Bölüm 1 – Son Oturum
Kael Ardent ellerini klavyesinin üzerine koydu, gözlerini ekrandan ayırmadan mırıldandı:
"İşte buradayız… son gece."
Odası sessizdi. Bilgisayarın fan sesi dışında hiçbir şey duyulmuyordu. Masanın üzerinde yarısı boşalmış kahve bardağı ve dağınık defterler vardı. On yıldır süren bir tutku, bugün son bulacaktı. Eternum Online, dünyanın en büyük büyü-fantezi MMORPG'si, resmi olarak kapatılıyordu.
Kael, diğer oyuncular çoktan çıkış yapmışken, hala oyundaydı.
Karakteri, kara alevlerden örülmüş bir zırh giyiyordu. Başında taç gibi parlayan bir işaret vardı; o işaret, oyundaki en yüksek unvanı temsil ediyordu: Flame Sovereign.
Ellerinde tuttuğu kılıç, Infernal Eclipse, kendi elleriyle tasarladığı efsanevi bir silahtı. Yüzlerce raid, binlerce saatlik grind, sayısız strateji… Hepsi bu an için birikmişti.
Ekranın köşesinde geri sayım akıyordu: 00:02:17.
Kael hafifçe güldü.
"Bittiğinde hiçbir şey kalmayacak. Bunca yıl, tek bir hatıraya sıkışacak. Ama olsun… ben zaten sadece oyun için yaşamıyordum. Benim için bu, bir dünyaydı."
Geri sayım son saniyelere geldiğinde, Kael karakterini son kez Alev Tapınağı'nın tahtına oturttu.
Bu tapınak, oyunun ilk yıllarında inşa ettiği lonca kalesiydi. Onlarca katlı, lav nehirleriyle çevrili devasa bir yapı. Ama yıllar içinde herkes bir bir oyunu bırakmıştı. Lonca boşalmış, yalnızca Kael kalmıştı.
Yine de tapınağı yıkmamış, tek başına korumuştu. Çünkü bu, onun emeğiydi.
00:00:05…
00:00:04…
00:00:03…
Kael gözlerini kapadı. "Hoşça kal, Eternum."
---
🜏
Gözlerini açtığında bir şey yanlıştı.
Kulaklığını çıkarmak için elini kaldırdı… ama elini göremedi.
"Ne?" Kael'in sesi yankılandı. Gözlerini kırptığında, artık odasında değildi.
Yer taşla döşenmişti. Çevresi devasa sütunlarla çevriliydi. Tavanda altın kabartmalar parlıyordu. Havanın kokusu bile gerçekte gibiydi: nemli taş, eski tütsü, yanmış odun…
"Bu…" Kael başını kaldırdı. "Burası… Alev Tapınağı mı? Ama… bu imkânsız."
Oyun içindeki tapınaktaydı. Ama bu bir grafik değildi. Bu, gerçekti.
O sırada ağır bir ses yankılandı.
"Efendimiz…"
Kael döndüğünde, önünde diz çökmüş bir figür gördü.
Simsiyah zırh giymiş, gözlerinden kırmızı bir parıltı yayılan bir şövalye. Bu, Kael'in yıllar önce oyunda tasarladığı NPC'ydi: Dreadknight Varak.
Ardından başka figürler belirdi. Bir kadın büyücü, ellerinde parlayan büyü mühürleriyle eğildi. "Sonsuz Efendimiz geri döndü…"
Bir canavar şeklindeki muhafız, yere kapanarak kükredi.
Arka arkaya onlarcası diz çöktü.
Kael'in zihni karıştı. "Hayır… bu imkânsız. Siz… sadece yapay zekâydınız!"
Ama o an hissetti: onların gözlerinde bilinç vardı. Sadakat gerçekti.
"Efendimiz Kael Ardent," dedi Varak. "Siz, bizi yaratan, bize irade bahşedensiniz. Siz, Ebedi Alev'in efendisiniz. Buyruklarınızı bekliyoruz."
Kael derin bir nefes aldı. Kalbi hızla atıyordu.
Demek ki… bu artık bir oyun değildi.
Demek ki… burada o, gerçekten bir efendiydi.
Bir anda yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı.
"Demek böyle… Peki o zaman."
Tahtın önüne yürüdü, oturdu. Alevler taç gibi başının üzerinde yükseldi. NPC'ler—hayır, artık yoldaşları—başlarını eğdi.
Kael gözlerini kapadı, mırıldandı:
"Bu dünyada çıkış yoksa… o zaman bu dünya bana ait olacak."
Ve işte o an, kıtaları sarsacak olan yeni bir düzenin ilk kıvılcımı atıldı:
Ebediyet Tapınağı.
Kael derin bir nefes aldı ve gözlerini ekrandan ayırmadan odadaki sessizliği dinledi. Masanın üzerinde dağınık defterler ve kahve bardakları vardı; her biri onun yıllarca süren emeğinin sessiz birer tanığıydı. "Bittiğinde… hepsi kaybolacak mı?" diye mırıldandı. Geri sayım ekranı 00:00:05'i gösterirken kalbi hızla çarptı. Bir anda odasının sınırları bulanıklaştı, kulaklıklar yankı yaptı. Ellerini hissetti, ama çevresinde hâlâ taş duvarlar vardı. Tahtın üzerinde oturan oyundaki avatarı göz kırptı. Kael'in dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. "Demek artık gerçek… Peki, bakalım bu dünya bana ne gösterecek?"