Ficool

Chapter 1 - Absürt bir başlangıç, ve belirsizlikler!

GIriş: Kadere karşı çıktım, kader de bana. O hastanedeki personeller hiçbir standarda göre normal değildi. Bu çocuğa kim ilk önce isim verdi? Acaba benim uyumama izin vereceklermiydi?

Kader ve talihsizlik.

"Acil durum! Kadın doğum yapmak üzere!"

Koridorun ucundan koşarak gelen hemşirenin çığlığı duyuldu.

Sesi öylesine yüksekti ki, hastanenin çevresindeki kuşlar bile ürküp havalandı.

"Doktor nerede?"

"Yine mi böyle bir zamanda? Daha yeni öğle arasına çıkmıştım ya…"

diye içinden birisi homurandı.

"Tabii ki böyle olurdu, doğumlar hep öğle vaktine denk gelirdi!"

diye sözüne devam ederek kadın doğum uzmanı mırıldandı.

Ve stetoskopunu ters takmış genç bir doktor, "Ebe hazır! " diye bağırdı.

"Kadın doğum uzmanı nerede?"

"Evet evet, geldim!"

Öğle yemeğini bile yiyemeden koşup gelen kişiydi.

Hemşire doktorlara fısıldadı: "O epey gecikmedimi? "

Kadın doğum uzmanı hemen karşılık verdi:

"Geç kalmadık! Tam zamanında yetiştik!"

Ebe de ekledi, "Hatta erken bile sayılırız, öyle değil mi?"

Hamile kadın ise "Sohbeti bitirdiyseniz, lütfen beni kurtarın!" diye bağırdı.

Genç doktor kafasını kaşıyarak şöyle sordu:

"Şey… Hastayı yan yatırmalı mıyız, yoksa ayakta mı doğum yapmak ister?"

Bunu duyan kadın doğum uzmanı gözlerini devirdi, ve utanarak şöyle dedi:

"Ben öğle yemeğine gidiyorum!"

Hamile kadın ciddi bir sesle uyardı: "Hey, dur bakalım!"

Uyarıya kadın doğum uzmanı da ciddi yüz ifadesiyle karşılık verdi: "Ne var?"

Hamile kadın yalvardı: "Peki, ben kendi başıma nasıl?" Sanki diğer çeteyi ima ederek dermiş gibi.

Kadın doğum uzmanı "Çokta umrumdaydı. Yine de ben öğle yemeyine..." dedi.

Ama o sırada başhekim geldi: 「Kaderden kaçamazsın!」

Ve sonunda doğum başladı, doktorlar müdahaleye girişti.

「Bacaklarını biraz kaldır!」

「Şey… pozisyonu biraz değiştirir misin?」

Gücü tükenmiş kadın ise 「Ben bunu kendi başıma nasıl yapacağım!?」 diye haykırarak bilincini yitirdi.

---

Böylece 12 saat sonra…

"Kiminle görüşüyorum!"

"Ben, eşinizin başhekimi!"

"Yoksa şey mi? "

"Evet! Hanımınız sağ salim, sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi!"

"Anladım, hemen geliyorum!"

Adam sordu "Kendini nasıl hissediyorsun?"

Kadın cevapladı "Sanki pilim bitmek üzere!"

Adam, bebeğe bakarak dedi ki: "Yani bu çocuk benim oğlum ha!"

Kadın uyardı: "Sessiz ol, uyuyor daha!"

Adam şaşkınlıkla söyledi: "Gözlerinin rengi… sanki sarı gibi!"

Kadın karşılık verdi "Daha yeni doğmuş bir bebek sonuçta!"

Ve ekledi "Üstelik hâlâ bir isim bile koymadık!"

Bunun üzerine adam şöyle dedi:

"Değilmi… tüm bunların suçu kimin acaba? "

---

3 ay önce — isim verme kavgası!

"Bebeğin cinsiyeti erkektir!" diye hamile kadın duyurdu.

"Bu benim oğlum, ismini ben koyarım!"

diyerek baba herkese sertçe uyarıda bulundu.

"Hayır, bu çocuğu ben doğuruyorum, o yüzden ismini de ben koymalıyım demi!"

diye kadın karşılık verdi.

Kadının annesi atılarak,

"Bu erkek tarafının değil, kız tarafının karar vereceği bir şeydir!" diyerek saldırıya geçti.

"Hayır, tam tersi!"

diye kocanın annesi karşı çıktı.

"Kız olursa anne tarafı, erkek olursa baba tarafı isim koyar, bu gayet doğal birşey!" diye savundu.

Yaşlı birisi barışçıl bir şekilde,

"İsmi kimin koyacağı değil, nasıl ve hangi anlamla koyacağı önemlidir!" dedi.

"Öyleyse, onun adı benim babama benzemeli!"

"Hayır, bence benimle aynı ismi paylaşmalı!"

"Şey... bu biraz abartı olmuyor mu?"

Sonuç… isimsiz!

---

Sessizliğin içinde aniden bir ses yükseldi!

Sessiz sınıfın tam ortasında, etrafı masa ve sandalyelerle çevrili, dirseklerini masaya dayamış, alnına yasladığı elleriyle duran bir erkek, sanki geçmişi izliyormuş gibi sessizce konuşmaya başladı.

"Ben, 17 Temmuz'da, rastgele bir aileden, herhangi bir hastanede dünyaya geldim!

İşte bu insanlar, gördüğünüz üzere bu kişiler benim ailemdir.

Şimdiki konuyla pek alakası yok ama… İnsanlar bu dünyaya gelirken saf ve şaşkın bir halde doğar.

Ama zamanla, bu karışıklıkların hepsini kafalarının içinde oturtur ve farkındalık aşamasına girerler.

Bu yüzden, çoğu insan sık sık şunu sorar

'Neden anne karnındaki günlerimi ya da bebekliğimdeki anılarımı hatırlamıyorum?'

Bunun sebebi, hatırlayabilecek kadar gelişmiş bir bilincin henüz oluşmamıştır, ve kişi hâlâ karışıklık evresinde olduğundandır.

Gerçi bir başka teoriye göre, her şeyi hatırlıyor olsak bile zaman geçtikçe unuturuz — tıpkı bir rüya gibi.

Aslında gerçek şu ki, insanlar sadece 'hatırlatıcıları' olmadığı için unuturlar.

Başka bir deyişle, insanların ilk deneyimi belki de 'belirsizlik'tir.

Ama yine de insan, daha en başında böylesine muğlak bir şey yaşar.

Mesela, varoluşunun nedenini bile anlayamayan bir bebek, anne karnına alıştıktan sonra doğduğunda soğuk bir hava ile karşılaşır ve bu yepyeni bir 'belirsizliği' keşfeder!

Bu belirsizlik, başka duygulara, sevince ve acıya da bağlanır.

Ama bana göre, bütün bunlar klişelerdir.

O halde, ben ihtiyaç duyduğumda ya da arzuladığımda, her şeyi bir klişe haline getirebilir miyim?

Hayatın anlamı nedir?

"Ait olduğun yer" dediğimiz nedir?

Doğru olan nedir?

Ya da, bu hayatın felsefesi nedir gibi?

Bütün bu soruların cevabı bu yolculukta olacakmı… yoksa, ben mi keşfedeceğim?"

"Öyleyse… kendimi tanıtayım! Benim adım— Hikekori Sadori'dir—

"Bu, benim oğlumun ismidir!"

"Adı çoktan mı belirlendi?"

"Elbette ki!"

"Senin adına sevindim!"

"Hey, küçük kardeşim, beni boşverde, peki senin çocuğun şey değilmi…"

"Ha, o konumu, öyle işte…"

---

Gündelik hayatın içinde gizlenen gölge. Sahte bir huzur!

"Ben geldim."

"Hoş geldin! Bugün işten erken gelmişsin!" diye şaşkınlıkla söyledim.

"Çeşitli sebepler var işte." diye yanıtladı kocam.

"Bugünkü sofrada ne var?" diye sordu.

"Pirinç var!" diye cevapladım.

"Öyle mi, şey sormayı unutmuşum, Sadori uyuyor mu?" diye kocam merakla sordu.

"Evet, uyuyor…" diyecekken, birden ağlama sesi duyuldu.

"Uyumadığını anliyorum" dedi kocam alaycı bir tonla.

"Yalan değil! Daha yeni uyandı işte" diye karşılık verdim.

Ardından, "Ne bekliyorsun! Gitsene!" diye bana bağırdı.

Ben de "Bu kadar merak ediyorsan, sen git," diye karşılık verdim.

"Tamam tamam, ağlama… Erkek çocuğu ağlamaz, değil mi?" diyerek kadın öfkesini bebeğe yöneltti.

"Artık karnın doydu zaten!" diye bağırdım.

"Peki peki," dedi, sanki bebeği susturmak ister gibi.

Sonra yine ağlama sesi duyuldu.

"Yine ne?" dedim.

Ama bu kez ardından sessizlik geldi.

"İyi uykular, Sadori-kun…"

More Chapters