Ficool

Bölüm 1-Ruyanin derinliği

Kız, akşam yemeğinin tadını henüz hissetmeye başlamışken babasının televizyonda açtığı haberin sesi mutfağın içine sızdı:

"İstanbul'da deprem hareketliliği artıyor. Uzmanlar vatandaşları tedbirli olmaya çağırıyor..."

Çatal elinden kaydı, tabağa çarpan ses boşlukta yankılandı. Annesi hafifçe başını sallayıp gülümsedi, ama kızın kalbi bir an duracak gibi oldu. O an, rüyanın kapıları aralanmıştı bile.

O gece yatağına uzandığında gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı. İlk başta her şey sıradan görünüyordu: odasının sıcaklığı, pencereden süzülen hafif ışık, rüzgarın nazik uğultusu… Ama bir anda zemin titremeye başladı. Hafif bir sarsıntı önce kendini duyurdu, sonra öfkeyle büyüyerek evin her köşesini sarstı.

Kız kendini koridora koşarken buldu. Annesi oradaydı, dudakları titreyerek bir şeyler söylemeye çalışıyor, ama ses çıkmıyordu. Babası onları kucaklamak için uzandığında, tavandan düşen bir parça betona çarpıldı ve yok oldu. Kızın kalbi göğsünden fırlayacak gibiydi.

Deprem büyüdükçe, evin duvarları çatırdadı, camlar patladı, ışık söndü. Her adımında toz ve harap olmuş eşyalar ayağına dolandı. Sanki yerin altından bir öfke yükseliyordu; dünya sanki kendi varlığını sorguluyordu.

Kız, annesinin elini tutmaya çalıştı ama birden kayboldu. Babasını aradı, ama sesi sadece yankılandı. Küçük bir odanın ortasında tek başına kaldı; kalbindeki boşluk büyüdü, nefesi boğazına tıkandı. Gözlerinden yaşlar taşarken fısıldadı:

"Gitmeyin… beni bırakmayın…"

Ama sessizlik… sadece karanlık ve toz vardı. Boğucu bir ağırlık, göğsünü sıkıştırıyor, aklı karanlığa gömülüyordu. Zamanın varlığını bile unuttu. Sanki dünya durmuş, rüya kendi içinde sonsuz bir döngüye girmişti.

Tam her şeyin kaybolduğunu düşündüğü anda, bir ışık süzüldü karanlığın arasından. Gözlerini açtı.

---

Odanın tavanında tek bir çatlak yoktu. Perdesinden süzülen sabah ışığı bembeyazdı. Annesi mutfakta kahvaltı hazırlıyor, babasının sesi radyodan yükselen bir şarkıya karışıyordu. Ev, güvenli yuvasına dönmüştü.

Kız derin bir nefes aldı. Gördüğü kâbus, onun için bir uyarı ve bir hediye olmuştu: hayatın değerini anlamak. Annesinin kahkahası, babasının sandalyesini çekerken çıkardığı ses, artık mucize gibi geliyordu.

İçindeki korku, yerini minnettarlığa bıraktı. Belki de rüya bunun için vardı: Ölümü gösterip, yaşamı sevdirmek için.

Kız pencereye yaklaştı, İstanbul'un sabah ışığında parlayan sokaklarını izledi. Her şey daha canlı, daha değerli görünüyordu. Ve o an fark etti: hayat, rüyaların ve kabusların ötesinde, bizzat yaşanacak bir mucizeydi.

Bölüm 2 – Uyanış ve Yeniden Doğuş

Sabahın ilk ışıkları odasına süzüldü. Kız, yatağında doğrulurken rüyanın ağırlığını hâlâ hissediyordu. Gözlerini ovuşturdu, kalbi hâlâ hızlı atıyordu. Ama bir şey değişmişti; korkunun yerini farkındalık almıştı.

Mutfağa yöneldiğinde annesinin kahkahasıyla karışan ekmek kızartma sesi onu karşıladı. Babasının radyodaki sesi, sanki rüyanın tüm karanlığını silip götürüyordu. Kız derin bir nefes aldı, o an fark etti: her şey hâlâ yerli yerindeydi. Ama o, artık aynı kişi değildi.

Günlük rutinine başlarken her adımını daha bilinçli attı. Kahvaltıyı hazırlarken bıçakla ekmeği kesiyor, sebzeleri doğruyor, annesine yardım ederken küçük detayları fark ediyordu: annesinin yüzündeki kırışıklıklar, babasının gözlerinin içindeki gülümseme, mutfağın eski ama huzurlu kokusu… Hepsi ona hayatın ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyordu.

Okula veya işe gitmek için hazırlanırken, dışarıya bakıp İstanbul'un sokaklarını izledi. Her anın kıymetini bilerek yürüyordu; her adım bir farkındalık ritüeli gibiydi. Yoldan geçen insanlara, farkında olmadan teşekkür ediyor gibi gülümsüyordu; çünkü her biri, hayatta olmanın bir mucizesiydi.

O gün, evden çıkarken çantasına küçük bir not defteri koydu:

"Her gün bir mucizeyi yaz."

İşe veya okula giderken, yol boyunca gördüğü küçük şeyleri not etti: kuşun cıvıltısı, rüzgarın yapraklarla dansı, güneşin binalara vurduğu ışık… Küçük detaylar onun için artık hayatın en değerli parçalarıydı.

Öğleden sonra arkadaşlarıyla buluştuğunda, eskiden önemsiz gördüğü tartışmalar veya anlaşmazlıklar artık anlamını yitirmişti. İnsanlarla olan ilişkilerini daha derin ve samimi yaşamaya başladı. Her kelimeyi, her davranışı daha bilinçli seçiyordu.

Akşam olduğunda yatağına uzandığında, rüyayı hatırladı. O karanlık, o kayıp, o korku… Ama artık bunlar onu sindirmek yerine ona yol gösteriyordu. Kalbi, hayata dair bir şükran duygusuyla doluydu. Ve o an fark etti: insan, en derin korkularından bile güç alabilir; hayat, kabuslardan sonra bile güzellikleri sunabilir.

Gözlerini kapatırken içinden geçti:

"Hayat, rüyaların ve kabusların ötesinde… yaşanmaya değer bir mucize."

Ve bu mucizeyi, artık her gün kendi elleriyle yaratmaya karar verdi.

Bölüm 3 – Hayatın Kıymeti

Günler, haftalar, aylar geçti. Kız, rüyasında yaşadığı depremin ve kaybın gölgesini artık bir uyarı olarak taşıyordu: hayat kısa, her an değerli.

Sabahları güne erken başlıyor, penceresini açıp İstanbul'un sokaklarını izliyor, şehirdeki hareketliliği ve canlılığı bir mucize olarak görüyordu. İşe veya okula gitmek bir görev değil, keşfedilecek bir macera haline gelmişti.

Arkadaşlarına, ailesine ve çevresine karşı daha şefkatliydi. Küçük tartışmalar onu eskisi gibi yormuyor, aksine ilişkilerini güçlendirmek için bir fırsat olarak görüyordu. İnsanlara gülümsemek, bir teşekkür etmek, küçük bir iyilik yapmak artık rutininin ayrılmaz bir parçasıydı.

Bir sabah, deniz kenarında yürüyüş yaparken güneşin suya yansımasını izledi. Dalgaların ritmi, kalbinin atışıyla uyum içindeydi. O an fark etti: yaşam, sadece nefes almak değil, her anı hissetmekti.

Evine döndüğünde, defterini açtı. Her gün gördüğü mucizeleri, minik mutlulukları yazıyordu: parkta oynayan çocuklar, kahvesini paylaşan komşu, gökyüzündeki bulutların şekilleri… Her biri, hayatın kendisine sunduğu hediyelerdi.

Akşam olunca, ailesiyle bir araya geldiğinde, sofranın etrafındaki o sıcaklık artık her zamankinden daha kıymetliydi. Artık hiçbir şeyin yokluğunu düşünmüyordu; sahip olduklarının farkındaydı ve bunu kalbiyle hissediyordu.

Kız, yatağına uzandığında, rüyasını bir kez daha hatırladı. O korku, o kayıp… Hepsi bir öğretmendi. Ve şimdi, gerçek hayatın içinde, korkunun yerine sevgi, kaybın yerine şükran vardı.

Gözlerini kapatırken içinden geçti:

"Hayat, bazen kabuslarla öğretir ama güzellikleri her zaman sunar. Ben artık hazırım; her günü mucize gibi yaşayacağım."

Ve İstanbul'un ışıkları yavaş yavaş karanlığa karışırken, kız derin bir huzurla uyudu. O artık hem rüyaların hem de gerçek hayatın kıymetini bilen biri olmuştu.

---

✨ Böylece kitap tamamlandı: rüya ile başlayan bir travma, uyanışla gelen farkındalık ve sonunda hayatı tamamen değiştiren bir bilinçli yaşam. Yetişkinlere yönelik, hem psikolojik hem umut dolu bir hikaye oldu.

More Chapters