Ficool

Chapter 1 - Bölüm 1: Bitmek Bilmeyen Savaşlar

İlk başta sadece bir boşluk vardı. Yüce Varlık, yarattığı bu boşluğu sıkıcı buldu ve ilk olarak uzayı yarattı. Ardından, bu uzayın içine yedi farklı Dünya yerleştirdi. Her bir Dünya birbirinden farklıydı; içinde yaşayan canlılar da öyle. Böylece Yüce Varlık, yedi farklı Dünya ve yedi farklı ırk yarattı: Elfler, Cüceler, Canavarlar, Vampirler, İblisler, Melekler ve İnsanlar.

Yüce Varlık, her Dünya'dan kendi ırkından birini seçti ve ona kendi kudretinden bir parça verdi. Bu güce sahip olanlar kendilerine "Tanrı" adını verdiler ve fiziksel alemden ayrıldılar. Neredeyse tüm ırklar, kendi Tanrılarının kuralları ve önderliği altında huzur ve barış içinde yaşıyordu. Tanrılar, ırklarının gelişebilmesi için onlara güçlerinden bahşettiler ve bu güç, nesilden nesile aktarılmaya başlandı.

Ancak bu barış dönemi, bir Dünya için fazla uzun sürmedi. Diğer ırklara kıyasla daha güçsüz ve farklı olan insanlara, Tanrıları hiçbir güç vermemişti. Kısa süre içinde insanlar kendi aralarında savaşmaya başladılar. Bitmek bilmeyen bu çatışmalar, insanların Dünyası olan Valyria'yı içten içe çürüttü.

İnsanların Tanrısı, ırkının daha fazla yok olmaması için Valyria'ya, yani fiziksel aleme indi. İnsan Tanrısı Tyrmillian, kısa sürede Valyria'daki savaşları sonlandırdı ve tek egemen haline geldi. İnsanlar, bu kurtarıcı Tanrı'ya tapınmaya başladılar ve onun yolunda yürümek için çeşitli tarikatlar kurdular.

Tyrmillian'a inananlar çoktu, ancak bir kesim insan onun varlığını reddediyordu. Tanrı, uzun yıllar Valyria'da kaldı; fakat bir gün aniden ortadan kayboldu. Hatta diğer Tanrılar bile onun başına ne geldiğini anlayamadı.

Tyrmillian'ın kaybolmasıyla birlikte, ona inanmayanlar birleşti ve takipçilerini acımasızca katletmeye başladı. Valyria, ikiye bölünmüştü: Tanrısının yolundan gidenler ve onun varlığını reddedenler. Savaş, acımasız, yıkıcı ve uzun sürdü.

Diğer Tanrılar, Valyria'da artık bir Tanrı kalmadığını ve bu Dünya'nın barışla yönetilemeyeceğini fark etti. Fiziksel aleme inmek yerine, kendi ırklarından birer varis seçtiler. Bu varisler, Tanrıların güçlerinin büyük bir kısmını kullanabiliyordu. Her biri, kendi ırkından ordular kurdu.

Tanrılar, bu orduların ve varislerin dünyalar arasında rahatça geçiş yapabilmesi için yedi Dünya'ya Kadim Geçitler inşa etti. Geçitlerin başına ise Kadim Bekçiler yerleştirildi.

Tanrıların orduları ve varisleri Valyria'ya ulaştığında, zaten özel bir gücü olmayan insanlar, bu kudretli birliklerin karşısında duramadı. Kısa süre içinde her iki taraf da ezici bir mağlubiyet yaşadı. Savaş sona erdiğinde, Tanrılar ortak bir karara vardı: Valyria artık bir insan dünyası olmayacak, tüm ırkların birlikte yaşayabileceği bir Dünya olacaktı.

Ancak insanlar, bu yedi ırk arasında en güçsüz olanıydı ve sürekli savaş başlatmış varlıklar olarak görülüyorlardı. Bu yüzden en alt sınıfa yerleştirildiler. Birçoğu köle haline geldi ve diğer ırklar tarafından aşağılandı. Kendi dünyalarında, hayvanlardan bile daha az hakka sahip olarak yaşamaya zorlandılar. Tanrıları ortadan kaybolmuştu, diğer ırklar gibi özel güçleri yoktu. Çaresizlik içinde boyun eğmekten başka çareleri kalmamıştı.

Yüce Varlık, olan bitene güldü. İnsanların kendisini daha fazla eğlendirmesi için onlardan bir kısmına bizzat kendi gücünü verdi. Ne olduğunu anlayamayan bazı insanlar, bu güçle dolup taştı. Ne varislerin ne de Tanrıların, bu gücün kaynağı ya da sınırları hakkında bir bilgisi vardı.

Güç sahibi insanlar bir araya geldi ve diğer ırklara, hatta varislere karşı savaş açtı. Savaş uzun ve zorluydu. İnsan nüfusu az olmasına rağmen, bu yeni güç sayesinde sayı dezavantajı büyük ölçüde kapanıyordu. Zamanla savaş uzadı ve iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamadı. Ancak bu durum, bazı insanlar için avantaj sağladı; çünkü savaş ne kadar uzun sürerse, onlar o kadar güçleniyordu. İnsanlar, güçlerini çocuklarına aktarmaya ve nüfuslarını yavaş yavaş artırmaya başladılar.

Savaşın başından beri cephede olan bazı insanlar, diğer güç sahibi insanlardan bile çok daha üstündü. Bazıları artık Tanrıların seviyesine ulaşmıştı. İnsanlar, aralarındaki bu özel bireylere "Kıdemliler" demeye başladılar. Kıdemliler, insan ırkının doğal liderleri haline geldi. O kadar güçlüydüler ki insanlar onları birer Tanrı gibi görmeye başladı. Ve böylece, uzun süredir devam eden bu savaşın seyri tamamen değişti.

Diğer ırklar sayıca üstün ve güçlü olsalar da, Kıdemliler sayesinde savaşın kontrolü insanlara geçti. Hatta varisler bile, sahip oldukları muazzam güce rağmen, Kıdemlilerin karşısında duramıyordu.Tanrılar, bizzat fiziksel aleme inmek istemedikleri için biraz telaşlanmışlardı. Varisler ve orduları, savaşı yavaş yavaş kaybetmeye başlamışlardı. Varisler, ordularını bırakıp geri çekilmeye başladı. Tanrılar, varislerin Valyria'da kalmasını emrettiği için dünyada kalmaya devam ettiler. İnsanlar, savaşın sonunu ezici bir mağlubiyetle kazandılar.

Kıdemlilerden bazıları kaçan varislerin peşine düşerken, bazıları kutlama yapmak için hazırlıklara başlamıştı bile. İnsanlar, diğer ırkların geride bıraktığı yoldaşlarını esir aldılar ve bir zamanlar tamamen kendilerine ait olan şehirleri ele geçirdiler.

Varisler, çaresizce kalan ordularıyla saklanmaya çalışıyorlardı. Hepsi aynı şeyi düşünmüştü: Kıdemlileri yenemezlerdi. Bazılarını korku, bazılarını öfke, bazılarını ise çaresizlik hissi sarmıştı.

Tam o sırada, varislerin toplandığı yere uzun beyaz saçlara sahip, beyaz gözlü bir kadın girdi. Lacivert bir elbise giyiyordu. Etrafında altın renginde parlayan iplikler havada süzülüyordu. Kadın, nazik bir şekilde gülümseyerek varislere doğru yürüyordu. Ağır ağır...

Vampir Tanrısı'nın varisi Euclid, yaralı olmasına rağmen ayağa kalktı ve kılıcını kadına doğru doğrulttu:

— "Sakın yaklaşma. Yaklaşırsan kafanı keserim." dedi Euclid.

Elf Tanrısı'nın varisi Syrim, yayını eline aldı. Elleri titriyordu; titremekten yayını doğru düzgün tutamıyordu. Korku içinde Valerith'e baktı:

— "Valerith? Sen... burada ne yapıyorsun? Bizi nasıl buldun?" dedi Syrim.

Diğer varisler de yavaşça ayağa kalktı. Bazıları silahlarına uzandı, bazıları ise korkudan hiçbir şey yapacak durumda değildi.

— "Merak etmeyin, buraya sizi öldürmeye gelmedim." dedi Valerith. Yüzünde yumuşak bir gülümseme vardı.

Varislerin bir kısmı ona öfke ve nefretle bakarken, bir kısmı ise korku dolu gözlerle izliyordu.

— "Eğer sizi öldürmek isteseydim, gücümü kullanmama bile gerek kalmazdı." dedi Valerith. Yüzünde alaycı bir gülümseme oluştu ve aurasının bir kısmını serbest bıraktı.

Auranın ağırlığı karşısında diğer varisler nefes alamaz hâle geldi. Bazıları diz çökerken, bazıları direnmeye çalıştı. Ancak bütün varislerin gözlerinde aynı his belirmişti: Korku.

— "Şimdi ben konuşacağım ve siz beni dinleyeceksiniz, Varisler." dedi Valerith. Bir kaya parçasının üzerine oturdu, bacak bacak üstüne attı.

— "O zaman... konuşmamız başlasın." dedi Valerith. Yüzünde nazik ama korkutucu bir gülümseme vardı..

More Chapters