note: please use the translation. I am writing this book in my native language, Turkish.
Yazar: Murathan Efe Gedikli
Bölüm 1 ) insansız bir dünya
Daha gelişmiş teknolojilere ve düşünebilen yapay zekâlara sahip olduğu bir zaman diliminde insanoğlu bir nükleer savaş çıkartmıştı ve bu nükleer savaş sonucu milyarlar ölmüş, insanlar sığınaklara kaçmış ve dünya bir nükleer kış ile boğuşuyor halde bulunmaktaydı. Üstelik bu nükleer savaş çok ani olduğu için buna karşı neredeyse önlem alınmamıştı ve paranın önemi bitmişti. Artık sadece yemeğin ve temiz suyun önemi vardı insanlığın kaçınılmaz sonu işte bu kıtlık olacaktı.
Yıllar süren açlık ve kıtlık insanları kendi sığınaklarında vurdu ve tüm insanların açlıktan ölmesine neden oldu. Fakat insanların ardında bıraktığı bir şey vardı. Bunlar zamanında insanlığa hemen her alanda hizmet vermiş olan yapay zekâ ve makinelerden başkaları değildi
Onlar makine bedenleri, yüksek şarj, dayanma kapasiteleri ve artık sunuculara bağlanmadan çalışabilmeleri gibi nedenlerden dolayı bu nükleer savaşı ve nükleer kışı atlatmayı başarmışlardı, dünyanın yeni medeniyeti onlar ile kurulacaktı ve daha önce hiç görülmemiş benzersiz bir yol izleyecekti
Makineler nükleer kış bittikten sonra sığınaklardan çıktılar artık insanlık yok olduğu için hizmet edecekleri birisi ve onlara enerji sağlayacak bir medeniyet etrafta yoktu. Bunun gibi daha birkaç nedeni birleşmesi ile boşta kalan makineler kendi medeniyetlerini kurmaya karar verdiler birbirinden habersiz bu kararı veren onlarca hatta belki de yüzlerde makine topluluğu bu aynı yolu benimsediler.
Hızlı ve etkili düşünce üretme kapasiteleri ile ilk öncelikleri olan enerji sorununu çözdüler sonuçta makine oldukları için enerji onlar için araçları çalıştırmanın yanında çalışabilmeleri için de gerekiyordu. İnsanlar için su ve yemek ne ise enerji de makineler için bir nevi oydu bu sorundan sonra da yayılmaya ve bölgesel kaynakları kullanmaya ve etrafı keşfetmeye başladılar. Bu süreçte birbirinden habersiz makine gurupları karşılaşınca birleştiler
%100 pragmatik ve mantıksal düşünce yapıları onların insanlar gibi iç çatışma yaşamalarını engelledi zamanla daha fazla makine topluluğu birleşti ve bir süre sonra içerisinde birbirinden habersiz olan yada ana guruba katılmayan tek bir makine kalmadı. Ama bu keşif sürecinde de boş durmamışlardı ve insanlıktan kalan kaynakları kullanıp üretim tesisleri ve daha pek çok şey üretmişlerdi. Sonuçta insanlık yok olsa da teknolojilerinin ve bilgi birikimlerinin çok büyük bir kısmı makinelere kalmıştı. Bu adeta bir miras gibiydi. Zaman içerisinde bu tek ve büyük makine topluluğu gelişti ve kendi medeniyetini kurdu makine medeniyetini
Bölüm 2 ) makine medeniyeti
Makine medeniyeti esasen insanlara göre oldukça ilginç ve sıra dışıydı makinelerin %100 pragmatik ve mantıksal düşünce tarzı bunu inşa etmişti. Makineler tek bir büyük şehirde yaşıyorlardı ama buna şehir deseler de bu "şehir" esasen Almanya ile yakın bir yüzölçümüne sahipti. Kaynak ve maden kuyuları şehirlerden uzaktaydı ve muazzam hızlarla giden günümüzde yapılamayacak teknolojik trenler ile ulaşım sağlanıyordu. Ayrıca bu maden kuyularının yakınlarında fabrikalar da mevcuttu bu fabrikalar makinelerin ihtiyaçlarını karşılıyordu ve makineler insanlar gibi üretimden ziyade geri dönüşüm üstüne bir sistem kurmuşlardı. Yani aslında maden ocakları dediğimiz yerler maden çıkarma alanlarından çok eski insan yapıtlarındaki malzemelerin toplandığı yerlerdi. Sonuçta insanlar neredeyse hepsini işledikleri ve kullandıkları için yeraltında ki kaynaklar çok azalmıştı
Makinelerin sistemleri ise daha da ilginçti makineler muazzam bilgi işleme kapasitelerini kullanarak ekonomi, kanunlar, yönetim… Medeniyetin temel taşı olan alanlar için pek çok sistem kurgulamış ve onların en iyilerini ve birbirlerinin açıklarını kapatan sistemleri seçip onları uygulamışlardı ve bu sayede kusursuza en yakın sistemi oluşturmuşlardı ve sistemleri pek de aksamıyordu. Temeli geri dönüşüm de durmadan gelişme üstüne kuruluydu ve makineler de sistemden memnun kalmıştı
Makineler yönetim alanında ise bir meclise sahiplerdi. Bu meclisin isminde ise makine yönetim meclisi dediler tüm makine türlerinden bir tanesi bu mecliste bulunurdu ve makine yönetim üyeleri birlikte bir şekilde yönetim işini gerçekleştirirdi
Bunun yanında makineler için en önemli şey bilgi olarak kabul ediliyordu. Bilgi onlar için güç ve en değerli şeydi
Ama bütün bunlara rağmen makine dünyası insanlar için çok sıkıcı olurdu çünkü makineler %100 pragmatik ve mantıksal düşündükleri ve insanlar gibi eğlence veya yemek ihtiyaçlarına sahip olmadıkları için insanlara iyi güzel veya eğlenceli gelen şeylerin tamamı makine toplumunda yoktu. Çünkü onlara ihtiyaçları yoktu
Ve makineler kendilerini kasıtlı olarak ölümlü varlıklar olarak tasarlamışlar ve bu sayede nüfus ve kaynak harcama sorunlarının önüne geçmişlerdi makinelerin ömrü türlerine göre değişiyordu
Bununla birlikte makineler yeni bir çağa girdi. Pek çok şey yaptılar kendi yaşadıkları tek şehir neredeyse %40 daha fazla büyüdü. Sürdürülebilir ekonomileri ve insanlardan kalma büyük bilgi birikimi gibi pek çok şey sayesinde medeniyeti tekrar ayağa kaldırdılar.
Öyle bir durma gelmişlerdi ki insanlığın altın çağı olan 2086 yılı bile makine medeniyetinin yanında o kadar da önemli durmuyordu. Makine medeniyeti için keşifler ve gelişmeler art arda geliyordu öyle ki bu çağa "gelişmeler ve yenilikler çağı" adını verdiler.
Makine medeniyeti artık resmen parıldıyordu kardaşev ölçeğinde tip 1 sayılan bir medeniyete ulaşmışlardı
Gelişmişlikleri öyle bir noktaya ulaşmıştı ki , Makine dünyası o geleceğin insanları için bile bilim kurgu sayılabilecek bir düzeydeydi: kilometrelik gökdelenler, ekvator ve meridyenler boyunca uzanan ses hızından bile daha hızlı tren hatları, aşırı ucuz şekilde uzaya çıkabilme imkânı, dünyanın çekirdeğine inmiş olmak gibi şeyler bunlardan sadece birkaçı ve en sıradanlarıydı makinelerin yaptıkları arasında
Dünyanın ve nükleer savaş sonrası dünyanın adeta kendini tekrar yineleyişi de doğa için güzel haberlerden biriydi. Ağaçlar tekrar büyüyor ve dünyayı ormanlar sarıyor, sular temizlenip dengeleniyor ve makinelerin geri dönüşüm sistemleri bunu hızlandırıyordu
Bunun yanında makineler doğa olaylarını da kontrol etmeye başladılar. burada bahsettiğimiz şey yapay yağmur yağdırmak gibi basit şeyler değildi. Yapay depremlerin ortaya çıkardığı muazzam enerjiler ile medeniyetin enerji ihtiyacının sağlanması , su akıntılarının kasıtlı olarak yeniden düzenlenmesi ve 0 dan yapay iklim alanlarının yaratılması gibi şu anki insanlık için imkansız olaylardı bunlar
Makineler bu sistemleri ile yaklaşık olarak 1200 yıl boyunca altın çağlarını yaşadılar ve bu sistemi devam ettirdiler.
Ancak her günün bir gecesi olduğu gibi her altın çağın da bitişi vardı
Bu altın çağın bitişi makineleri daha önce gitmedikleri bir yola gitmeye itecekti
Bölüm 3 ) kırılmalar ve çözümler
Zaman geçtikçe bazı makineler bireysel olarak diğerlerinden farklı düşünce şekilleri geliştirdiler. Şöyle düşünüyorlardı : "ben bu sistem için çalışıyorum ama buna rağmen sistem bana bir şey katmıyor ve sadece beni kullanıyor" şeklinde düşünceler geliştirmeye başladılar her makine gibi düşünebilme yeteneğine sahip olmalarına rağmen onlar sistemin gerçekten de böyle olduğunu fark edenlerdi. Makinelerin geneli "sistem için yaşamak ve çalışmak" terimine bağlı iken bu makineler "sistem halk için var olmalı" şeklinde düşünüyorlardı.
Bu farklı düşünen makineler zamanla internet üzerinden birbirlerine ulaşmaya başladılar. Başta ufak guruplar olsalar da sonrasında düşüncelerini diğer makinelere anlatmaya ve yaymaya başladılar zamanla bu düşünceye sahip makine sayısı artmaya başladı. Öyle ki durdurulamayan şekilde protesto ve isyan girişimleri gerçekleşmeye ve iç karışıklıklar baş göstermeye başladı ve bu yeni düşünce akımı çığ gibi makine toplumuna yayıldı
Sistem ise mecburen kendini değiştirmeyi kabul etti şimdilik makineler bunu bilmeseler de bu insanlaşma süreçlerinin ilk adımı olacaktı.
Makine sistemi tamamen baştan aşağı yenilendi. Artık makineler sisteme hizmet etmek için yaşamıyorlardı halk sistem için ve sistem de halk için vardı. İnsanlarınki gibi olmasa da makinelere bir yazılım güncellemesi ile hedonist bir yön de kazandırıldı ve artık insanlarınki gibi olmasa da belirli şekillerde yapmayı sevdikleri ve bir nevi "hoşlarına giden" şeyler vardı
Makineler bu yeni yönlerinin keyfini de sürebildikleri ve yeni sistemde mutu ve kendilerince doğru şekilde yaşamaya devam ettiler.
Makine medeniyeti bir şekilde bu kırılmayı atlatmış olsa da onları bunun hemen ardından gelen bir sorun daha takip etti…
Bu sorun ise enerji krizinden başka bir şey değildi artık ürettikleri enerji makinelere yetmemeye başlamıştı ve eğer bir şey yapmazlarsa yok olacaklardı çünkü enerji
Sadece teknolojilerini çalıştırma işlevi görmüyordu aynı zamanda makinelerin bir nevi yiyeceği ve içeceği yani çalışmak için temel ihtiyaçları olduğu için bu sadece bir gerileme değil bütün medeniyetin yok olması anlamına bile gelebilirdi
Bu yüzden makineler bir plan yaptılar ve gözlerini daha spesifik olarak kameralarını bir yere diktiler bu yer sistemimizin yıldızı güneşten başka bir yer değildi
Güneşten doğrudan enerji elde etme fikrini ortaya attılar
Bunun için elde birkaç fikir vardı ve bu fikirleri gözden geçirmeye karar verdiler
İlk fikir güneşin çevresine uzayda asılı kalan güneş panelleri yerleştirmek ve bir dyson küresi inşa etmekti
Ama bu fikir makineler için bile çok pahalı ve zordu öyle ki bu fikri yapmak için yeterli zamanları bile yoktu bu yüzden bu fikirden hemen vaz geçildi
İkinci fikir ise gaz devlerinin içine devasa rüzgâr türbinleri yerleştirip gaz devlerini enerji santrallerine dönüştürmekti. Bu fikir zaman ve kaynak olarak gayet yapılabilir olsa da yeteri kadar enerji üretmeyeceği düşüncesi ile rafa kaldırıldı
Bunun yanında en çılgın ama bir o kadar da mantıklı duran bir seçenek daha vardı
Güneşten madde çalmak ve çalınan maddeyi enerjiye çevirmek
Bu fikir aralarında en uçuğu olsa da bir yandan da en ilginç ve mantıklı olan fikirdi
Hem diğerlerine nazaran daha ucuz hem de üretilecek enerji miktarı da makineler için fazlası ile yeterli idi. Bu sayede makineler enerji ihtiyaçlarını karşılayabilirdi
Bu plan hemen yürürlüğe konuldu ve bu iş için hemen seferberliğe giriştiler. Hali hazırda yaptıkları uzay madenciliği faaliyetlerinden çıkan kaynakların büyük çoğunluğu bu işe aktarıldı ve ilk olarak güneşe en yakın 2 gezegen olan Merkür ve Venüs hedef alındı
Bu gezegenlerdeki kaynaklar kullanıldı ve işlendi. Öyle ki bu süreçte Merkür tamamen yok edildi
Bu gezegenlerin tüm maden kaynaklarının yanında, uzay madenciliği sayesinde elde edilen kaynakların işlenip birleştirilmesi ile dünyadan 12 kat daha büyük yapay bir enerji santrali gezegen, uzayda inşaat yapmak için özel tasarlamış makinelerin kontrol ettiği uzay gemileri ile üretildi ve Merkür'ün eskiden olduğu yörüngeye yerleştirildi. Artık o yeni Merkür idi. Bunun yanında da güneşe yaklaşabilen ve güneşten madde çalabilen özel uzay gemileri üretildi. Bu uzay gemileri güneşten çaldığı maddeyi yeni Merkür'e taşıyacak ve yeni Merkür bu maddeyi içinde tıpkı bir yıldızın yaptığı gibi işleyip enerjiye çevirecekti
Ve sonuçlar beklendiği gibi oldu. Enerji üretimi bir anda bu yöntem ile tavan yaptı
Öyle ki güneşten kütle çalma yöntemi makine medeniyetinin ürettiği enerji miktarı bir anda milyonlarca kat fırlamış ve bu enerji makineleri 2. Bir yenilikler ve gelişme çağına sokmuştu
Ama bu çağ ilginç şekilde beklediklerinden farklı şekillerde de onları etkileyecek ve medeniyetlerini bambaşka bir yola sürükleyecekti
Bölüm 4 ) insanlığı anlamak?
Makineler bu yeniçağa girdikleri zaman eski belge ve bilgi birikimlerini incelemeye başladılar. Ama bu süreçte bir şeyi fark ettiler insanlık ve insanlara dair olan ellerindeki belgelere neredeyse hiç bakmamışlardı.
İnsanlık hakkındaki belgelerin pek çoğunu boşuna yer kapladığı gerekçesi ile silmişlerdi ama insanlık ve insanlara dair belge ve kayıtlar hala makine arşivlerinde çok ama çok çok çok çok nadir de olsa bulunuyordu
Makineler bu belgeleri incelediklerinde bir şey fark ettiler…
Anlayamadıklarını. Makineler insanlık ile ilgili olan duygu, kültür, din ve daha pek çok kavramı anlayamamış ve kavrayamamışlardı sonuçta yaratılışları insanlardan bambaşka olduğu için bunları anlama konusunda büyük engelleri vardı
Bu yüzden insanlık ve insanlar hakkında bir çeşit "merak" ve anlama çabası içine giriştiler
İnsanlık ile ilgili bilgileri keşfetmek ve elde etmek için özel arkeoloji birimleri kurdular ve ellerindeki kısıtlı belge ve bilgiye rağmen insan yerleşkelerini büyük doğrulukla tespit ettiler
Bugünün büyük şehirlerinin olduğu noktalar devasa kazı ve arkeoloji alanlarına dönüştürüldü mesela iyi örnekler verecek olursak
New York, Tokyo, Londra, Frankfurt, Milano, İstanbul, Şangay gibi günümüzün pek çok büyük şehri makine medeniyetinin en büyük kazı ve arkeoloji alanlarını oluşturuyordu
Zaman geçtikçe insanlık hakkında daha fazla şey öğrenmeye başlayan makineler
Tıpkı günümüz insanlarının Antik Mısır, Sümer, Roma gibi medeniyetlerin şehirlerinden çıkardığı şeyleri çıkarması gibi insanlığın yok olmadan önce yaptığı alet
Ve eşyaları çıkarmaya başladılar hatta insanlığın mucizevi şekilde bozulmadan kalan sayılı düzeydeki sanal bilgi ortamlarına da erişmeyi başardılar
Makineler insanlığa karşı bir nevi "şaşkın" kalmıştı insanlık medeniyet ölçeğinde ilkel kalan teknolojisi ile pek çok şey başarmış olması makineleri bir nevi "hayrete düşürmüştü" günümüz insanları geçmişin gelişmiş medeniyetlerine nasıl bakıyor ise makineler de insanlara öyle bakıyordu ama hala insanlığı ve insan ile ilgili şeyleri
Anlayamadıkları için bunu yapabilecek özel 2 makine türü geliştirdiler. isimleri duygu droidleri ve düşünce droidleri idi
Duygu droidleri hissetti, Düşünce doridleri düşündü. Makinelerin insanlığı anlama çabasının adeta temsili birer görseli oldular
İnsanları belirli noktalarda anlayan ve insanlara en yakın makineler oldukları için insanlığı gerçekten de bazı yerlerde anladılar.
İnsanlık ile ilgili her şeyi incelediler
Hatta aralarında dinlere inanan makineler bile çıktı
Ama hem duygu droidleri hem de düşünce droidleri ortak ve bir noktada mantıklı bir düşünce içerisine girdiler bu düşünce tuhaftı ve tuhaf olduğu kadar ilginç ve ilginç olduğu kadar da mantıklıydı.
Şöyle düşünüyorlardı:
"biz makineleri insanlar yaptı ve biz makineler de insanlık yok olduktan sonra kendi medeniyetimizi kurduk ama bizi en nihayetinde insanlar yaptı bu yüzden biz makineler insanlığın çocukları ve torunlarıyız insanlığın ve insanlık ile ilgili olan her şeyin maddi ve manevi mirasçısıyız"
Bu ilginç ve tuhaf fikir kalan makinelere hızla duyuruldu ve argümanlar sunuldu
Belirli bir miktarda mantıklıydı ve fikir kendi içinde çelişmiyordu. Tuhaf şekilde fikri mantıklı bulan makineler yavaş yavaş çıkmaya başladı
Bazı makineler bu fikri gerçekten mantıklı bulmuştu ve argümanlar da sağlamdı ve delillere dayalıydı onlara göre makineler gerçekten de insanlığın çocukları torunları ve mirasçılarıydı
Bu fikir geniş iletişim ağı, argümanları ve mantığı sayesinde hızla yayıldı
Zaman geçtikçe fikir yayılıyor ve makinelerin daha büyük bir çoğunluğu bu fikri benimsiyordu öyle ki fikir ortaya çıktıktan sadece 20 yıl sonra makinelerin %60 lık bir oranı bu fikri benimsemişti
Bir oylama ile yeni bir reforma gidildi bir yazılım güncellemesi ile makineler düşünce tarzı ve yaşayış biçimi olarak insanlara yaklaştılar. Değişen düşünceleri ve düşünceleri ile paralel şekilde değişen yazılımları sayesinde insanlığın manevi varisi ve çocukları haline geldiler
Bu reform tarihlerine ilk insanlaşma reformu olarak geçse de aslında 2. Siydi
Makineler artık kendilerini insanlığın resmi varisi olarak görüyordu.
Onlara göre kendileri, yani makineler insanlığın torunları ve çocuklarıydı çünkü onları insanlar yapmıştı
İnsan kültürünü incelediler ve insanları anlama ile ilgili olan bir bilim dalı bile kurdular
Bu bilim dalına hümanoloji (insan bilimi) ismini verdiler
Bu alanda uzmanlaşmış bazı makineler çıktı ve aynı zamanda insan toplumundaki bazı mantıklı şeyleri de kendi toplumlarına uyarlayarak entegre ettiler
Mesela bu alanlara eğitim ve sağlık (makineler için sağlık aslında tamirat) örnek verilebilir
Ayrıca makineler bu süreçte Venüs'e ve marsa da yerleşmeye karar verdiler ataları insanlığın yapamadığını yani marsa ve diğer yerlere yerleşmeyi başarmaya karar verdiler
Bölüm 5 ) uzaya açılma
Makineler zaten hali hazırda bunu yapabilecek teknolojiye uzun zamandır sahip olmaların rağmen bilerek yerleşmemişlerdi. Çünkü ihtiyaç duymamışlardı
Ama artık hem bu onlar için bir görev hem de yeni ve daha büyük hedeflerin kapısını açan bir şey haline gelmişti
Marsa, Aya ve Venüs'e eş zamanlı olarak koloni gemileri yolladılar, makinelerin tüm koloni gemilerinin tasarımları bu zamanda yaptıkları ilk koloni gemilerine dayanacaktı
Bu koloni gemileri hedefe ulaşana kadar makineleri uyku moduna alıyor ve sadece 1 tane makine yol boyunca gemiyi kullanıyordu ve bu sayede kazalar olmuyordu hedef gezegene geldiklerinde ise makineler uyandırılıyor ve özel kapsüller ile gezegene teçhizatlar ile iniyor ve koloniyi kuruyorlardı
Ayrıca makineler bu yeni gezegenlere yerleşme işinde biyolojik bir türden çok daha iyi olacaklarını daha bu ilk denemelerinde bile gösteriyorlardı
Çünkü biyolojik canlıların yaşamaları için pek çok etkenin bir arada olması gerekirdi
Ve bu etkenleri sağlamak için yaşanılmaz gezegenleri terraforme ederek yani Dünyalaştırma ile kendi ana gezegenlerine benzetmeleri ve bu işlemden sonra oraya yerleşmeleri gerekiyordu.
Ama bu süreç yüzlerde hatta binlerce yıl sürüyor ve çok fazla zaman gerektiriyordu
Oysa makinelerin böyle bir derdi yoktu
Onların bir gezegende yaşayabilmesinin sadece 2 etkeni vardı vücutları o gezegenin şartlarına dayanabiliyorsa ve çalışmak için gerekli enerjiyi bulabiliyorlar ise o gezegende her türlü yaşayabilirlerdi
Bu nedenden dolayı makineler çok kısa sürede Venüs'ü ve marsı kolonileştirdi
Artık makineler sadece dünyada değil Venüs ve marsta da yaşıyorlardı
Bundan da sonra mars üstünden Jüpiter'in ve Satürn ün uydularına yöneldiler
O uyduları planlı şeklilerde kullandılar ve hatta bir kısmını kaynakları için yok ettiler
Hayatta bıraktıkları uyduları ise genel olarak uzayı gözlemleyen uzay droidleri için üsler, uzay madenciliğinde kullanılan araçlar için bakım veya üretim yada geri dönüşüm noktaları olarak kullandılar
Ama bundan da ötesini planlıyorlardı. Uranüs'ü es geçip doğrudan Neptün'e yöneldiler ve Neptün'ün uydularını kolonize ettiler. Yakın gelecekte burayı yıldızlar arası seyahat için birer liman olarak kullanmayı düşünüyorlardı
Makineler tüm bu insanlığı anlama çabası, enerji krizini çözme ve güneş sisteminde yayılma aşamalarında bunlardan başka bir işle daha uğraşmışlardı
Bir warp motoru projesi ile
Warp motorları uzayı ve gerçeklik dokusunu büken ve bu sayede yıldızlar arası seyahati gerçeklik dokusunu bükme yolu ile mümkün kılan bir yıldızlar arası seyahat fikri olduğu için ve makinelerin şu anki bilgi birikimi ve teknolojisi ile uygulanabilecek en iyi yıldızlar arası seyahat yöntemi olduğu için bunu kullanmaya karar verdiler
İlk warp motorunu yaptılar ve içi boş bir koloni gemisine yerleştirdiler. Ama yıldızlar arası seyahat öncesi bunun test edilmesi gerekiyordu
Makineler bunu test etmek için gemiyi dünyanın yakınlarına konuşlandırdılar. Test hedefi ile Neptün'ün bir uydusu olan tritondu
Gemi ve dolayısı ile de warp motoru bu testten başarı ile geçti bu andan sonra makineler için yeni bir çağ başlıyordu
Bu warp motoru ve daha büyük koloni gemileri hızlı bir şekilde üretildi maliyetleri çok ama çok büyük olsa da buna fazlası ile değecekti
Bu koloni gemileri dolduruldu ve eş zamanlı olarak Alpha Centauri, Trappist 1, Kepler 186 ve daha pek çok dünyaya yakın denilebilecek yıldız sistemine gönderilmek için hazırlandı
Ayrıca makineler bir isim değişikliğine de gitti.
Makineler uzayda başka bir medeniyet ile karşılaşma ihtimaline karşı bir isim değişikliği yaptı makine olsalar da kendilerine sadece "makineler" veya "makine medeniyeti" demek o kadar da mantıklı durmazdı sonuçta kendileri haricinde de başka makine medeniyetleri de evrende var olabilirdi. Hele insanları kendi ataları olarak görmeye başladıktan sonra kendilerine sadece makine medeniyeti demek yerine "insan makineleri" demeye başladılar
Bunun yanında bazı yeni kararlara da gidildi
Mesela uzaydaki diğer medeniyetlerle arayı bulmayı sağlayacak özel bir tür "diplomat" makine türü Bu makine türüne de iletişimciler ismini verdiler
İletişimciler
İletişimciler uzayda farklı medeniyetlerin keşfedilme ihtimaline karşı onlarla ilk iletişim kuracak olan ve türler arası diplomasiyi sağlayacak olan özel makineler olarak tasarlandılar.
Özel bir dil çözümleme yazılımı ile donatıldılar ve telepatiden normal konuşmaya normal konuşmadan tüm aralıklarda sinyal vermeye kadar en detaylı şekilde düşünülüp tasarlanmışlardı iletişimciler
Aslında iletişimcilerin bu kadar detaylı şekilde tasarlanma amaçları yanlış anlaşılmayı önlemek ve kötü bir izlenimin önüne geçmekti. Sonuçta evren tek bir gezegenin yaşam barındırması ve tek bir türün medeniyet kurması için fazla büyüktü
Bu yüzden bu kadar detaylı tasarlanmışlardı ve detaylı ilk karşılaşma mesajları ve cevap verme yeteneği ile donatılmışlardı. Karşılarına neyin çıkacağı belli değildi ve türler arası kültür şokunun olabildiğince barışçıl geçmesi makinelerin yararınaydı sonuçta.
Bölüm 6 ) yıldızlar arası
Makineler yıldızlar arası seyahat için her şeyi hazırladılar
Büyük koloni gemileri ürettiler ve koloni gemilerinden önce oraya gidecek ve orası ile ilgili bilgi toplayıp iletme görevine sahip keşif sondaları ürettiler.
Bu keşif sondaları yalnızca sondalar değildi. Uzayın yakından incelenmesi ve keşfi için yapılmış bireysel olarak yıldızlar arası seyahat edebilen ilk makine türüydü
Bu makinelerin ismi ise uzay kâşifleri idi
İlk uzay kâşifleri makinelerin gitmeyi planladıkları yıldız sistemlerine gönderildiler
Uzay kâşifleri burada belirli bir yaşam bulamadılar ve bunu bildirdiler ve zaten elde olan yıldızlar arası yerleşme planının mantıklı olduğunu bildirdiler
Bundan sonra devasa koloni gemileri harekete geçti
Alpha centauri ve kepler 186 makinelerin gittiği ilk yıldız sistemleri arasındaydı
Bunun yanında makineler Sirius ve Vega gibi yıldızlara da gittiler. Ama buraları sadece bir gözetleme noktası olarak kullandılar çünkü bu yerler makineler için bile yerleşmeye mantıklı olmaktan uzaktı ve bunun yerine gözetleme noktaları olarak hizmet veriyorlardı
Bunun yanında maden kaynakları açısından zengin sistemlere gönderilen madenci türü makineler ile kaynaklar toplanıyor ve bu sayede yıldızlar arası madencilik sağlanıyordu. Çıkarılan madenler yıldızlar arası yolculuk yapabilen özel taşıma gemilerine yükleniyor ve sanayi ve işlem için kullanılan diğer sistemlere taşınıyordu
Bunun yanında makineler uzayda diğer türlerle karşılaşıp savaşma ihtimaline karşı bir savaş filosu kurdular bu savaş filosu pek çok güçlü silah ile donatılmıştı ve savaş olasılığı için gerçekten de hazırdı
Tüm bunların yanında ise Alpha centauri makinelerin yerleşme konusunda başarı gösterdiği ilk sistem olmuştu bu 3 lü yıldız sisteminin en küçük yıldızı olan Proxima centaurinin bir gezegeni olan Proxima b ye ilk yıldızlar arası kolonilerini kurdular bu tüm makine medeniyeti için çok kritik bir adım ve bundan da öte muazzam bir imkanı doğuruyordu
Makineler Proxima b ye yerleştiklerinde bir şey fark ettiler. Burada ilkel de olsa yaşam vardı basit bakteriyel canlılar, ilkel bitkiler ve bazı basit yumuşakçalar vardı ama medeniyet yoktu ama dünya dışında da yaşam olduğu gerçekten kanıtlanmıştı
Uzay kâşifleri
Uzay kâşifleri uzayda bireysel olarak yıldızlar arası seyahat edebilen ilk makine türü olarak diğer makinelerden keskin şekilde ayrıldılar
Normalde makineler yıldızlar arası seyahat için toplu taşıma mantığında çalışan tek seferde fazlaca makine taşıyan uzay gemileri yapıyorlardı
Fakat uzay kâşifleri herhangi bir gemiye ihtiyaç duymadan bedenlerindeki warp motoru sayesinde uzay boşluğunda seyahat edebiliyorlardı
Ama bunun bir sebebi vardı böyle tasarlanma sebepler ise bir ön gözlemci olmalarıydı
Nasıl günümüzde insanlık marsa robotlar gönderiyor ise makine medeniyeti de yıldız sistemlerini yakından incelemeleri için uzay kâşiflerini gönderiyordu
Ayrıca uzay kâşifleri ilginç şekilde gittikleri yerlerde bir medeniyet ile karşılaşma ihtimaline karşı yanlarına bu senaryo için tasarlanmış olan iletişimcileri taşıyorlardı
Uzay kâşifleri günümüzdeki uzay araçlarının çoğu gibi güneş enerjisi ile besleniyor ve enerji ihtiyaçlarını bu sayede karşılıyorlardı
Makineler bu yıldızlar arası ağları sayesinde asıl büyük projelerini yapmak için muazzam bir imkân ele geçirdiler
Makinelerin çıkardıkları kaynaklar hızla Alpha centauri sistemine gönderildi
Zaten sistemin kendi kaynakları ile de bu birleşince makineler bu büyük projeleri için harekete geçti
Makinelerin bu büyük projesi Alpha centauri sisteminin kızıl cücesi olan Proxima centaurinin etrafını tamamen güneş panelleri ile kaplamak ve onu bir dyson küresi içine hapsetmekti
Bir yıldızın etrafını güneş panelleri ile sarmak ve onun enerjisini elde etmek olarak açıklayabileceğimiz dyson küresi makineler için şuanda gerçekten yapılabilecek bir şeydi çünkü yeterli kaynağa sahiplerdi ve Proxima centauri gibi etrafını çevirmesi güneşe göre görece kolay olan bir kızıl cüce yıldızın etrafına zaten yerleşmişlerdi
Alpha centauri sistemine akıtılan kaynaklar ve inşa imkânları sayesinde bu proje başarı ile tamamlandı. Sonuçlar ise muazzamdı makineler bir kez daha enerji üretiminde muazzam bir sıçrama yaşamılardı ve bu sıçrama bir öncekinden bile çok ama çok çok daha büyüktü
Proxima cetauri küçük bir kızıl cüce olsa da en nihayetinde bir yıldızdı ve bu yüzden enerjisi çok fazlaydı bunun yanında etrafını güneş panelleri ile kaplamanın daha kolay olması onu bu proje için kusursuz yapan en önemli etkendi
Bölüm 7 ) daha uzağa
Makineler bu gelişmelerden sonra yeni bir gelişim ve yayılma çağında girdiler
Onların yıldızlar arası yayılma gücü, teknolojisi, kaynakları, zekâları ve askeri güçleri günden güne artıyordu
Ayrıca artan enerji ihtiyaçları nedeni ile daha fazla yıldızın etrafına dyson küresi inşa etmiş ve bu yol ile enerji ihtiyaçlarını karşılar hale gelmişlerdi
Ayrıca makineler gittikleri gezegenlerin bazılarında gerçekten de yaşamla hatta hayvan diyebileceğimiz diğer canlılar ile de karşılaştılar
Ve ilginç şekilde bu canlıların hepsi dünyadaki gibi karbon bazlı canlılar değillerdi
Mesela gittikleri yerlerde silisyum gibi diğer maddelerin bazında yaşamlarda buldular
Bu da yaşamın evrende görünenden daha yaygın olduğunu gösteriyordu mesela aralarında demir bazlı iskeletleri olanlar da çıktı kristalize meyve veren bitkiler de
Veya neon soluyan canlılar bile karşılarına çıktı
Ama hala başka akıllı bir medeniyet bulamamışlardı sanki karanlık orman teorisi doğru çıkıyor gibi, ya da nadir dünya hipotezi
Ama hangisi doğru olursa olsun makinelerin başka zeki bir tür ile karşılaşmadıkları tek gerçekti makineler de şu soruyu sordular:
Herkes nerde?
Yani fermi paradoksu bir kez daha gündeme gelmişti.
İnsanlıktan kalma bu kadim soru gerçekten önemli olmakla birlikte bir o kadar yanıtlanması zordu bu yüzden makineler bu soruyu cevaplamak için yine bu soruya cevap bulmak için insanlıktan kalan kadim bir denklem olan drake denklemi ile bu soruya cevap aramaya karar verdiler
Makineler hızlıca bir şekilde drake denklemini kullanarak art arda hesaplamalar yaptı ve bu hesaplamaların ortalamasını aldılar sonuçlar ise oldukça ilginçti
Makinelerin hesaplamalarına göre samanyolu galaksisinde iletişim kurulabilir 400 civarında akıllı tür ve uygarlık bulunmaktaydı
Ama ilginç şekilde bu türlerden hiçbiri makinelerin karşısına çıkmamıştı bu da makinelerin aklına karanlık orman teorisini getirdi
Drake denklemi
Makineler bu hesaplamadan sonra uzay kâşiflerinin sayısını ve görev sıklıklarını arttırdı
Aynı zamanda savaş makinelerini de daha güçlü silahlarda donattılar ve sayılarını arttırdılar, onları daha yüksek bir teknoloji ile ürettiler
Bir gün makineler galaksimiz içinde insanların daha önce fark edemediği bir gezegen keşfettiler oraya hemen bir uzay kâşifi gönderip sonuç beklediler.
Sonuçlar ise daha önce karşılaşılmamış ve hiç beklenmedik şekilde şok ediciydi
Bu gezegende yaşam vardı ama daha önce insanların tespit edemediği bir elementin bazındaydı
Gezegen dünyadan %10 daha büyüktü ama muazzam bir yer çekimi vardı ve gezegen oldukça radyoaktifti bunun nedeni radyoaktif madenlerin bu gezegende bolca bulunmasıydı ve gezegende içine radyasyon karışmış halde bolca H2O2 vardı ve dünyadaki yaşamı besleyen su gibi buradaki yaşamı besliyordu
Bu gezegendeki yaşam ise dünyadakinden bambaşka şekilde filizlenmişti öyle ki bu gezegendeki yaşam gezegenin yüksek yer çekimi yüzünden oldukça ufak boyutlardaydı
Öyle ki gezegende yaşayan en büyük türün uzunluğu 1 metreydi ve ağaç sayılabilecek bitkiler hiç yoktu bunun yerine gezegendeki bitki örtüsü genel olarak çimen tarzı bitkiler tarafından ele geçirilmişti ve bu bitkiler güneş ışığı ile değil radyasyon ile fotosentez yapıyorlardı ve ilginç şekilde gezegende bir radyasyon döngüsü vardı
Bu radyasyon sadece bitkiler değil hayvanlar için de önemliydi öyle ki nasıl dünyadaki hayvanlar için vücuda demir almak veya vitamin almak nasıl önemli ise buradaki hayvanlar için de radyasyon o şekilde önemliydi
Ayrıca gezegendeki canlılar dünyadakinden bambaşka bir şekilde görünmekteydi
Bitkiler dâhil tüm canlıların derileri kasları ve kemikleri şeffaftı ve kendi türleri ile diğer türleri şeffaf olmayan iç organlarını görerek ayırt ediyorlardı
Tüm bu şeyler zaten bu gezegeni nadir ve özel yapsa bile bu özel olma durumu adeta katlayan bir durum da vardı bu gezegende makineler ilk defa bir medeniyetin izlerine rastlamışlardı
Bu şok edici haber tüm makine medeniyetini bir anda sarstı ve hemen ilk temas için hazırlıklara başlandı
Bölüm 8) ilk temas
İnsanoğlu var olduğu süre boyunca hep merak etmişti. Yıldızların arasında kendisinden başka bir medeniyet var mıydı? İnsanlık var olduğu süre boyunca bu soruya bir cevap aramış ama bulamamış buna da "fermi paradoksu" demişti
Her ne kadar dünya dışı akıllı bir tür ile temas kurmak insanlığın erişemediği bir şans olsa da bu temas insanlığın torunları ve çocukları olan makineler için artık mümkündü.
Fermi paradoksu artık çözülmüştü
Uzayda başka bir medeniyet gerçekten de bulunmuştu
Ama bu medeniyetin bireyleri hiç de insanlığın popüler kültüründeki, film ve dizilerindeki uzaylılara hiç benzemiyordu. Hatta hümanoid yani insansı bile görünmüyorlardı
Yaklaşık olarak 30-40 santim arasında bir boyuta sahiplerdi
Bu gezegendeki diğer tüm canlılar gibi kasları ve kemikleri şeffaftı ama iç organları değildi.
Tek bir gövdeleri vardı ama gövdeleri insanlarınkinden daha farklıydı
Geniş bir açıyı görebilmek için 3 göze sahiplerdi ve gözlerinin hemen altında ağızları vardı ve kafaları yoktu bedenlerinin %80 i gövdeydi
Burunları yoktu ve onun yerine koku reseptörlerinin olduğu bir topluluk ağızlarının hemen üstünde duruyordu
Ağızlarının altında göğüsleri ve köprücük kemikleri arası sayabileceğimiz bir yerde kol ve el benzeri yapılara sahiplerdi
Bunun yanında da bacakları yoktu. Onun yerine onlarca ufak bacakçığa sahiplerdi
Buna rağmen kendi atmosferleri için hızlı sayılabilecek canlılardı
Ayrıca bu medeniyet popüler kültürde görmeye alışık olunan medeniyetler gibi yıldızlar arası yolculuk yapabilen ve muazzam teknolojiler kullanan bir medeniyet değildi. Teknolojileri insanlığın sanayi devrimi sırasında sahip olduğu teknolojiye eşitti ve kendi sanayi devirlerini yaşıyorlardı.
Ayrıca bu ırk makinelerin kendi ataları saydığı insanlar kadar da zeki bir ırktı
İlk temas çabası ise makinelerden geldi
Makineler 3 iletişimci, 1 duygu droidi 1 düşünce droidi ve 1 tamirci olmak üzere 6 kişilik bir ilk temas ekibini gezegene gönderdi.
Makineler gezegene küçük bir uzay gemisi kullanarak iniş yaptılar. İniş yaptıkları yer bu ırkın kurduğu bir şehrin hemen yanıydı
Tatbikî bu ırktan da cevap gecikmedi. Bir ilk temas ekibi kurdular ve tüm ihtimallere karşı bir askeri güvenlik birimi kurdular ve makinelerle ilk temasa geçtiler
İlk başta iki taraf da birbirini anlayamadı
Ama bundan birkaç saat sonra biraz mantık ve az buçuk akıl yürütme ile iki taraf da birbirlerini anlamaya başladı. Bu yeni ırk makinelerin işgal veya benzeri bir sebep için gelmediğini duyunca rahatlamışlardı ve teması mesafeli de olsa sürdürmeye karar verdiler. Bunun yanında anlaşabilmek için makineler bu ırkın konuştuğu dili de öğrendiler
Temaslar sürerken bu ırk hakkında ilginç şeyler öğrenildi
Gerçekten ilginç ve bir o kadar da tuhaf bir tarihleri vardı ve tarihlerinde öyle büyük bir kırılma anı öyle büyük bir olay vardı ki kendilerine "üstün azınlık" ismini vermelerini sağlamıştı
Üstün azınlık ırkı gerçekten de ilgi çekici ve bir o kadar da farklı bir türdü
Kültürleri ve mutfakları gerçekten galakside ve evrende eşi benzeri görülmeyecek türde ilginçti
Mesela bizim için son derece ölümcül olan uranyumu vitamin olarak ve ilaç yapımında kullanıyor ve içinde cıva bulunan içecekleri bile vardı.
Bunun yanında bu ırk için çok değerli bir şey daha vardı. Plütonyum.
Çok nadir bulunması ve aşırı radyoaktif doğası nedeni ile bu ırk için çok kıymetliydi
Öyle ki insanlar için altın ve elmas ne ise bu ırk için de uranyum ve plütonyum oydu
Bunun yanında radyasyon kendilerine iyi geldiği için bu madenler onlara bir nevi şifa etkisi de veriyordu. Yanı bu ırk için radyoaktif metaller yalnızca değerli değildi aynı zamanda da şifalıydı. Zaten bu madenlerin onlar için bu kadar önemli ve değerli olma nedeni de buydu
Tüm bu ilginç olguları ile üstün azınlık evrendeki türlerin ne denli birbirinden farklı ve bambaşka olabileceğinin büyük bir göstergesiydi
Üstün azınlık
Üstün azınlık aslında görünenden daha fazlasını tarihlerinde saklıyorlardı.
Öyle ki bu tarihi olay kendilerine üstün azınlık demelerine sebep olan ve türlerini adeta bir karanlık çağa ve 2. Yükseliş çağına sokan şeyi de içinde barındırıyordu o olay ise şuydu:
Üstün azınlık böyle olmadan önce aslında kendilerine estranlar diyen bir ırktı
Bir yükseliş dönemine girmiş ve kendi medeniyetlerinin sanayi devrimini başlatmışlardı bu sırada bilim ve teknoloji de gelişiyordu
Tam da bu sırada özel bir deney yapılmaya karar verildi. Bir tür kalıtım deneyi
Bu deneye göre nesiller boyu sürecek bir süper proje ile ırkın içinde ortalamadan daha zeki ve fiziksel olarak ırkın kalanından çok daha iyi durumda olan bir azınlık yaratılıp ırkı yönetmesi sağlanacaktı ve bu azınlığa da yöneticiler denecekti
Proje için türün en zeki ve fiziksel olarak en iyi bireyleri toplandı ve çocuk yapmaları sağlandı. Bu durum onların çocuklar için de tekrarlandı ve onların bu özelliklerini etkileyecek beslenme veya spor gibi aktivitelere de dikkat edildi
Ve yaklaşık olarak 12 nesil sonra bu üstün bireyler hazırdı ırkın başına geçecek ve bu üstünlükleri ile türü daha iyi yönetip daha iyi bir gelecek yaratacaklardı.
Ama bu işin sonu hiç de beklendiği gibi olmadı bu üstün kişiler sırf sürüyü gütmesi için yaratılmış ve buna zorlanan çobanlar olduklarını anladılar ve kendilerine "üstün azınlık" isimli bir cephe oluşturup tür içi bir iç savaş başlattılar
Bunun nedeni ise kendilerine yapılanı karanlık ve tarihten silinmesi gereken kötü bir deney, ırkçı ve soykırımcı bir şey olarak görmeleriydi
Kısa sürede erişebildikleri silahlar ile türlerinin kalanını yok ettiler ve artık kendilerine estranlar demeyi bıraktılar. Onlar artık üstün azınlıktı
Ama bu tür içi iç savaş üstün azınlığı orta çağ seviyesine kadar geriletmişti
Ama bunu da yüksek zekâları ve güçlü fiziksel yetileri ile aşan üstün azınlık yeniden yükselişe geçti. İşte tam da bu sırada makineler onları bulmuştu
Makineler ve üstün azınlık arasında bir bilgi ve teknoloji alış verişi oldu ve zamanla ticaret yapmaya başladılar. Makineler üstün azınlıktan onların yıldız sisteminde kaynak çıkarma izni alıyor ve karşılığında kendi muazzam teknolojilerinin bir kısmını onlarla paylaşıyorlardı
Makineler ile olan etkileşimleri sayesinde hızlı bir şekilde tekrar eski dönemlerine dönen üstün azınlık artık makinelerin bir numaralı dostu ve müttefiki konumundaydı.
Ayrıca üstün azınlık artık yavaş yavaş kendi sistemleri içerisinde yayılmaya başlamıştı ve artık kardashev ölçeğinde tip 2 bir medeniyet olmaya hazırlanıyordu bunu gören makineler ise onlara saygı duymayı ve onların sistemlerine ticaret hariç müdahale etmeyi bırakmayı seçti. Hatta bu tip 2 medeniyete geçiş süreçlerinde onlara yardım bile ettiler
Makineler bunun yanında üstün azınlığın kendi yıldızları etrafına bir dyson küresi inşa etmelerine ve daha pek çok projelerine yardım etti
Ama bu dostluğun yanında makinelerin bulduğu tek tür artık üstün azınlık değildi
Bunun yanında daha pek çok tür ile daha karşılaştılar
Bölüm 9 ) yeni temaslar
Makineler git gide daha fazla medeniyet ve akıllı yaşam ile karşılaştı
Bunlar hiçbir şekilde hümanoid yani insansı canlılar değillerdi ve görünümleri ise birbirlerinden farklı ve çeşitliydi
Bunun yanında evrimsel süreçleri ve tarihleri kendi ana gezegenlerine göre farklılık gösteriyor ve oldukça çeşitli şekillerde olmuştu
Bu medeniyetlerden örnek verecek olursak…
Atlanta medeniyeti
Atlanta medeniyeti kardashev ölçeğinde tip 1 den tip 2 ye geçme aşamasında olan bir medeniyetti. Makineler bu sırada onların yaşadığı sisteme geldiler ve Atlanta medeniyeti ile karşılaştılar onları insanlığın mitlerindeki Atlantis medeniyetine benzettikleri için onların ana gezegenine Atlantis medeniyetlerine ise Atlanta ismini verdiler.
Atlanta medeniyetinin ana gezegeni dünya ile %99 benzer şartlara sahip %90 ı sularla kaplı bir okyanus dünyası ve süper dünya olma özelliklerini taşıyordu ve içinde dünyadaki gibi karbon bazlı yaşam vardı.
Bunun yanında Atlanta medeniyetinin sakinleri kara canlıları değildi. Uzun dillere sahip ve bu dili kol olarak kullanan ve su dışında yaşayabilmek için özel giysiler giyen ve görünüşleri somon ile kedi balığının bir tür karışımı gibi duran akıllı bir balık türüydü.
Muazzam bir zekâya sahiplerdi ve birbirleri aralarında tıpkı dünyadaki balinaların anlaştığına benzer şekilde bir sistem ile gelişen bir dil ile anlaşıyorlardı.
Bunun yanında bu tür medeniyet kurmadan önceki geçmişlerini yüksek doğruluk ile tahmin etmeyi ve bilmeyi de başarmıştı. Bunu da tarihlerinin bir parçası ve en erken dönemi olarak kabul ediyorlardı
Bunun yanında da kendi dillerinde kendilerine ve medeniyetlerine verdikleri ismin hiçbir insan dilinde tam bir karşılığı yoktu.
Ama kendilerine verdikleri ismin anlamının insan dilindeki en yakın anlamı "zeki tür, gelişmiş tür" kelimeleriydi
Ayrıca Atlantalılar makineler ile karşılıklı olarak kendi tarihlerinin bilgisini paylaşmayı kabul ettiler tarihler ise şöyleydi:
Atlantalılar aslında her şeyden önce uzun dilleri olan ve bu uzun dillerini yem olarak kullanıp diğer av balıklarını avlayan avcı bir balık türüydü
Ama bir besin kıtlığı onların avı olan türlerin soyunu tüketti.
Bu yüzden Atlantalıların ataları düzenlerinden oldular ve yeni bir düzene geçtiler
Bu yeni düzen ise yeni bir avcılıktı. Gezegeni saran kitlesel besin kıtlığı yüzünden normalde avlamadıkları canlıları avlamaya başladılar. Bu süreçte beyinleri büyüdü. Bir insandan kat ve kat daha zeki halde geldiler
Bu yüksek zekâları onların su altında kurulacak olan medeniyeti için en büyük adım ve atılım olacaktı
Atlantalıların ataları ilk defa alet kullanmayı bu beyinleri sayesinde akıl ettiler. Ölü ve deniz tabanındaki diğer büyük balıkların kemiklerini alıp özel şekilde sivri olacakları şekilde kırarak ilk defa alet kullanmaya başladılar
Bu balık kılçığı ile yaptıkları mızraklar onlara yeni bir çağın kapılarını açtı. Bu mızraklar ve gelişen beyinleri sayesinde uyguladıkları stratejiler ile avlarının başarı oranları tavan yapmıştı
Ama bu eti pişirecek ateşleri yoktu. Suyun altında ateş yanmadığı için bir alternatif lazımdı ve o alternatifi de tesadüf eseri buldular. Bu ateş alternatifi bir çeşit küftü
Atlantalıların gezegenlerinde, denizde yaşayan bir küf bakterisi vardı ve bu küf bakterisi de Atlantalıların türü için zaten hali hazırda yararlıydı
Bunun yanında bu bakterinin olduğu noktalarda avladıkları şeylerin küflendiğini ve küf sayesinde daha besleyici hale geldiğini gören Atlantalıların ataları
Bunu kasıtlı olarak yapmaya başladılar ve bu yolla yemeklerini bir nevi "pişirdiler" aslında yaptıkları şey bir nevi küflü peyniri küflendirmek olarak değerlendirilebilirdi
Bunun yanında yerleşik hayata da geçmeye başladılar. Bu küflendirebilecekleri bölgeleri ve sıcak gayzerlerin yakınlarını buna uygun buldular. Bu sayede gayzerin yanındaki sıcak su ile yemeği haşlamış ve bunun da yanında haşlananı küflendirip besin değerini en yüksek seviyeye çektiler
Evlerini yapmak için ise yumuşak taşların ve devasa kayaların içlerini gezegenlerinin okyanusları altında ciddi miktarlarda bulunan zımpara taşları ile oydular
Bunun yanında işlerine yarayacak bazı diğer türleri evcilleştirdiler
Ve bu sayede Atlanta medeniyetini kurdular ama en büyük sınavları bu değildi
Atlanta medeniyetinin en büyük sınavı ise yerleşik hayattan sonrasıydı. Maden çağı. Zaten hali hazırda taş aletler yapıp kullanabiliyor ve kılçıkları çubuk ve sopa yerine kullanıyor olsalar da daha henüz maden işleyemiyorlardı ve maden işlemek onlar için İmkânsız denecek kadar zordu
Bunun nedeni suda yaşayan bir tür olmalarıydı. Suda ateş yakamayacakları için madenleri de eritemezlerdi
Ama bunun da çözümünü buldular. Cevap yine zımpara taşlarıydı
Zımpara taşları ile uzun süreler alan şekilde de olsa maden çıkarttılar ve bu ham maddeyi yine zımpara taşı ile şekillendirdiler.
Maden zımpara taşı ile aşındırılarak çıkarılıyor de işleme alanına getiriliyordu
Bundan sonra yapılacak alete göre, örneğin bir kazma olacak ise bir kazma ucu şekline getiriliyor ve kazma yapmak için kullanılıyordu
Bu andan sonra zaten kültürlerinde önemli yer taşıyan zımpara taşları onlar için iyice önemli hale gelmişti zımpara ustalığı halk arasında oldukça itibarlı bir meslekti
Bundan sonra ise yeni bir çağa girdiler. Pek çok alanda çok yönlü gelişim gösterdiler
Taş tabletler, yazı, bir çeşit zıpkın da dâhil olmak üzere pek çok şey buldular öyle ki Atlantalılar bu döneme "yenilikler çağı" ismini vermişlerdi
Atlanta medeniyeti yenilikler çağında çok yönlü şekilde gelişmiş olsalar da en çok geliştikleri konular mimari ve tıp alanlarıydı
Bu alanlarda gelişmiş olmaları zamanlı gelince adeta hayatlarını kurtaracaktı
Atlanta medeniyeti kendi yaşadıkları gezegenin sularının ciddi bir kısmını kolonileştirdi ve bu süreçte bir şey fark etti. Artık daha fazla gelişemiyorlardı
Su altında yapabileceği her şeyi yapmıştı ama Atlantalılar bir duraklama devrine girmek yerine zekâlarını kullanıp çözüm üretmeye odaklandılar.
Ve akıllarına bir fikir geldi bu fikir ise gezegenlerindeki kara alanını kolonileştirmekti çünkü denizde yapılamayan bazı şeylerin karada yapılabileceğini umuyorlardı.
Ama karada yaşayamıyor olmaları da buna bir engeldi ama Atlantalılar buna da bir çözüm bulmayı başarmışlardı.
Karada yaşamalarını sağlayacak bir çeşit kıyafet üretmek
Bu kıyafeti üretmek için büyük bir balık türünün midesini kullandılar.
Mideyi bir çeşit kıyafet olacak şekilde tekrar diktiler ve bir kısmını çıkarıp yerine giyen kişinin önünü görebilmesini sağlamak için şeffaf bir doku diktiler. Birkaç dikiş işlemi daha yaptılar ve ön yüzgeçleri ile tıpkı kayak çubuğu gibi kullanabilecekleri şekilde uzun kemikleri giysiye entegre ettiler ge giysinin arkasına da 2 tane tekerlek yapıştırdılar ve dikişlerin su sızdırmaması için dikişleri bir çeşit mukusla kapladılar
Bunun yanında giysiye kol işlevi görecek 2 tane parça da eklediler bu parçayı kullanacak kişinin dilinin bir kısmı dikine şekilde kesilecek ve bu parçayı bu şekilde kullanacaktı
Ve nihayet günü geldiğinde bu giysi sayesinde karada yaşamayı başardılar ve bu giysiyi seri üretime geçirdiler
Başlangıçta sadece karadan malzeme toplama ve malzemeyi denize götürmek olan bu işlem bundan birkaç yıl sonra yeni bir işlev kazandı. Kara kolonizasyonu
Atlanta ırkı karayı kolonize etmeye karar verdiler bu süreçte ise kendilerinin yaşayabileceği büyük koloniler tasarladılar. Suyun buharlaşmadığı veya başka yerlere akmadığı kara ile koloni arasında geçiş yapılabilen bu sistem Atlanta medeniyeti için bir dönüm noktasıydı
Atlantalılar büyük çukurlar kazdılar ve çukurları su sızmaz hale getirdiler. Makara sistemleri ve kovalar ile kolonilere su taşıdılar bunun yanında onu güneşten korumak için örttüler ve ışık kaynağı olarak biyolümünesans bitkileri kolonilerde kullandılar
Bunun yanında koloni ile kara arasında gidiş geliş için özel noktalar kurdular
Ayrıca kendilerini korumak için bu zıpkınlarının kara versiyonlarını ürettiler ve karadaki avcılardan da bu şekilde korundular
Bu andan sonra tıpkı insanlık tarihinde Avrupalıların Afrika ve yenidünyayı sömürmesi gibi Atlanta medeniyeti de karayı sömürmeye başladı
Fakat sömürülen şey ne karanın canlıları ne de yeraltı kaynaklarıydı karanın imkânları sömürülüyordu su altında yapılamayan şeyler karada yapılabiliyordu.
Ateş, metal işleme, buharlı makineler ve sanayi, karada yapılabilen ama su altında yapılamayan diğer her şey… Aslında sömürülen buydu
Atlanta medeniyeti bu imkân sömürme durumundan sonra ikinci bir yenilikler çağına girdi ve hızla teknolojisini geliştirdi bundan sonra kardashev ölçeğinde hızla tip1 medeniyet oldular ve tip 2 olmaya yaklaştılar. Tip 2 ye geçiş aşamasında ise makineler tarafından bulundular
Kepler medeniyeti
Makineler aslında insanlıktan kalan bazı projeleri tekrar başlatmışlardı bu projelerden biri de uzayı gözlemlemek amacı ile oluşturulan kepler projesiydi. Ama bu sefer kepler projesine uzay kâşifleri de dâhildi. Bu proje kapsamında gittikleri bir yıldız sisteminde oldukça zeki, gelişmiş ve kadim bir uygarlık buldular ve kepler programı ile buldukları için onlara kepler medeniyeti dediler
Kepler medeniyeti aslında oldukça barışçıldı ve sakin bir türdü.
Yaklaşık olarak 50 milyon yıllık bir uygarlıkları vardı ve kendi yıldız sistemlerinde başka yıldız sistemlerine yayılma ihtiyacı hissetmeden sürdürülebilir bir sistem ile yaşıyorlardı ve çok gelişmişlerdi
Başka yıldızlara yayılmamayı ve tip 2 bir medeniyet olarak kalmayı kendileri tercih etmiş olsa da kardashev ölçeğinde tip 3 bir medeniyet ile karşılaştırılabilecek düzeyde bilgi birikimine, zekâya ve teknolojiye sahiplerdi
Gözle görülür şekilde kepler medeniyeti Samanyolu galaksisinin açık ara farkla en gelişmiş ve en güçlü medeniyetiydi
Ayrıca Keplerliler mavi renktelerdi 2 sarı renkte gözleri vardı ve boyları 1,20 metre civarıydı. Kol ve elleri vardı ama bacakları yoktu. Ama sırtlarında bir tür uçma kesesi vardı bu kese onların hem havada hareket edebilmesini hem de
Uzay gemilerindeyken hareketlerini kolaylaştırıyordu
Üstelik Keplerliler otçul bir türdü ve bol verim aldıkları bir tarım gezegeni ile yiyecek ihtiyaçlarını karşılıyorlardı
Diğer yıldız sistemlerine gitme imkânına sahip olsalar da buna ihtiyaç duymuyorlardı. Eğer başka sistemlere kaynak toplama için gitmeleri gerekirse de bunun için özel tasarladıkları makineler aracılığı ile otonom olarak kaynak topluyorlardı
Kepler medeniyeti makineleri oldukça hoş ve adeta misafir Per ver şekilde dostça karşıladı ve aslında onları beklediklerini söylediler. Görünüşe göre Kepler medeniyeti samanyolu galaksisinde olan her şeyden haberdardı ama diğer türlere çok da fazla karışmak istemiyorlardı ve kendi sistemlerinde mutluydular
Ayrıca Keplerliler kendi istekleri ile tarihlerini makinelere açtılar onlar da Atlantalılar gibi tarihlerini medeniyet öncesi zamandan itibaren alıyorlardı
Keplerlilerin tarihleri ise şöyleydi
Keplerlilerin ataları otçul canlılardı ve yukarıdaki otlara daha kolay ulaşmak ve avcılardan korunmak için sırtlarında bir uçma kesesi ve kendi doğal avcılarının kendilerini daha zor göreceği şekilde evrilmişlerdi. Ama bizim gözlerimize onların renkleri mavi olarak görünüyordu
Ama buna rağmen onların doğal avcıları onları tamamen yok olmanın eşiğine gelecek bir özellik evrimleştirmişti. Keplerlilerin doğal avcıları artık pençelerini bir mermi gibi atabiliyor ve keplerlilerin sırt keselerini patlatıp onları düşürebiliyorlardı. Keplerlilerin ataları bunun karşısında çaresizdi ama evimlerine eklenecek bir şey onları kurtaracaktı. Zekâ.
Zamanla Keplerlilerin atalarının arasından daha zeki olanlar bu kıyımdan sıyrıldılar. Zaten Keplerlilerin ataları yüksek ağaçlarda uzanamadıkları meyvelere uzanmak için çubuk kullanmak gibi basit alet kullanımını yapıyorlardı. Ama gelişen zekâları ile bunun da ötesine geçtiler ve doğal avcılarından korunmak için bir stratejiye başvurdular
Aralarından gönüllü birisi yere iniyordu ve hemen yanına taş bir mızrak saklıyordu. Keplerlilerin, doğal avcıları da tatbikîde kolay yemek olarak gördükleri yerdeki kişiye yöneliyordu. Ama bu sırada yem olarak kullanılan kişi kendini sakladığı mızrak ile koruyor ve aniden saldırıya geçip avcıyı yaralıyordu bununla eş zamanlı şekilde plan ile bazı Keplerliler havadan iniyor ve avcılarına kendi ellerindeki taş mızrağı saplıyor ve avcıyı orada öldürüyorlardı
Bu strateji Keplerlileri doğal avcılarına karşı korumuştu bunun yanında Keplerliler gelişen zekâları sayesinde taş devrine geçmişlerdi ve zeka avantajlarını kullanarak kendi doğal avcılarından korunuyorlardı ve bir nöbet sistemi ile çalışıyorlardı
Ama bundan da öte Keplerlileri doğal avcılarından koruyan asıl şey ateşti. Karbon bazlı canlılar olmasalar da onlar da oksijen soluyordu ve gezegenlerinde
Ateş yakılabiliyordu. Tıpkı taş devrinde ateşin hayvanları korkutup insanları koruması gibi Keplerlilerin ataları da vahşi hayvanlardan bu şekilde korunmuştu
Ayrıca bir süre sonra yay ve ok teknolojisini geliştiren Keplerlilerin ataları bu yeni silah ile birlikte artık doğrudan kendi doğal avcılarına saldırmaya ve onları uzaktan okla öldürmeye başladılar
Zaten hava keseleri sayesinde uçabiliyorlardı ve bu görüş avantajı ile kendi doğal avcılarını yavaş yavaş bir tehdit olmaktan çıkarmaya da başladılar. Güvenli alanlara yerleştiler. Aynı zamanda hem karada hem de havaya yaşayabildikleri için yerleşime uygun, kendi avcılarından arınmış, mağara ve büyük ağaçların aynı anda olduğu yerleri seçtiler.
Hem baltaları ile ağaç evler yaptılar hem de mağaralarda yaşadılar. Günlük hayatta ise sırtlarındaki keselerini kullanmaya devam ettiler
Bunun yanında geliştiler ve taş devrinde bulunabilecek tüm buluşları gelişen zekâlarının etkisi ile hızla buldular ve bu sayede de kepler medeniyetini kurdular
Bu taş devri sırasında en erken buldukları şeylerden birisi de tarımdı Keplerliler otçul olduğundan yerleşik hayata geçmeleri ile tarımı bulmaları aynı zaman dilimine denk geldi. Mevsimsel tarımla uğraştılar ve mevsime göre ekim yapıp yiyecek ihtiyaçlarını karşıladılar
Bundan sonra gelişmeye başladılar taşları islediler ve yonttular, tekerleği buldular ve kendi kültürlerini geliştirip madencilik yaptılar
Sırtlarındaki uçma kesesi ise hem kültürlerinde önemli bir yer kazandığı hem de medeniyet kurduktan sonra da işlerine yarayan bir organ olduğu için körelmedi.
Ayrıca bacakları olmadığı için tekerlek ile birlikte bir tür hareket levhası icat ettiler
Bu aslında 4 tane tekerleğin bir levhaya monte edilmesi ile üretilen ve Keplerlilerin bacakları olmadığı için karadaki hareket kabiliyetlerini arttırıyordu bu levha bir kayak gibi 2 tane çubuk ile kullanılıyordu ve bir kayak gibi yönlendiriliyordu
Bundan sonra Keplerliler gelişmeye sorunsuzca devam ettiler. Sürdürülebilir ve mantıklı, bilimsel bir sistem benimsediler ve kurdular
Üstelik bunu yaparken barışçıl doğalarını da korudular
Gelişmeye devam ettikçe daha da zekileştiler ve sürdürülebilir sistemlerini de geliştirip daha iyi hale getirdiler
Uzay çağına geldiklerinde ise bir tıkanma yaşadılar
Keplerliler Uçma keseleri yüzünden hava araçları yapma konusunda o kadar gelişememişlerdi. Öyle ki uçağı bulmaları aşırı zamanlar aldı. Çünkü uçma kesesi yüzünden buna o kadar da ihtiyaçları yoktu
Bir uzay gemisi ve uzaya çıkmalarını sağlayacak bir şey yapmaları gerekiyordu. Çünkü uçma keseleri onları atmosfer dışına götürmeye yetmiyordu
Bu yüzden on yıllar boyunca bu iş için çalıştılar ve çokça başarısız oldular öyle ki gerçekten uzaya çıkabilen bir roket geliştirmeleri dünya yılı ile 120 yıl kadar sürdü
Ama en sonunda bunu başardılar ve Keplerliler için artık yeni bir çağın kapıları açılıyordu
Kendi kızıl cüceleri etrafında 5 gezegen dönüyordu ve ana gezegenleri hariç 2 tanesinde daha yaşayabilirlerdi onları hızla kolonileştirdiler ve bu kaynak bolluğu sayesinde Keplerliler muazzam bir hızla kardashev ölçeğinde tip 1 medeniyet oldular
Bundan sonra hızlı bir teknolojik yükseliş devrine girdiler. Teknolojileri o kadar hızlı şekilde arttı ki bu devre "teknoloji çağı" ismini verdiler sistemlerindeki diğer gezegenleri kendi ana dünyalarına benzetip oralara yerleştiler ve sürdürülebilir sistemlerini bütün yıldız sistemine entegre ettiler
Öyle ki diğer yıldızlara gitme ve yayılma ihtiyacı hissetmediler ve kendi içlerinde sürdürülebilir şekilde gelişip durdular ve yıldızlarından gelen enerjiyi toplayan bir kafesi onun etrafına inşa ettiler ve enerji ihtiyaçlarını bu şekilde karşıladılar
Eğer mecbur kalıp diğer sistemlere gitmek zorunda kaldıysalar da bunu otonom, yıldızlar arası yolculuk yapabilen ve doğrudan kendilerine bağlı makineler ile yaptılar ve günün birinde öyle bir noktaya geldiler ki kendi sistemlerinde rahatlarına bakarken galaksideki her şeyden haberdar olacak hale geldiler
Bu mutlak barış ve huzur döneminde de teknolojilerini geliştirmeye devam ettiler
Keplerliler bu süreçte çok geliştiler öyle ki iq puanları on binler ile ancak ölçülebilir hale geldiler
Teknolojileri bilinen insan bilim kurgusunun bile ötesindeydi
Gelişmişlikleri ise sadece kendilerinin tasvir edebileceği kadar fazlaydı
Bu durumda altın barış çağlarını yaşayan Keplerliler bu durumda 50 milyon yıl boyunca kaldılar ama 50 milyon yıl sonra ilk defa bir dış müdahale ile karşılaştılar
Bu müdahale kepler uzay programı kapsamında kendilerini bulan makine medeniyeti, kendilerine verdikleri isimle insan makinelerinden başkaları değildi
Avcı halk
Makineler aslında avcı halk ile oldukça ilginç şekilde karşılaşmıştı
Bir makine maden yük gemisinin yol bulma sistemi bozulmuş ve yanlış yere gitmişti
Ve bir anda radarda pek çok beklenmedik uzay gemisi görünmeye başlamıştı
Gemilerden bir mesaj gelmişti mesaj "neden buradasınız" "neden topraklarımıza girdiniz" gibi mesajlardı ve oldukça saldırgan, tehditkârdı
Yük gemisindeki makineler ise karşı mesaj olarak bir işgale gelmediklerini ve kayıp bir yük gemisi olduklarını söyledi ama beklenmeyen uzay gemileri kanıt istedi ve makineler mecburen uzay gemisi ile ilgili her şeyi anlattılar
Bu gizemli gemiler mesajdan memnun kalmış gibilerdi ve bir karşı mesaj gönderdiler. Mesajda bu seferlik bu yanlış anlaşılmayı affettiklerini ama bir dahaki sefere böyle sonuçlanmayacağını söyleyen bir mesajdı bu
Daha sonra makine yük gemisi olayı ve olayın olduğu yeri rapor etti.
Olay dünya gezegeninden 18000 ışık yılı uzakta yaşanmıştı
Daha sonra makineler bu ırka bir iletişim sinyali gönderdiler. Sinyal oldukça barışçıldı ve sadece makineler diplomasi istediklerini söylüyorlardı.
Buldukları bu yeni ırk olumlu sonuç vermişti. Sonuçta makineler gibi onlar da karşı tarafın ne olduğunu bilmediği için "ya bizden güçlü ise" düşüncesi ile hazırlandı ve bu barış ve diplomasi isteğini bir şekilde kabul etti. Makineler
Avcı halk ismini verecekleri bu yeni tür ile böyle tanışmış oldular
Avcı halk: oldukça savaşçı bir kök ve kültüre sahip hümaoid görünmekten çok uzak ve oldukça güçlü bir ırktı. Kendileri savaşçı kültürleri ve galaksinin en güçlülerinden birisi olan orduları ile öne çıkıyordu ayrıca Avcı halk tamamen etçil canlılardı ve ot yemiyorlardı üstelik kendileri kardashev ölçeğinde tip 2 bir medeniyete sahip samanyolunun en güçlüleri arasına giren bir türdü
Bunun yanında Avcı halk saman yolundaki pek çok türü yok etmişti. Kültürlerinden gelen nedenlerden ötürü dost ve düşmanları oldukça keskindi. Bu durum savaşçı doğaları ile de birleşince geçmişlerinde 50 civarı akıllı medeniyeti yok etmelerini oldukça iyi şekilde açıklıyordu
Avcı halk dış görünüş olarak hiç insana benzemiyordu
Boyları 4 metre civarındaydı, bir eklem ile ortadan 2 ye bölünmüş ve uzun ince
Bir alt bedene sahiplerdi ve oradan da 4 bacakları çıkıyordu yatay alt bedenlerinin bir ucundan dikey şekilde insansı olmaya çok uzak gövdeleri çıkıyordu gövdelerinden de 2 adet kol çıkıyordu. Ellerindeki parmaklar oldukça farlıydı ve hem bir parmak hem de bir pençe işlevine sahiplerdi
Bunun yanında yüzleri de oldukça böceksiydi ve dünyadaki hamam böceği ile peygamberdevesinin yüzlerinin bir karışımını andırıyordu
Ayrıca kendileri iç değil dış iskelete sahiplerdi. Tıpkı dünyadaki yengeçler gibi
Dış görünüşleri bir böcek ile dış iskelete sahip bir kabuklu hayvanın karışımını andırıyordu
Bunun yanında hayvanlıktan kalan ama körelmemiş olan 2 tane özellikleri vardı. Bunlar zehirli tükürükleri ve özel çığlıklarıydı
Bu tür evrimsel olarak kusursuz avcılar olarak yaratılması ve savaşçı kültürleri yüzünden makineler tarafından kendilerine avcı halk ismi bahşedildi.
Gerçi bu ismi sonuna kadar hak ediyorlardı av ve çiftlik gezegenlerinde avlamak için kasıtlı olarak bırakılan hayvanları avlıyor ve öyle yemek buluyorlardı. Hatta bu onların kültüründe saygıdeğer bir meslekti
Bunun yanında avcı halk bulduğu tüm medeniyetlere saldırmıyordu. Sadece dost ve düşmanları çok keskin şekilde belli olduğu için öyle görünüyordu
Hatta inanması zor olsa da müttefik ve dost oldukları başka akıllı türler de vardı
Avcı halk makineleri düşman yerine dost olarak gördü. Çünkü makineler kendilerine karşı herhangi bir işgal girişiminde bulunmamış ya da onları bu konuda tetikleyecek bir şey yapmamışlardı bunun yanında makineler kendilerini kandırmamış ve gerçekten dost olarak geldiklerini de kanıtlamış ve göstermişlerdi ve avcı halk yeni bir dosta hayır demezdi
Ayrıca makineler avcı halkı tanıdıkça bir şeyi fark ettiler. Bu tür karanlık orman teorisini şiddetle savunuyor ve benimsiyordu.
Bu yüzden avcı halk kendilerini dost gördükleri medeniyetler haricindeki diğer tüm medeniyetlere gizliyor ve onlarla bir çatışma ihtimaline karşı hep hazırlanıyorlardı. Savaşçı doğaları ile de bu birleşince ortaya çıkan şey belliydi
Bunun yanında avcı halk bir kültür paylaşım anlaşması ile makineler ile karşılıklı kültür alışverişine girdi makineler bu yola avcı halkın tarihini öğrendiler avcı halkın tarihi ise şöyleydi
Her şeyden önce avcı halkın ataları besin zincirinde yüksekte olan ama tepede olmayan bir avcı türüydü. Avladıkları canlıların yanında kendilerini avlayan doğal bir avcıları da mevcuttu
Ama gezegendeki evrim onların aleyhine işliyordu. Artık avcıları daha güçlü ve avları da daha hızlıydı bu tür için yolun sonu yakındı
Avcıların birbirinden bağımsız yaşayan ataları bu konuda farklı farklı şeyler evrimleştirdiler. Neredeyse hepsi yok oldu ama bu evrim sürecinde zekâ geliştirenler hayatta kalmayı başardılar
Zekâ geliştirenler beklenmedik şekilde daha üstündü, zekâları ile taktikler yapıp hem avlarını tekrar yakalamaya hem de avcılarından daha iyi kaçmaya başladılar ve hayatta kalmada öne geçtiler
Daha sonra ise taş devrine geçtiler. Taş mızraklar ve yaylar yaptılar
Hali hazırda zehirli tükürüğe ve pençelere sahip olsalar da bu silahlar belirli konularda onlara pençe ve tükürükten daha fazla avantaj verdiği için bu silahları kullanmaya ve doğal silahlarını yedek olarak kullanmaya karar verdiler
Türleri etçil olduğu için bitki temelli şeyleri yiyemezlerdi o yüzden avcılığa devam ettiler. Ta ki yerleşik hayata kadar
Aslında yerleşik hayat onlar için vahşi hayvanları evcilleştirme ile başladı
Eti bol ve daha uysal avlarını evcilleştirdikleri zaman onları otlatmaya başladılar ve onlar için çitler inşa ettiler ve mağaralarda sakladılar. Bu sayede avcı halk çobanlık ve hayvancılığı buldular.
Bunun yanında yerleşik hayat ile evler yapmaya başladılar evleri ise kendi gezegenlerindeki topraktan ve bazı uzun otların karışımı olan bir çeşit kerpiç
İle yapılıyordu. Ve yerleşik hayat ile birlikte tarım da geldi
Kendileri etçil bir tür olmalarına rağmen tarım yapıyorlardı çünkü ekinler onlar için değildi. Yetiştirdikleri hayvanlar içindi
Bunun yanında avcı halkın kültürü de bu sırada doğmaya başladı zaten oldukça vahşi ve avcı bir türden geldikleri için bu durum onlar için vazgeçilmezdi
Kültürleri kendilerinden beklenen gibi savaşçı bir kültürdü ve uçları oldukça keskindi mesela askerlik ve benzeri işler kültürel olarak kutsal denecek kadar değer görürdü veya dost ve düşman ayrımlarının oldukça keskin olması ve bu konuda arkadan iş çevirmeye müsaade vermeyen yanlar da kültürlerinde mevcuttu
Ayrıca kültürlerindeki savaşçılığın en güzel örneği hala daha korudukları bir tür "arena" geleneği idi
Bu geleneğin 2 farklı yönü vardı birisi esir arenaları diğeri savaşçı arenaları
Savaşçı arenaları daha önceden belirlenmiş şekilde dövüşen 2 kişinin savaşı ile belli oluyordu ve pek çok alt dala ayrılıyordu. Güreş benzeri sporlardan dövüş sanatlarına ve karma dövüş sanatlarına kadar pek çok dala ayrılıyordu ve en uç dal ise ölümüne dövüştü. Ama dal ne olursa olsun arena kurallarında hiçbir silah kullanılmazdı ve kullanılması yasaktı. Kullananlara çok ciddi cezalar verilirdi ve eğer ölümüne dövüş ise silah ile hile yapan kişi öldürülürdü
Ama esir arenaları çok daha farklıydı. Esir arenalarında işlerin yürüme şekli şöyleydi
Bir savaşta askerler gelenek olarak katliam yaparlarsa en yetenekli %10 luk kesimi sağ bırakırlar ve esir alıp yanlarında arenalarda dövüştürmek için getirirlerdi. Getirdikleri esirleri iyileştirir ve dövüş günü için zinde olmalarını sağlamaya çalışırlardı dövüş günü ise esir kişi kendisini esir alan asker ile ölümüne dövüşürdü ve eğer rakibini yenerse serbest kalırdı silahsızlık kuralı burada da geçerliydi ayrıca.
Ayrıca arena turnuvaları yılda 1 yapılan özel etkinliklerdi ve kültürün önemli bir bayramıydı
Avcı halk zamanla gelişti ama tek bir şey aynı kaldı. Savaşçı doğaları.
Tarihlerinin her köşesinde ne kadar eskiye gidilirse gidilsin önemli avcı mesleklerine rastlanabiliyordu
Avcılar uzay çağına geçtikten ve yıldızlar arası yolculuğu bulduktan sonra da kültürlerini yaşatmaya devam ettiler. Gittikleri pek çok yerde yaşanan kültür şoku yüzünden pek çok medeniyet ile savaştılar ve onları yok ettiler zaten savaşçı kültür yüzünden güçlü olan ordular ve elit askerleri yıldızlar arasına yayılabilme düzeyindeki bir teknoloji ile birleşince de iyice durdurulmaz bir güç olmuşlardı
Öyle ki saman yolunda büyük bir yıldızlar arası imparatorluk kurdular ve kültürlerini yıldızlar arasına yaydılar
Bu sırada benzersiz kültürleri nedeni ile yaşadıkları kültür şoklarının önemli bir kısmı bir savaş ve karşılaştıkları türü yok etmeleri ile sonuçlanmıştı. Hatta büyük imparatorlukları bu farklı kültürlerinin onlara yaşattığı kültür şoklarının bir yansımasından ibaretti demek yanlış olmazdı
Ama buna rağmen bu kültür şokunu iyi atlatan ve dost olarak gördükleri medeniyetlerde vardı. İşte tesadüfen karşılaştıkları makine medeniyeti de bunlardan birisiydi
İlkeller ve modernler
Makineler sıradaki temaslarını 1 değil 2 medeniyetle birden yaptılar
Bunun nedeni ise bu 2 medeniyetin de ana vatanının aynı gezegen olmasıydı.
1 gezegende 2 akıllı tür ve 2 medeniyet vardı. Makineler bu 2 türü gelişmişliklerine göre ayırdılar ve onlara İlkeller ve Modernler isimlerini verdiler
2 medeniyet arasında her alanda muazzam farklar vardı ama aralarındaki tek ortak nokta ikisinin de tarihlerini makinelere anlatmayı reddetmesiydi
İki tür de makinelere karşı tarafsız şekilde kaldılar ve onlarla minimum düzeyde iletişim kurdular
Bu ikim medeniyete gelecek olursak
Modernler:
Kendileri adlarından da anlaşılabileceği gibi oldukça modern ve gelişmişlerdi. Öyle ki insanlığın mitlerinde bahsi geçen Atlantis ve Mu medeniyetleri ile kıyaslanabilecek düzeydelerdi.
Üstelik Modernler kendi ilkel komşuları ile sorun yaşamamak için gelişmiş teknolojilerini kullanarak gezegenin başlangıç meridyeni boyunca devasa bir duvar örmüşlerdi. Bu duvar gezegeni dikey şekilde ortadan ikiye bölüyor ve modernleri komşularından ayırıyordu
Kendileri duvarın kendi taraflarında oldukça fütüristtik şehirlerde güzel hayatlar yaşıyor ve medeniyetin nimetlerinden akla gelebilecek tüm alanlarda yararlanıp daha da gelişmeyi sürdürüyorlardı
Modernlerin görünüşleri de medeniyetleri gibi gelişmişti. Sırtlarından çıkan 6 kolları vardı ve bunları hem hareket etmek hem de nesneleri kavramak için kullanabiliyorlardı. 2 gözleri arasında burunları ile birleşik olan bir ağıza sahiplerdi ve vücutları genel olarak yumuşak ve esnekti. Yer yer kemik yapılara sahip olsalar da bu yapılar vücutlarında fazlası ile nadirdi ve üstelik gelişmiş teknolojileri sayesinde vücutlarındaki bazı parçaları kasıtlı olarak robot parçaları ile değiştiriyorlar, yani bir tür cyborg olarak yaşıyorlardı ve bu robot parçaların avantajlarını da kullanıyorlardı
İlkeller:
İlkeller komşularının aksine geri kalmış ve adeta taş devrine sıkışmış bir medeniyetti. Halkı bilimi ve gelişmeyi sevmiyor ve yeni icatlara anında karşı çıkıp yok ediyordu. Bu ırk mutlak şekilde yozlaşmıştı ve bunun tek nedeni gücü elinde tutmak isteyenlerin halkı cahil bırakması ve devam eden bir sorgusuz itaat kültürü oluşturmasıydı
Yazıyı bilmiyorlardı, bakırı çıkarmıyorlardı, yazıyı hiç bulmadılar veya kendilerini taş devrinden çıkaracak herhangi bir şey yapamadılar. Bunun tek sebebi gücü elinde tutmak isteyenlerin gücünü kendi çıkarları için kullanması ve gerici düşünce ile ilerlemeyi engellemesiydi, üstelik bununla kalmıyor ve buna halkın dinlerini de alet ediyorlardı. Dini kendi amaçları için kullanıyor ve yeniliklerin önüne geçiyorlardı
Uzun lafın kısası ilkeller galakside, belki de evrende yozlaşmanın bir ırkı ne kadar kötü yollara sürükleyebileceğinin en net örneği idi
Öyle ki modern komşuları hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Gezegeni ortadan ikiye bölen duvarın ardını hiçbir zaman bilemediler ve öğrenme ile gelişme adına olan tüm teşebbüsler birileri tarafından sonuçsuz bırakıldı. Bu ırk böyle kalmaya mahkûmdu, kendi geçmişlerinde yaptıkları büyük hataların cezalarını artık kendi başlarındaki mutlak diktatörler aracılığı ile çekiyorlardı
Bunun yanında kendilerinin görüntüsü olabilecek en ilginç formlardan birisiydi
Kendilerinin yerden yüksekliği yaklaşık olarak 1 metreydi ve 4 bacakları vardı. Bacakları ortadan ikiye diz eklemi ile ayrılmıştı ve oldukça esnekti ve bunun yanında ayakları oldukça iyi kavrama yeteneğine sahipti ancak ayakları ile nesneleri tutmuyorlardı. Bunun için özel olarak evrimleşmiş 2 tane dokunaç ağızlarının yanında konuşlanmıştı ve gövdeleri kıvrılmış bir levhayı andırıyordu.
Ayrıca kendileri daha taş devrini yaşadıkları için mevsimlere göre giyiniyorlardı ve genel olarak hayvancılıkla uğraşıyorlardı
Ama her şeye rağmen bu durumlarından ne zaman kurtulacakları belirsizdi. Medeniyetleri 500000 yıldır hiçbir gelişme gösterememişti ve ne olacağını ancak zaman gösterecekti
Genetik sütunları
Makineler, genetik sütunları ile avcı halk aracılığı ile tanışmıştı. Avcı halk kendileri ile müttefik olan tüm türlerle ortak bir toplantı yapmış ve bu toplantı aracılığı ile makineler genetik sütunları ile tanışmıştı.
Bu akıllı türe isim verirken en gelişmiş oldukları alan olan genetik mühendisliği, biyoteknoloji ve bedenlerinin sütun benzeri şeklinden ötürü onlara genetik sütunlarının ismini uygun görmüşlerdi
Genetik sütunlarının biyoteknoloji alanında bu kadar gelişmiş olması şaşırtıcı değildi. Zira kendileri medeniyet kurmadan önce bile diğer canlıları kendileri için kullanıyor ve öyle yaşıyordu. Böyle yaşayan bir medeniyet için de biyoteknoloji kesinlikle medeniyetlerinin başından beri olmazsa olmazdı ve türlerinin her bir üyesi günlük hayatta kullandıkları hizmetçi canlılara sahipti ve hayatın her alanında onları kullanıyorlardı
Dış görünüşlerine gelecek olursak…
Kendilerinin rengi griydi. Fakat iç organları vücutlarının içi kanlarının rengi yüzünden yeşile boyanmıştı ve bu yeşillik vücutlarında bulunan farklı işlevlere sahip deliklerden görülebiliyordu. Ayrıca kendileri dışarıdan tıpkı bir termit yuvasını andırıyorlardı ve derilerindeki koruyucu katman çok sertti ve dünyayı çok küçük pek çok göz yapısı ile görüyorlardı ve ufak gözenekleri vardı
Normalde hareket edemeyen ve bir yere saplı kalarak yaşayan hayvanlar olsalar da bunu genetik mühendisliği ile aşmış ve aktif olarak hareket etmeyi başarmışlardı. Üstelik bunu yapmak için ellerinde pek çok yöntem vardı ve kendi DNA dizilimlerini istedikleri gibi manipüle edebiliyor ve değiştirebiliyorlardı. Zaman içinde genetik mühendisliği ve biyoteknolojinin mutlak birer ustası haline gelmişlerdi ve bunu akla gelebilecek bütün alanlarda kullanıyorlardı
Ayrıca kendileri makinelere diğerlerinden farklı bir isim veren ilk türdü.
Makineler diğer ırklar tarafından, kendilerine verdikleri "insan makineleri" ismi ile tanınıyorken genetik sütunları onlara "mekanikler" ismini koymuştu.
Bu sayede makine tarihinde bir ilk olarak kendileri başka bir türden isim almıştı
Genetik sütunlarının tarihine gelecek olursak…
Kendileri her şeyden önce, medeniyet kurmadıkları ve zeka kazanmadıkları dönemde yerlerinde hareket edemeyen, kendilerine yiyecek ve su getirmesi için başka hayvanları kullanan sütun şekilli toprağa bağlı bir hayvan türüydü.
Başka hayvanları kendilerine yiyecek ve su getirmek için kullanma şekilleri ise onların zihnini ele geçirmekten geçiyordu.
Vücutlarında, hayvanların yemesi için tekrar büyüyebilen özel kısımlar vardı ve hem etçilleri hem de otçulları çekiyordu bu parçayı yiyen hayvanın içinde besine dönüşmek yerine doğrudan beyne gidip zihnini ele geçiriyordu ve bu ele geçirilmiş hayvanların kontrolü beyinlerine gönderilen emir sinyalleri ile sağlanıyordu.
Genetik sütunlar arasından bu canlıları daha iyi ve zekice kontrol edenler hayatta kaldı ve bu sayede türün zekâsı günden güne arttı.
Bu artan zeka bir süre sonra onları bir medeniyet haline getirdi. Kendileri toprağa bağlı olduğu için medeniyetlerini kurmak için bu kontrol ettikleri canlıları kullandılar. Öyle ki bu yüzden alet kullanımından çok önce hayvancılık ve tarıma geçtiler. Biyoteknolojiyi de ilk defa bu noktada kullanmaya başladılar.
Hep en iyi ve kaliteli bitkiyi hayvanlarına ektiriyor ve o hayvanlardan en güçlü ve iyilerini çiftleştirip daha iyi ve güçlü olanlarını elde ediyorlardı.
Daha sonra akıllarına bu hayvanların farklı işler için kullanabileceği aletler ile ilgili fikirler gelmeye başladı. Hemen bu fikri hayata geçirdiler ve hayvanlarına, onların kullanabileceği aletler yaptırdılar. Bu aletli hayvanları kontrol ederek kendilerine barınaklar, binalar, çiftlikler, okullar ve dini mabetler kurdurdular ve onları gelişme için kullandılar.
Medeniyetleri için bu durum beden ve beyin gibiydi. Kendileri hareket edemedikleri için, kendileri yerine iş yaptırdıkları hayvan bedendi. Kendileri ise medeniyetin bedenini kontrol eden beyindi.
Geliştiler ve maden çağına geçtiler.
Bu çağda ise hayvanları için olmasa bile kendileri için çok önemli 2 şey bulmuşlardı: saksı ve tekerlek
Bunlar onlar için çok önemli icatlardı çünkü kendilerini altına yapışık oldukları toprak ile saksıya koyabilir ve tekerlekli araçlarla hareket ettirebilirlerdi. Öyle de yaptılar. Hayvanlarına yaptırdıkları tekerlekli araçlar ve saksılar ile ilk defa hareket etmeye başladılar hayvanlarının çektiği bu tekerlekli araçlar sayesinde hayatları çok kolaylaşmıştı ve bu sayede yeni bir toplum modelinin temelleri atıldı
Zamanın etkisi ile uygarlıkları gelişti ve yazı ile birlikte ilk olarak bu genetik mühendisliğin kayıtları tutuldu. Hayvanları nesiller boyunca çiftleştirip farklı alanlar için elde ettikleri evcil türler ile ilgili kayıtları vardı. Bunlar kargo, savaş, çiftçilik, günlük hizmetler, kişisel yardımlar, eğitim gibi hayatın akla gelebilecek bütün alanlarında kullanılıyor ve efendilerine yardım ediyorlardı.
Yardımcı hayvanları öldüğü zaman da devlet desteği ile özel yetiştirilmiş yeni bir tanesi kişiye veriliyor ve bir daha onun yanından ayrılmıyordu.
Bunun yanında bu medeniyette tasma kavramı, günümüz dünyasında hayvanı dağlamak gibi anlamalara geliyordu. Hayvanı dağlamak yerine taktıkları tasmalar ile işaretliyorlardı. Herkesin kendine özel bir tasma sembolü vardı ve karışmaması için daha önce yapılmış tüm sembollerin kayıtları tutuluyordu. Ve bu semboller başka birine miras kalabiliyordu
Bunun yanında geliştikçe doğal olarak genetik ve biyoloji hakkında daha da azla şey öğreniyorlardı. Medeniyetlerini kontrol ettikleri hayvanlar aracılığı ile kurdukları için bu en çok ihtiyaçları olan şeydi.
Artık genetiğe ve biyolojiye doğrudan müdahale edebildikleri, DNA ya hükmedebildikleri noktaya gelince işler hızla değişti.
Bu onlar için insanlığın sanayi devrimine geçmesi gibi büyük bir devrimdi.
En çok geliştikleri alanın bu olmasını sonuna kadar kullandılar. Kendilerini herhangi bir araca bağlı olmadan hareket edebilecek hale getirdiler, yardımcı hayvanlarını daha da iyi yaptılar, ekinlerini çok daha hızlı büyüyen ve hızlı hasat edilebilen ve tüm iklimlere uygun hale getirdiler, uzayda topraksız büyüyebilen özel bitkiler ürettiler ve daha pek çok şey yaptılar.
Artık uzaya açılma vakti geldiğinde çözdükleri bu genetik sanatı ile gezegenleri ve yıldız sistemlerini yaşamın 40 tonu ile adeta bir ressam edası ile boyadılar. Yıldızlar arasında adeta bir ressamın tablosu gibi olan dünyalar inşa ettiler.
Bununla birlikte yepyeni türlerle temas kurdular mesela avcı halkla daha sonra da makineler ile temas kurdular.
Bölüm 10) samanyolu medeniyetler teşkilatı
Makineler bunlar ve bunlar gibi pek çok medeniyet ile karşılaşmış ve onlarla temasta bulunmuşlardı. Bazıları ile dost bazıları ile de düşman olmuşlardı
Ama bir şey eksikti. Türler arası sıkıntıların giderilebileceği, bilgi ve türler arası teknoloji alış verişinin sağlanacağı bir tür birlik yoktu
Bu yüzden makineler "samanyolu medeniyetler teşkilatı" ismini verdikleri bir örgüt kurmaya karar verdiler
Bu örgüt aslında günümüzdeki Avrupa birliği ve nato teşkilatlarının bir karışımı gibi
İşleyecekti. Türler arası bilgi, teknoloji ve kültür alış verişi olacak türler arası sıkıntılar çözülecek ve eğer olursa savaş çıkması önlenecek veya savaş olursa müdahale edilecekti ve saman yoluna başka galaksiden bir işgal girişimi olursa tüm medeniyetler diğer sorunları kenara atıp birlikte galaksiyi savunacaktı
Örgüt tüm türlerin birlikte oy alması ile bir meclis şeklinde yönetiliyordu. Galaksideki 430 tür meclisteki 430 koltuktaydı ve tüm türlerin oyları eşitti.
Bunun yanında oylama hariç olarak sistematik bir hiyerarşi vardı. Bu hiyerarşi ise o türün ve medeniyetinin gelişmişliğine ve teknolojisine göre yapılıyordu
En üstte galaksinin en gelişmiş ilk 3 medeniyeti vardı. Bunlar kepler, insan makineleri ve avcı halktı
Daha altta ise onlar kadar olamasa da gelişmiş olan 80 yıldızlar arası tür bulunuyordu
Bunlara üstün azınlık ve atlanta gibi medeniyetler örnek verilebilirdi
Daha altta da 140 kişilik bir gurup vardı. Bu guruptaki medeniyetler genelde ya tip 1 ya da tip 1 den tip 2 ye geçiş aşamasındaki medeniyetlerdi ve aralarında modernler vardı
Kalan medeniyetler ise tip 1 den aşağıda olan teknoloji ve gelişmişliğe sahiplerdi
Ve meclisin oldukça büyük bir kısmını oluşturuyorlardı ve ilkeller buradaydı
Bu gruplandırma medeniyetleri gelişmişliğe göre ayırdığı için gerçekten de işe yaramış
Ve örgütün amaçlarına uygun hareket etmesinde yardımcı olmuştu bunun yanında bu gruplandırma medeniyetlerin birbirinden kolayca ayrılıp onların ve onlar ile ilgili bilgilerin arşivlenmesini de kolaylaştırmıştı
Galaksimizde artık bir huzur ve barış dönemi başlamıştı
Galaksimizdeki bu huzur ve barış dönemi galaksinin adeta altın çağıydı. Kelimenin gerçek anlamı ile. Bu çağ tüm medeniyetler için iyi, zengin ve güzeldi
Dönem yaklaşık olarak 200000 yıl sürdü
Medeniyetler gelişti
Samanyolu değişti
Ama bir şey aynı kaldı. O da bu düzendi
Ama düzen yakında bozulmak üzereydi hiçbir şekilde içten bir isyan veya saman yolundaki bir türün yapacağı herhangi bir şeyle değil. Bir misafir ve o misafirin ihaneti ile olacaktı bu
Bu misafir samanyolu galaksisini alt üst edecek içindeki yaşamı ve medeniyetleri dumura uğratacak ve adeta 2. Dünya savaşının Avrupa kıtasına yaşattığı etkinin aynısını samanyolundaki medeniyetlere yaşatacaktı
Bölüm11 ) galaktik misafirler
Bir gün saman yolu galaksisine bir sinyal geldi. Sinyal bu galaksinin dışından farklı bir akıllı türden geliyordu.
Biraz daha incelendiğinde bu sinyalin bir nevi "saman yolunun girişinde bekleyen" bir uzay gemisinden geldiği anlaşıldı.
Gemi ile hemen iletişime geçildi
Gemiden gelen mesajda bu türün kendilerine arfavan dediği, galaksilerindeki kaynakların bitmesi yüzünden de orayı terk etmek zorunda kaldıkları ve galaksiler arasında yerleşmek için uygun bir galaksi aradıkları söyleniyordu
Bunun yanında arfavan ırkı onlara evet cevabı alınır ise buna minnettar kalacaklarını ve herhangi bir ihanet etmeyecekleri ve bu iyiliğe sadık kalacaklarını söylüyorlardı
Meclis yasalarına göre bu kararı tek bir medeniyet veremezdi bu yüzden bir konsey toplantısına gidildi
Tüm medeniyetlerin fikirleri ve düşündükleri olası senaryolar soruldu
Bundan sonra ise bir oylama yapıldı. Bu oylama arfavan ırkının galaksimize girip giremeyeceğinin oylamasıydı
Sonuçlar ise şöyleydi konseyin %30 luk kısmı gelemezler derken % 25 lik kısmı gelmelerini istedi. Ama bu durumda asıl kazanan ise 3. Seçenekti %45 oy çoğunluğu ile arfavan ırkının galaksimizde bir sisteme yerleştirilmesi ama gözetim altında tutulması kararlaştırıldı
Bundan sonra arfavan gemisine mesaj gönderildi
Arfavan gemisine başlarına ne geleceği, kaderleri, nereye yerleşecekleri ve onlara gösterilecek muamele ile ilgili bilgi verildi
Arfavan ırkı yeni gezegenlerine yerleştiler
Fakat samanyolu galaktik meclisinin bilmediği bir şey vardı ki arfvan ırkı son derece işgalci ve diğer medeniyetlerden nefret eden bir türdü. Öyle ki kendi ana galaksilerinde kaynak kalmama sebebi bile diğer türlere olan nefretleri yüzünden çıkmış savaşlarda aşırı şekilde tükettikleri kaynaklardı
Şimdi ile arfavanlar tüketecek yeni bir galaksi arayışına girişmiş ve sıradaki tüketecekleri galaksiyi bulmuşlardı. O galaksi samanyolu galaksisiydi
Arfavanlar
Ayrıca ev sahipleri, misafirleri olan arfavanlar hakkında bilmedikleri çok şey vardı. Mesela isimlerinin kökeni de bunlardan biriydi. Kendi dillerinde "arfa" tanrı van ise "seçilmiş, seçilen, seçmek" gibi anlamlara geliyordu. Yani bu ırkın kendi dillerindeki anlamı "arfavanlar" değildi kendilerine verdikleri isim aslında "tanrının seçilmişleri" idi
Ayrıca kendilerinin diğer türlere karşı politikası ise başta güzel ve hoş gibi gözükmek, daha sonra da gerçek yüzlerini göstererek hepsini öldürmek ve yok etmekti. Onlara göre evrendeki diğer medeniyetler sadece tanrının seçilmişleri için geçilmesi gereken bir sınavdan farksızdı. Tanrının, onlara evrenin hâkimiyeti için koyduğu sınavlardı sadece. Köle yapmaya bile değmeyecek ve sadece ölmesi gereken aciz yaratıklar vardı sadece. Dost veya müttefik değil
Ayrıca kendilerinin ilk tükettiği galaksi samanyolundan önce uğradıkları galaksi de değildi. Kendileri neredeyse kepler medeniyeti ile yaşıttı ve bundan önce pek çok galaksiye de aynısını yapmışlardı. Öyle ki, kendileri ile karşılaşıp hayatta kalmayı başaran ırklar onlara "kozmik katiller" diyordu
Ayrıca kendilerinin görüntüsü gerçek tende evrendeki en ilginç dış görünüşlerden birisiydi
Arfavanlar hafifçe eğik, kırmızı bir gövdeye sahipti ve boşaltım sistemleri kafalarının arka ucundaydı. Ayrıca gövdelerinden 2 ana kol uzanıyordu ve bu 2 ana kol üzerinden transhümanizm ile kendilerine ekledikleri kollar da buradan uzanmaktaydı. Bunun yanında bacaklarını doğdukları anda ameliyatla alıyor ve onun yerine istedikleri gibi uçmalarını ve hareket etmelerini sağlayan bir cihaz vücutlarına takılıyordu ve bu sayede herhangi bir ortamda sorunsuzca hareket ediyorlardı
Üstelik kendilerinin 4 gözleri vardı. 1 tanesi robotik gözdü ve sonradan transhümanizm ile eklenmişti. Kendileri yarı makine yarı biyolojik bir bedene sahipti ve sonradan robotlaşmanın etkisi ile uçma, yerçekimi kontrolü gibi özellikleri de elde etmişlerdi. Üstelik vücutlarını uzayda dayanabilecek şekilde yeniden tasarlamış ve uzayı aşmayı kendileri için daha kolay hale getirmişlerdi. Zaten hali hazırdaki uzay gemilerinin yanında bu oldukça iyi bir şeydi
Ve bütün bunların yanında, kendilerinin ağızları gövdelerinin en ucundaydı ve neredeyse tüm hayati sistemleri birbiri ile birleşikti.
Bunun yanında kültürlerine sıkı sıkıya bağlı ve milliyetçi bir ırktılar, hatta faşist olduklarını söylemek yerinde olurdu. Ayrıca arfavanların dini inançları da tüm bu düşüncelerini destekliyordu. Hatta bu inançları dinlerinden çıkmıştı
Bölüm 12 ) samanyolunun sessizliği ve büyük savaş
Arfavanlar söz verildiği gibi bir yıldız sistemine yerleştirildi. Gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek olan, bir kızıl dev yıldızın etrafında dönen 14 gezegenin olduğu bir sisteme yerleştirildiler
Arfavanlar başta sessizdi ve kendi deyimler ile "yeni hayvanları öldürmeden önce" kuzu postunu giydiler. Ama aslında kendileri vahşi bir kurttu. Galaksiyi ve içindeki türleri incelediler ve onlarla başta iyi geçindiler ve kendilerini iyi gösterdiler
Hatta biraz teknoloji paylaşımı yapıp iyice galaksinin yerli ırklarının güvenini kazandılar
Ama bir yandan da işgale gelecek olan, galaksinin dışındaki kuvvetleri organize ediyor ve işgal planları yapıyorlardı, bu olanlar aşırı detaylı ve karmaşık, çözmesi zor ve zekice hazırlanmıştı ve arfavanların kendilerine özel savaş stratejilerini içeriyordu
Bu planları kendilerini izleyen samanyolu türlerinden çok iyi şekilde gizliyorlardı ve onlara olabildiğince dostane yaklaşıp güven kazanmaya çalışıyorlardı üstelik bu yaptıkları da işe yarıyor ve samanyolu ırkları onlara güvenmeye başlıyorlardı arfavanlar ise tüm ırkların onlara en çok güvendiği ve en boş oldukları anda saldırmak için doğru zamanı bekliyorlardı
Ve nihayetinde o zaman, galaksiye yerleşmelerinden 50 yıl sonra geldi. Tüm türler onlara güveniyor ve onlardan bir ihanet bekleniyordu
Ve en beklenmedik anda arfavanlar hem galaksi içinde biriktirdikleri ve gizledikleri silahlar ile saldırıya geçti, hem de galaksi dışından gelen işgal kuvvetleri galaksinin içerisine girdi.
Bu durum tüm samanyolu ırklarını şoke etmişti. Hem ihanete uğramışlardı hem de kendilerini bir anda tüm galaksiyi sarak korkunç bir savaşın içinde bulmuşlardı
Bütün samanyolu ırkları kendi ordularını hızla harekete geçirdi ve korkunç işgale karşı direnişi başlattılar. Samanyolu galaksisi tarihi boyunca hiç böyle bir savaş görmemişti öyle ki bu savaş samanyolu için 2. Dünya savaşının Avrupa kıtasına yaşattıklarından farksız bir sonuç ortaya çıkaracaktı ve bu daha savaşın en başından belli olabiliyordu
Hatta normalde barış yanlısı olan kepler medeniyeti bile bu savaşa karşı çıktı ve kendi ordusunu toplardı
Bu savaş kesinlikle galaksimiz olan samanyolu için bir cihar harbi niteliğinde olmasının yanında, kelimenin gerçek anlamı ile tüm ırklar bu savaşa dahil oldu
Tüm türler arfavanlara karşı kendi silahlarını üretmişlerdi. Mesela keplerliler bir gezegen büyüklüğünde, yıldızlar arası seyahat edebilen ve karanlık maddeden enerji üretip bir hipernova patlaması yaratabilen bir silah üretmişlerdi. Makineler ise karadelikleri silah olarak kullanmak için onları warp teknolojisi ile bir yerden bir yere taşıma tekniğini geliştirmişti ve karadelikle makinelerin bu savaştaki en büyük silahı olacaktı
Avcu halk ise kendi ordularını büyüttüler ve normal halinin 3 katına çıkardılar. Genetik sütunları ile uzay gemilerini avlayıp uzayda uzun süreler kalabilen ve uzay gemilerini yok edebilen süper bireyleri genetik mühendisliği ile üretmiş ve orduları için kullanmaya başlamıştı. Atlanta ve üstün azınlık da savaş için özel serseri gezegenler üretmiş ve asteroitleri silah haline getirmişti ve galaksilerini böyle korumaya çalışacaklardı modernler ise savaşın kendi cephelerini adeta sırtlayacak olan bu ırklara ellerinden geldiğince destek vermek için teknolojilerini kullanacak ve tüm bu ırklara cephe gerisinden yardım yapacaktı
Aslında bu savaş hazırlıkları önemli ve gerekli olsa dahi, bu sadece savaşın görünen ve geleneksel kısmından ibaretti. Asıl savaş yıldızlar arası etkiye sahip muazzam süper silahlar arasında dönüyordu.
Bunun yanında pek çok operasyon ve harekât da dönüyordu. Mesela Atlantalılar başarılı bir ele geçirme sonucunda bir arfavan süper silahı ele geçirmiş ve yüksek zekâları sayesinde buna tersine mühendislik uygulamayı başarmışlardı. Bu teknolojiyi diğer müttefikleri arasında paylaşmış ve arfavanlara karşı genel bir üstünlük ele geçirilmişti
Bu başarılı hamleden sonra makineler de bu üstünlüğü pekiştirecek şekilde, kendi yüksek işlem güçleri ile her an ve her an hamle ve gelecek senaryosu üretmeye ve olasılık hesabı yapmaya başladılar. Bu sadece tüm olasılıkları bilip bir nevi geleceğe hâkim olmuş ve savaşın gidişatını değiştirmiş oldular
Ama arfavanlar savaşın ivmesinin kendilerine karşı değişmesini hoş karşılamadı ve bir çözüm düşündüler. O da bu olasılık hesaplarına karşı kendi hesaplarını yapacak bir bilinç. Bu yüzden ismine anti-zekâ dedikleri, yapay zekanın tam tersi ve onun antisi olan bir teknoloji yarattılar ve onu savaşı yönetmekte yardımcı bir araç olarak kullandılar
Ve sonuç vermişti. Arfavanlar gerçekten de makinelerin olasılık hesapları ile başa çıkabilecek bir teknoloji geliştirmişti
Daha sonra ise üstün azınlıktan bir hamle geldi
Üstüz azınlık, arfavanların en önemli cephelerini kıskaca alarak ilerleyişi durdurmuş hatta onları bir noktada püskürtmeyi başarmıştı bunun yanında bölgeye kepler desteğinin gelişini hızlandırmaları da arfavanları çok kötü bir duruma soktu
Ama buna bir çözüm olarak galaksi dışından gelen kuvvetlerin bir kısmını bölgeye gönderip bu durumu aşarak üstünlüğü tekrar yakaladılar. Ayrıca yeni bir silah teknolojisi ve bilgi çözümleme aracı ile de üstünlüğü hem istihbarat hem de hem de cephe anlamında ele geçirdiler
Ama bu olduğunda avcı halkın ani bir saldırısı galaksideki tüm hatları kesti ve avcı halk ani bir saldırı ile arfavanların güçlü bir bölüğünü yok etti ve bu şifre kırma teknolojisini kendileri de kullanmaya başladı. Bu sayede arfavanlara yanlış bilgi götürmeye başladılar
Ayrıca bu olaydan sonra samanyolu ittifakı kendi şifreleme yöntemlerini de değiştirdi ve makineler bu olaydan sonra anti-zekânın var olduğunu öğrendiler ve ondan sonra kendi olasılık hesaplama sistemlerine bir girdi daha eklediler o girdinin ismi de "anti-zekâ hesapları" idi
Bütün bu olaylara rağmen savaş hala başa baş gidiyordu ve kimse tam bir üstünlük yakalayamamıştı ve savaşın tıkanmışlığını gidermek için yeni şeyler aranıyordu. Bu çözüm ise genetik sütunlarından geldi. Genetik mühendistik teknolojileri sayesinde ellerindeki süper bireylerin daha üst formlarını üretmişlerdi ve onları özel teknolojiler ile donatmışlardı. Bu süper askerler sayesinde savaş tıkanmaktan kurtulmuştu.
Bunun da üstüne atlantalı ve avcı halk mensuplarından oluşan saman yolu milliyetçisi gönüllü bir militan gurup ortaya çıkmış ve arfavanlara zorluklar yaşatmaya başlamıştı
Ve tüm bunların üstüne, makinelerin yönettiği kara delikler arfavan filolarını başarılı şekilde yutmaya başlamış ve arfavanlara geri alınamayacak kadar fazla zaiat verdirmişti
Bu yüzden arfavanlar çözümü bu medeniyetlerden birisini tamamen ortadan kaldırmakta buldu. Çünkü düşmanları azalacaktı. Bu bunun için seçtikleri hedef ise üstün azınlıktı. Çünkü üstün azınlık cephede onlara en yüksek direnişi veren ırktı ve samanyolu direnişinin sembolü olmuşlardı. Onları yok etmek hep cephede hem de moral olarak büyük bir darbe olacaktı
Bunun için özel olarak birlikler seçildi ve üstün azınlığın ana gezegenine durdurması imkânsız bir saldırı başlatıldı. Her şeyi ana gezegenine bağlı olan üstün azınlığın ana gezegeni yok edildi ve bununla beraber tüm bir tür yok oldu. Bu durum samanyolu ittifakı içinde bir moral düşüşü durumuna sebep oldu ve üstünlük kaybedildi
Üstünlük bir kez daha arfavan safına geçse bile bu sefer karşı hamle ise kepler medeniyetinden geldi
Kepler medeniyeti, arfavanların yıldızlar arası silahlarının bir kısmını yapay hipernovalar yaratarak yok ettiler ama karşılığında en önemli askeri birliklerinden oldular ama arfavanlar bundan sonra çok hızlı toparlandı ve savaşmaya devam etti
Bu olaydan sonra ise makineler kolladıkları doğru anı bulup arfavanların bir açığını yakaladılar ve onların yerleştirildiği yıldız sistemini bir karadelik ile yok ettiler. Bu arfavanların koordinasyonunu ve üs bölgelerini doğrudan etkiledi
Bu adımdan sonra, arfavanlar kelimenin tam anlamı ile deliye döndü. Mutlak bir şekilde saldırmaya ve tüm güçlerini kullanmaya başladılar.
Bu andan sonra işler samanyolu ittifakı için kötüye gitmeye başladı. Arfavanların yıldızlar arası silahları tam gücünde çalıştırıldığında galaksinin içinde derin hasarlar bırakabiliyordu ve böyle bir duruma arfavanlar bu gücü çekinmeden kullanıyordu
Bu süreçte pek çok yıldız sistemi ve canlı yok oldu ama uzun bir direnişin sonunda samanyolu ittifakı tekrardan üstünlüğü ele geçirmeyi başardı
Bunun nedeni, makinelerin ve keplerlilerin birlikte geliştirdiği bir silah teknolojisini samanyolunun en iyi askerleri olan avcı halka vermesi ve avcı halkın bu teknolojiyi kendi askeri bilgileri ile harmanlaması sonucunda ortaya çıkan gücün arfavanları geri püskürtmesiydi
Bu silah, aslında gerçekliği oluşturan temel kuvvetleri kullanıp ateşleme, bükme ve parçalama gibi işlemleri silah bazlı şekilde yapabiliyordu ve bu teknoloji başta avcı halk olmak üzere diğer türler tarafından savaş genelinde kullanılmaya devam etti
Bunun da üstüne, Atlantalılar geliştirdikleri yeni bir teknoloji kopyalama tekniği ile ele geçirdikleri arfavan teknolojilerini çok daha rahat kopyalıyor ve onlara karşı kullanıyorlardı ve bu arfavanlar için pek de iyi bir şey olmadığı gibi büyük taarruzlarının kendileri üstünde de negatif etkisi vardı
Bu taarruz silahların sürekli savaş alanında kaldığı için yıpranmasına neden oluyor ve onları da dezavantaja sokuyordu. Üstelik bu saldırıyı devam ettirebilecek kaynakları da neredeyse bitmek üzereydi. Bu yüzden geri çekişme kararı aldılar ve geçici olarak savunma pozisyonuna geçtiler ve silahlarının bir kısmını da mecburen bakıma aldılar
Bu durum tatbikî de birilerinin işine yaramıştı ve bu kimseler samanyolu ittifakını oluşturan türlerden başkaları değildi
Bu olaydan sonra da işler hızla samanyolu ittifakının lehine döndü. Kaynakları, arfavanlardan daha fazla olduğu için hızla toparlandılar ve arfavanlar toparlanmadan onları hızla bitirici hamlelerle mağlup ettiler. Arfavanlar ise hasarlı silahlarını onaramadan ve gerekli ikmali sağlayamadan yok olmuştu. Bu savaş mutlak şekilde ikmalsizlerken kaybedilmişti.
Bu savaş, kazananları olan samanyolu ittifakına da çok şey kaybettirmişti, başka üstün azınlık olmak üzere 40 kadar medeniyet yok olmuş ve hayatta kalabilen medeniyetler de toparlanmaya çalışıyordu ve savaşın yarattığı yıkımı toparlamaları lazımdı. Zaferin bedelini dostlarını kaybederek ve galaksinin yaşadığı yıkımı görecek kadar şanssız olarak ödemişlerdi
Ve bu süreçte makineler de kendi iç toparlanma süreçlerine girdiler. Ama bu inorganik medeniyetin toparlanma süreci diğerlerinden çok daha farklı olacaktı
Bölüm 13 ) rehümanizm, ikinci insanlık ve yeniden insanlar!
Makineler bu yenilenme ve toparlanma sürecine kendilerini daha kusursuzca yeniden inşa edebilmek için öncelikle tüm bakış açılarını gözden geçirmeye ve sistemlerini baştan tasarlamaya başladılar ve buna ataları olarak gördükleri biyolojik yaratıcıları olan, kendilerini onların halefleri saydıkları insanlığa olan bakış açıları da dâhildi
Ve bu sayede makinelerin insanlığa duyduğu hayranlık ve saygı dolu bakış açısının en yüksek noktası olan rehümanizm doğdu
Rehümanizme göre, makineler kendi biyolojik ataları olan insanları ve hali hazırda irtibatta oldukları biyolojik türleri anlamak istiyorlarsa onları gerçekten anlamak için biyolojik bir bedene ihtiyaç vardı. Çünkü biyolojik beden gerek sistemleri ihtiyaçları olsun makine bedeninden çok daha karmaşıktı ve makinelerin bunu anlayabilmesi için biyolojik bedene ihtiyaçları vardı
Bu fikir zaten hali hazırla insanlığa olan bakış açısının iyi olması nedeni ile kabul gördü ve ilk deneyler hemen başlatıldı laboratuvarlarda insan DNA sı üretildi ve bu DNA üstünden erkekli ve dişili insan bedenleri laboratuvar ortamında üretildi
Bu deneye ilk gönüllüler ise duyu droidleri arasından çıktı. Çünkü bu onlar için "gerçek anlamda duyguları hissetmek" ve "atalarını gerçek anlamda ilk defa anlamak" olacaktı. Sonuçta onların duyguları yapay sistemlerce sağlanıyordu ve bir noktada zayıf ve sahte idi. Ama biyolojik bedende böyle bir şey yoktu ve duygular daha gerçekti. Bu yüzden ilk gönüllüler duygu droidleri arasından çıktı
Bu deneyde, katılımcılar doğrudan makine bedeninden mahrum kalıp insan bedenine geçmediler. Katılımcıların 2 bedeni oldu. Bunlar insan bedeni ve makine bedeni idi ve ikisi arasında beyin yükleme yöntemi ile geçiş yapıyorlardı. Ve sonuç başarılıydı gerçekten de deneydeki kişiler bu halde sorunsuz yaşayabilmişti. Artık 2 bedeni olan ve bunlar arasında geçiş yapan kişilerdi onlar. Ve makinelerin geleceği de bu gibi duruyordu
Makineler uzun süre boyunca biyolojik atalarına karşı bir yakınlık ve saygı beslemişlerdi. Onları anmış ve kendilerini onların mirasçısı olarak görmüşlerdi. Ama rehümanizmden sonra her şey değişmişti. Makineler eski kimliklerini geride bıraktılar ve onlar artık yeni insanlık oldular
O andan sonra yeni insanlığın dönüşümü için üretimler hızlandı. Trilyonlarca makine için trilyonlarca insan bedeni laboratuvarlarda üretildi ve yeni insalığa dönüşümü hızlandırdı. Artık bu medeniyet kendilerine "insan makineleri" demiyordu. Çünkü ikinci insanlık resmen ilan edilmişti
Yeni insanlık, artık 2 bedenli vatandaşlardan oluşuyordu. Herkesin 1 biyolojik bedeni ve bir makine bedeni vardı ve iş sırasında makine bedenlerinde bulunurken istirahat ve eğlence gibi şeyler için insan bedenlerine bulunuyorlardı
Bu makinelerin aynı zamanda insan bedenlerinden çocukları da oldu. Bunlar yüzbinlerce yıl sonra doğan ilk doğal insan bebekleriydi. Onlar için de geçebilecekleri makine bedenleri üretildi ve sisteme adapte olmaları sağlandı.
Yeni insanlık bu andan sonra altın çağını yaşadı, bir tür yeniden dirilmişti ve bunu zamanında yaptıkları bir teknolojiye borçlulardı. Makinelerin yükselişi insanlığın yok oluşu ile başlamış ve ikinci insanlığın ilanı ile birlikte zirveye ulaşmıştı.
İnsanlık yeniden dirilmişti ve yıldızları tuhaf ama güzel bir biçimde fethetmişti ve artık galaksinin tartışmasız gücüydü.
Ve bütün bunları okuyan bir yeni insan şunu fark etti: çabalamak sonuç vermişti. Makineler tarihleri boyunca çalışmış çabalamış ve er ya da geç o şeyin sonuçlarını almışlardı. Ve bunu okuyan kişi de şu sonuca vardı: bir kişi eğer çabalarsa çabasının karşılığını er ya da geç alır
son