Ficool

Efsanevi Yolculuklar!

sadoride1lll
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
37
Views
Synopsis
Dünya hâlâ büyük ölçüde bilinmezliklerle kaplıdır; okyanusların yalnızca %5’i keşfedilmiştir, yada dünya mağara sistemlerinin %90’ı hâlâ keşfedilmemiş kabul ediliyor, gibi gerçekler insanları bilinmezliğin heyecanına iter. İnsanlar megalodon, kraken ya da mamut gibi varlıkların ya şehir efsanesi olduğuna ya da çoktan yok olduklarına inanır. Bu yüzden söylentiler ve kanıtlanmamış keşifler alay konusu olur. Kahramanımız, sıradan bir balıkçı olan Riku Uonami bu tarz yargılamaların hepsinden uzak bir düşünce biçimine sahiptir. Çünkü ona göre söylentilerde yalanlamalar da kanıtsızdır, tek gerçek, bizzat keşfedilen şeydir. Bu dünyada keşiflikle ilgili tüm alanı kapsayan, ve bu işlerde çalışan kişilere kaşif deniyor. Gizemli bişekilde kaybolmuş dedesi Genzou Uonami'nin miras ettiği bir günlüğü de yanına alarak, acaba Riku'nun macera perest doğası, onu ne gibi bilinmezliğe sürükleyecek?
VIEW MORE

Chapter 1 - Bir balığın ötesinde: Efsanenin doğuşu!

• Giriş: Etrafımda aniden konuşmalar duymaya başladım. Hepsi kendi kafasına göre konuşuyor, ve yargılıyordu. Ben ise en şanssızı, sıradan genç bir balıkçıyım. Bu şansızlık benim kaderimmiydi? Dedemle hatıram bir başkaydı. O an bilincimi kaybettim, bu şey kesinlikle 'inanılmazdı!'

Söylentiler – Çevremdeki sesler ve yalanlamar! 

⚓ Gece Akıntısının Canavarı

Kervancı: "Benim arkadaşımın gemisi geçen ay gece vakti battı. Hiç fırtına yoktu. Sanki gemi dibe çekildi."

Arkadaşı: "Onu da canavara bağlama bari. Dip akıntısı işte. Bazen geminin altından geçer, dengeyi bozar."

Genç Tayfa heyecanla: "Ama denizde büyük gölgeler gördüklerini söyleyenler var. Koca bir yaratık gemileri yutuyormuş!" 

"Şey, kraken değilmi o?"

Diğeri kahkaha atar: "Şehir efsanesi bunlar. Eğer gerçekten öyle bir şey olsaydı, çoktan lig keşif listesine girerdi."

Buzulların sırrı!

 "Geçen kış yolculuğunda, dağın altındaki buzun içinde yaşayan mamutlar görmüşler. Hatta orada eski taş yapılardan bahsediliyor." 

Başka biri alay ederek:

 "Saçmalama, mamutların soyu yüzyıllar önce tükendi. Antik yapıları madem var, biz niye görmedik?"

"Bide kuzey rotasında buzulların altından insan silüetine benzeyen şeyler dolaştığına dair söylentiler var."

"İnsan mı? Yine abartiyorsun, onlar buzun içindeki hava kabarcıkları. Işık kırılıp gölge gibi yansıyor işte."

Kervancı: "Ama ya doğruysa? Antik bir uygarlığın kalıntısı derler. Hatta deniz yaratıklarını kontrol edebildikleri söyleniyor."

Diğeri gülerek: "O da iyiymiş! Birazdan da 'buzların altında hâlâ yaşayan torunları var' dersin, ha?"

Kayıp Mağaracıların Laneti

 Genç Tayfa: "Şu kıyıdaki mağarayı duydunuz mu? Yüz yıllar önce "kayıp gezgin" adlı bir grup girmiş, ve bir daha çıkamamış. Geceleri ordan gizemli bir yaratık sesleri geldiğide söyleniyor."

Arkadaşı: "Hikâye işte. O mağaradan geceleri gelen 'fısıltılar' dedikleri şey, su damlalarının yankısıdır."

Yaşlı Balıkçı: "Yok öyle deme… Geceleri mağaranın dibinde dev bir balık yaşadığına yemin edenler oldu."

Diğeri alay ederek: "He he… Balık da mağaraya yerleşmiş, kira mı ödüyor acaba?"

Uyuyan ada efsanesi!

Genç ekibin haritacısı:

"Eski haritalarda adı geçen Kaybolan Yarımada hiç sabitlenememiştir. Notlara göre sabahları doğuda, akşamları batıda göründüğü söylenir. Bir adanın fırtına sonrası haritadan kaybolup birkaç gün sonra yeniden göründüğünü not etmişler. Onun o söylentilerdeki yarımada olduğunu söyleyenler var." 

Başka bir yaşlı adam konuştu

"Yani yarımada güneşe bakıp yürüyormuş... Demek sabah işe doğuya, akşam eve batıya dönüyor ha!"

Arkadaşları kahkahaya boğulur. 

"Artık uydurmaktan utanın be, sizde kanmayın millet ya. Bu aslında sadece sis akıntılarının ve ışığın bir oyunu"

Kervancıda sohbete katıldı "Yoksa deniz manzarası sıkılınca yer değiştiriyor olmasın? Ada tatil yapmaya çıkmış işte!" 

"Yok ya, kesin misafir kabul etmiyor. Yağmurda kimseyi ağırlamıyor, güneş açınca kapıyı açıyor."

Ve kahkahalar yayıldı.

Riku Uonami sıradan bir genç balıkcıdır. Her zamanki gibi deniz kenarındaki iskelesine gelmiştir. Hergün buraya gelmesine rağmen hayatında hiç balık avlayamamıştır. Hava sessizdi, denizse neredeyse ölü. Ne martı çığlığı vardı ne de oltaya vuran bir titreşim, sadece tuzlu bir koku. Su seviyeside son sıralar düşmüştü. Sanki herşey onun şansızlığını vurgular gibi. Güneş batarken, oltasını yine boşuna sallayıp bir kayanın üzerine uzandı. "Belki de yine boş… Ne fark eder ki zaten?" Oltayı direğe yasladı, ve sırtını dönüp uzaklara daldı. Bu sıradan günü, sıkıcı rutnin ardından, yine zihninde dedesi ile olan o anısı canlandı. 

"Onların soyu... hâlâ tükenmemişti."

 Yaşlı adamın sesi rüzgârdan daha yavaştı ama daha derindi. Kalın sesi eski tahta zeminde yankılandı. Odada yalnızca eski bir harita, sararmış defter sayfaları ve yosun kokusu taşıyan balıkçı giysileri vardı. Riku başını kaldırdı. Dedesi, denize bakan pencerenin önünde durmuştu; gözü, sanki ufuklara bakar gibiydi.

"Ne diyorsun ya dede? Gerçekten varmı ki?"

"Bak dede… ben de istiyorum. Macera, Keşif falan. Tıpkı senin gibi!"

Yaşlı adamın gözleri hafifçe açıldı. Cevap vermedi. Yalnızca yavaşça yürüdü, elini torununun başına koydu ve kalın bir sesle dedi.

"Ey torunum... bu dünya düşündüğünden dahada büyük. Büyük olan sadece denizler değil. Sessizliğin altındaki gürültüyu duyabiliyorsan, sen de göreceksin. Bir gün…" dedi, sanki gözleri ufuklarda başka bişeyi görmüş gibi.

Riku başını göğe döndürdü. Tek başına bulutların arasındaki maviliğe boş boş baktı, ve kendi kendine mırıldandı "Ne kadar büyük olursa olsun, benim oltama düşen hep sıfır..."

 Riku'nun yüzünde acı bir gülümseme belirmişti. "Ne şanssız biriyim ben..."

İskeleden hafif bir gıcırtı yükseldi. Oltanın ucuna bağladığı küçük çan rüzgarda hafifçe titredi.

Tam o sırada...

ÇINNNG!

Oltadaki küçük çan, ani ve çıldırmış bir sesle art arda çalıyordu. Şamandıra sudan kaybolmuştu.

Riku'nun gözleri açıldı. Başını gökyüzünden indirip, oltasına baktı. Ani bir refleksle oltayı kavramayi başardı. İlk başta sıradan bir balık gibi hissettirdi. Ama saniyeler geçtikçe...

Ağırlık birden artmaya başladı. Bedenine biranda yük bindi, ayaklarıda kaygan tahta zeminden kaymaya başladı. Dengesini yitirmemek için iskele direğine omzunu yasladı. Kamışın yukarısı bile bükülüyordu. Tüm gücünü oltayi yukarı çekmeye vermişti.

"Oltama ilk kez de olsa bişey düştü, bu fırsatı feda edemem" diye riku içten geçirdi.

Kolları titriyor, nefesi ise kesiliyordu. Ama bırakamadı.

Tam o sırada, bilinçdışı bir his bedenine yayıldı...

Kalbinin derinliklerinden bir şey kıpırdadı. İlk kez kalbinin içinden bir yankı gibi bir ses duymuştu. Sanki damarlarında deniz gibi enerji akıyordu. Birden kaslarındaki güç katlanırcasına arttı. Gözbebekleri şaşırtıcı bir şekilde genişleyip, etrafındaki sesler ve görüntüler dahada keskinleşti. Sanki başka bir hale bürünmüştü.

Riku oltayı farkında olmadan normalden daha fazla çekiyordu. Sanki oltadaki ağırlık ile rikunun rölü aniden değişmişti. Elindeki damarlar gittikce belirgenleşti. Olta da hafif bir gerilme oldu, ağırlık direncini yitiriyor gibiydi. Ama bu ani küçük değişiklik, riku'ya şans yaratmış gibi oltayı çekebildi. Kasları sımsıkılaştı, var gücü ile oltayi kendine çekerken, biraz arkaya savruldu. Esneyen kamışın ucu kendisine doğru fırlar gibi gözüktü. 

Ansızın sarsıntılı bir sesle birlikte, olta ucundaki balık bir anda havaya savruldu. Suyun içinden çıkarken güneş ışığıyla parliyordu.

Balık iskeleye çarptı, ve çırpınmaya başladı. Rikunun bilincide yavaştan geri geliyordu. Avının kaçmasına izin vermemek için fazla çırpınmasına fırsat vermedi. Balığın kuyruk kısmı tehlikeli olduğundan orayı bastırdı ve iskeleye sürükledi. Yüzüstü uzanmış, nefes nefese kalan balığın üzerine eğildi. İlk kez bir balığı bu kadar yakından görüyordu

Göz alıcı pullar. Uzun, yırtık yüzgeçler. Gözleri donuk ama tarih kokan. Pulları ışığı kırıyor, kendi rengini saklıyor gibiydi. Ne tam gümüş ne tam mavi; arada bir tondaydı, denizin gizini yansıtan. Gövdesi uzun ve zarifti, ama kuyruğu genişleyerek balta biçimine dönüşüyordu.

Heyecanla hayranlığın karışımıyla önündeki figüre bakakaldı ve dediki

"Bu balık değil —"

"Bir mit!"

 

​Riku'nun zihninde, duyduğu tüm alaycı sesler yankılanmaya başladı. Kervancıların, balıkçıların, arkeologların ve genç tayfanın kahkahaları, fısıltıları...

​"Şehir efsanesi bunlar."

"Soyu yüzyıllar önce tükendi."

"Hikaye işte... su damlalarının yankısıdır."

"Masal, masal..."

"Uyduruk olduğu belli."

"He he… Balık da mağaraya yerleşmiş, kira mı ödüyor acaba?"

"Ahahaha!"

​Riku, elinde titreyen oltaya ve önündeki gerçekliğe baktı. Dedesi haklıydı. 

Riku'nun kendi sesi, tüm bu yankıları sustururcasına cevap niteliğinde konuştu

"Kanıtlanmadığı sürece her şey bir laftan ibarettir! kanıtlanmamış bişeye gerçekte diyemediğin gibi yalanda diyemezsin"

​"Öyleyse şöyle olmazmıydı ?" "Keşfetmediğin sürece, her şey bir efsanedir..."

Zihninde, dedesinin kalın sesi bir tekrar yankılandı: "Ey, torunum… bu dünya düşündüğünden daha da büyük."

Söz orada kesildi.

Telif Hakkı © [sadoride1lll]. İzinsiz çoğaltılması ve kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu eserin telif hakkı [sadoride1lll]'e aittir. Yazarın açık yazılı izni olmaksızın, izinsiz çoğaltılması, yeniden üretilmesi, çevrilmesi ve manga, anime, oyun vb. gibi diğer biçimlere uyarlanması kesinlikle yasaktır.