirler üzerinde çalışıyordu. Petter'e "Yetiştirdin mi?" diye sordu birisi. Petter başıyla onaylayarak, "Az önce sisteme yükledim, harika çalışıyor," diye yanıtladı. Bir diğer arkadaşı, "Bu paketleme projesini seninle konuşmuştuk ya, ben de benzerini düşünmüştüm. Umarım hoca seni bireysellikten çakmaz," diye espri yaptı. Petter gülerek, "Umursamam, benim kendi kodum var. Hem seninle kıyaslaması kolay olacak," dedi. Beraber bilgisayar laboratuvarına geçtiler, orada projelerini öğretim görevlisinin asistanına elden de gösterdiler. Kısa bir demo yapan Petter, asistanın beğenisini topladı. Asistan, "Güzel iş çıkarmışsın, notun yüksek olur," diye söz veremese bile olumlu bir ifadeyle uğurladı onu.

Projesini resmi olarak teslim ettikten sonra, Petter ve arkadaşları kantine geçip kahve içmek için toplandılar. Yakın arkadaşlarından biri olan Lucas, "Şimdi ne var sırada? Rahatladın mı?" diye sordu. Petter, "Şimdilik rahatladım ama asıl hedefim farklı. Ben oyun yapmak istiyorum," diye itiraf etti. Lucas, "Ne tür bir oyun düşünüyorsun?" deyince Petter heyecanlandı, gözleri parladı. "Bilmiyorum, kafamda çok şey var. Belki iki boyutlu bir strateji oyunu, belki de farklı dönemler ve teknolojileri birleştiren bir inşa ve savunma teması."

Diğer arkadaşı Karen, "Hani şu klasik kule savunma oyunlarını veya RPG'leri mi düşünüyorsun?" diye merakla sordu. Petter omuz silkerek detaylara dalmaya başladı. "Aslında tam kule savunması değil, daha çok üs inşa etme, kaynak toplama, bazen RPG vari görevler alma, üssü yükseltme, farklı kahramanları yönetme gibi unsurları harmanlamak istiyorum. Yani, içinde uçaklar, gemiler, hatta uzay üssü gibi modern ve futuristik tasarımlar da olabilir, ama aynı zamanda eski çağ savaşçıları, ok-yay, kılıç kullanan birlikler, hatta büyü yapan şamanlar gibi unsurları da ekleyebileceğim bir kurgu. Çok çılgın duyuluyor, biliyorum."

Lucas ve Karen, Petter'in bu sözlerine gülerek başlarını salladılar. "Epey çılgınmış ama ilginç de olabilir," dedi Lucas. "Peki, nasıl bir motor kullanacaksın?" Petter, "Henüz karar vermedim. Unity 2D veya Godot olabilir, hatta belki kendi basit motorumu yazmayı denerim. Ama önce mekanikleri belirlemek gerek. Oyun tek başıma yapabileceğimden büyük bir projeye de dönüşebilir," diye açıkladı. Karen, "Takıma insanlar alırsan belki hızlanır. Ben de karakter tasarımıyla ilgilenebilirim," diyerek teklifte bulundu. Bu sözler Petter'i sevindirdi. Çünkü Karen, çizim ve animasyon konusunda yetenekliydi. Petter kısa zamanda hayalindeki projeye destek bulabileceğini hissedince, "Kesinlikle konuşalım," dedi heyecanla.

Kafede biraz daha sohbet edip bilgisayar oyunları dünyasından söz ettiler. Herkesin oynadığı, sevdiği, sevmediği türlerden bahsettiler. Petter, paketleme uygulamasının asıl amacını açıkladı: "Ben bunu sadece ders için yapmadım. İleride kendi oyunumun modlarını veya eklentilerini yayınladığımda tek tıkla kurulabilir hale getirmek istiyorum. Yani bugünkü proje yarınki hayallerimin altyapısı olabilir," diye gülerek anlattı. Arkadaşları da bu vizyonu ilginç buldular.

Zaman akşama doğru yaklaşırken, Petter yavaş yavaş eve dönmeyi planladı. Dışarıda gökyüzü turuncu ve pembe renklerle boyanıyor, güneş batmaya hazırlanıyordu. Lucas ve Karen kendi yollarına gittiler. Petter kampüsün içindeki yürüyüş yolunda tek başına kaldığında, kafasındaki oyun fikrini daha da geliştirmek istiyordu. Yolun kenarına oturup kısa notlar aldı: "2D sprite'lar, inşa sistemi, kahramanların farklı yetenekleri, uzay veya deniz altı üslerini açmak için gereken kaynaklar, belki sihirli run'lar, çeşit çeşit bina, savunma kuleleri, saldırı birimleri…" Defterine karaladığı kaba çizimler, ufak tefek fikir notları, hepsi bir gün gerçek bir oyuna dönüşebilir diye düşündü. Bu düşünceler, onu hayli mutlu etti.

Sonunda çantasını toparlayıp otobüsle tekrar eve döndü. Evde Katie yoktu. Annesi mutfakta tencereyi ateşe koymuş, yemek hazırlığı yapıyordu. Petter içeriye girip, "Selam," diyerek kapıyı kapattı. Anne, "Hoş geldin, bugün nasıldı?" diye sordu. Petter, "Projemi teslim ettim, çok iyi geçti," diye heyecanla cevapladı. Anne, "Aferin oğlum," diye memnuniyetle gülümsedi. "Ben de bugün işte çok yoruldum, ama şimdi sen gelince sevindim. Yemeği hazırladıktan sonra biraz dinleniriz," dedi. Petter, "Olur. Katie nerede?" diye sordu merakla. Anne, "Arkadaşlarıyla sinemaya gitmek istedi. Belki geç döner," şeklinde açıkladı. Petter bir an "Keşke ben de gitseydim," diye düşündü ama sonra bir yandan da kendi dünyasına gömülüp oyun fikriyle ilgilenmeyi tercih etti.

Odalarına çekilmeden önce annesine yardım etti. Salata hazırladı, masayı kurdu, annesiyle biraz sohbet etti. Babası hayatta olmadığı için hissettiği üzüntülerden, Katie'nin zaman zaman gösterdiği kıskançlıktan, onların ne kadar farklı ama sevimli bir ilişki geliştirdiğinden söz ettiler. Anne, "Siz iyi anlaşıyorsunuz, ben mutlu oluyorum. Ama abartmayın, arada sırada birbirinizi rahat bırakın," dedi şakayla karışık bir nasihat verdi. Petter, "Elbette," diye gülümsedi.

Yemek yedikten sonra, Petter odasına geçip biraz oyun fikrini araştırmaya devam etti. İnternette, iki boyutlu oyun motoru seçeneklerini karşılaştıran makaleler okuyordu. Belki Unity 2D ve Godot'a ek olarak Phaser gibi basit framework'leri de deneyebilirdi. Sonra bir yandan açık kaynaklı grafik tasarım programlarıyla sprite çizmeye dair rehberleri inceledi. Kahramanların piksel piksel nasıl canlandırılabileceğini, animasyon kare sayısının neye göre belirlendiğini, renk paletlerinin nasıl uyumlu hale getirildiğini bir bir okudu. Kafasında canlandırdığı senaryoya göre farklı çağlar ve teknolojiler bir oyunda harmanlanacaktı. Örneğin, başlangıçta taş devri kabileleri, ok ve mızrakla savunurken, zamanla yükselip elektrik, silahlar, ardından uzay gemilerine kadar ilerleyen aşamalı bir teknoloji ağacı… Ve tabii ki, doğaüstü güçler: Büyü, sihirli yaratıklar, canavarlar. Hem tarihi hem fantastik hem de bilimkurgu öğelerini içeren bir karışım. Bu kulağa çok kalabalık gelse de, Petter'in hayal dünyasında birleştikleri vakit çok eğlenceli bir atmosfer yaratacak gibiydi.

Gece ilerledikçe Katie'nin hala eve dönmediğini fark etti. Annesinin kapısı kapalıydı; muhtemelen yarı uykudaydı veya televizyon izliyordu. Petter, "Sanırım Katie geç gelecek," diye düşündü. Hafif bir merakla telefonuna baktı ama Katie'den bir mesaj yoktu. Yine de endişelenmedi; çünkü Katie bu tür durumlarda genelde arkadaşlarıyla olup güvende kalmayı becerirdi.

Odasının dağınıklığı gözünü rahatsız ettiğinde, masayı bir düzene koymaya karar verdi. Biraz ortalığı toparlayıp eski kahve kupalarını mutfağa götürdü. Geri döndüğünde, bilgisayar ekranına dalıp hayalindeki dünyanın görüntülerini çiziktirmek için basit bir piksel çizim uygulaması açtı. Deneme amaçlı ufak bir "karakter" sprite'ı tasarladı. Baş, gövde, bacak ve kollar olmak üzere birkaç pikselden ibaret, ama belki de potansiyeli olan bir kahraman silueti. Sonra bir kale benzeri yapı denedi. Bunlar amatörceydi, ama Petter kendini o kadar kaptırdı ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadı.

Gözleri kızarıp hafifçe ağrıdığını hissedince saatin gece yarısını geçtiğini fark etti. Az önce annesi kapısını açıp "Katie hâlâ gelmedi," gibi bir şeyler söylemiş olabilir, ama Petter tam duymadığından emin değildi. Bu konuyu sabaha bırakıp, telefonunu tekrar kontrol etti ve Katie'nin mesaj atmadığını gördü. Belki de arkadaşında kalacaktı. Petter yine de, "Aman, umarım haber verir," diye içinden geçirdi. Çoğu zaman Katie planlarını kendi kafasına göre yapan, ama son anda da bir mesaj atıp 'Anneye söyle' diyen biriydi. Böyle durumlara alışkındı.

Sonunda, projenin teslimi bitmiş olsa da yarın okulda başka dersler vardı, o yüzden uykusuz kalmanın anlamı yoktu. Bilgisayarı kapatıp yatağına uzandı. Gözleri kapanmadan önce kısa bir an Katie'yi, onunla birlikte eğlence parkında geçirdiği anıları, burnuna dokunuşunu, saçlarını karıştırışını hatırladı. Kendi kendine gülümsedi. Aklının bir köşesinde de Hannah belirdi; dün gece parkta karşılaştığı sınıf arkadaşı. Katie'nin ona karşı kıskanç veya huzursuz bir tavır gösterdiğini düşünmeden edemiyordu. Bu durum, içten içe Petter'i biraz keyiflendiriyor, biraz da düşündürüyordu. Üvey de olsa, aralarında bir kardeşlik bağı vardı; ama bu bağ her geçen gün farklı ve özel bir hisse evriliyormuş gibiydi. "Şimdilik üzerinde çok durmaya gerek yok," diye kendini teselli etti. Yine de içi bir tuhaf hisle doluydu. Belki de sabaha her şey daha net gelirdi.

More Chapters