Ficool

UMIKO (Türkçe-Turkish)

peitho
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
85
Views
Synopsis
Boğuluyormuş gibi ani bir solukla uykumdan fırladım, göğsümün derinlerinde bir şeyler çırpınıyordu; kalbim bir hapis gibi sıkışmıştı. O karanlık ses, kulağımda uğuldayarak hâlâ varlığını koruyordu. Lanetin soğuk nefesi tenimdeydi, beni avlamaya devam ediyordu. Kabustan başka bir şey değildi bu, ama uyanmak kurtarmıyordu. Zihnimdeki karanlık okyanus dalgaları gibi kabus, sınır tanımıyordu. Bir seçim yapmam gerekiyordu; iki uç arasında sıkışmıştım. Ya aşkı seçmeli, kalbimi tamamen teslim etmeliydim, Ya da derinlerin sessizliğine, okyanusun sonsuzluğuna terk etmeliydim kendimi. Ama bu lanetin yükü ağırdı. Seçimim hayatımı değiştirecekti.
VIEW MORE

Chapter 1 - 1.Bölüm / The Night We Met

Kael!

Bağırışlar git gide artıyordu. Herkes heyecanla tezahürat ediyor, ellerinde ne varsa koltuklara vurup gürültü oluşturuyorlardı. Sesler uğultulu geliyordu kulağıma. Herkes adımı haykırıyordu fakat benim gözümün önü bulanıklaşmaya başlamıştı bile.

Kael kendine gel! Ne yaptığını sanıyorsun?

Gerçekten ne yapıyordum ben?

Güçsüzsün! İndirin şunu ringden!

Kaşımdan elmacık kemiğime damlayan kan, çeneme süzüldü. Dişlerimi ağızlığın izin verdiği kadar sıktım. Gözüm hiçbir şey görmüyordu. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacaktım. Bugün değil.

Kendimi ileri doğru savurdum ve yumruğum adamın yüzünde bir dalgalanma oluşturdu. Ringin köşesine devrilen adam büyük bir tükürük fırlattı yere. Bağırışlar yükseldi. İşte şimdi en iyi tezahüratlar yankılanıyordu. Gücümün geri geldiğini hissedebiliyordum. Adamın üstüne yürüdüm ve son hamlemi yaptım. Hakem üçten geriye sayarken suratımda kocaman bir sırıtış vardı. Zaferin kanımda dolaşırken verdiği his paha biçilemezdi.

Sayım bitti ve hakem bileğimden tutup yumruğumu havaya kaldırırken bağırışlar kulaklarımı delip geçti. Herkes beni kutluyor, rakibime bahis oynayanlar ise yuhalayıp ringe çöplerini fırlatıyorlardı. Bu gece büyük bir kutlama beni bekliyordu.

"Şerefe!"

Bira şişelerini tokuştururken çıkan sesler kulağımı tırmaladı. Hemen şişeyi dudaklarıma götürüp kocaman birkaç yudum aldım. Vücudum çok gergindi, dinlenmeye ihtiyacım vardı fakat kazanmış olmanın verdiği enerjiyi atamıyordum.

 "Kaç para kazandın şimdi sen bu maçtan?"

En yakın dostum Rick elini bira şişesinin ağzına sarmış, sırıtarak bana bakıyordu. Biliyordu yaklaşık ne kadar aldığımı fakat her maçta aynı soruyu soruyordu. Mizah anlayışı iyidir aslında ama alkolün etkisi olduğunu varsayıyordum.

"Dudağın uçuklar diye söylemiyorum." dedim dudağımın tek tarafıyla gülümserken.

"Dudakları yarık içinde olan birine göre fazla düşüncelisin."

Sadece dudaklarımı mı görüyordu bilmiyorum ama yüzümün yarısı bir süre diğer yarısından oldukça farklı, başka birine ait bir yüzmüş gibi gezecektim. Vücudumdaki morarmalar çok önemli değildi ama yüzüme biraz daha değer veriyordum. Tabi boksör olan biri ne kadar değer verebilirse o kadar işte.

Tam biramın dibini diklemek için şişeyi kaldırmıştım ki ensemde hissettiğim acı ile öne savruldum. Kafamdaki zonklama bayılacakmışım gibi hissettirirken öfke ile ayağa fırladım. Adrenalin tüm vücuduma yayılırken kulaklarım çınladı.

Arkamı döndüm ve elinde kırılmış şişeden kalan parça ile iri bir adam dikiliyordu.

"Geberteceğim ulan seni!"

Bardaki diğer adamlar çirkin herifi kontrol etmek için üzerine çullanırken adam avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Alnındaki ve boynundaki damarlar patlamak üzereydi sanki.

Elimdeki şişeyi kafasında parçaladığım görüntüleri zihnimde canlanırken şişeyi yavaşça masaya bıraktım. Rick de kalkmıştı yerinden ve çoktan adamın tek koluna yapışmış zapt etmeye çalışıyordu. Diğer kolunda ise barda çalışan her zamanki dostumuz vardı.

Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Sanki zincirlere vurulmuş kudurmuş bir canavar gibi iki kişinin kollarının arasında çırpınan adam kendini kaybetmişti. Ağzından tükürükler çıkıyordu. Bu adam beni öldürmek istiyordu ve bu çok komikti.

"Şu an ne kadar acınası göründüğünü tahmin bile edemezsin." dedim sakince. Sırıtışım daha da büyürken adama yaklaştım.

Sakinleşmeye başlıyordu ama elini bana savurma çabası asla bitmiyordu. Gözlerimi adamın gözlerinden ayırmadan konuştum.

"Rick. Tyler. Adamı bırakın." dedim.

Rick "Emin misin…" derken lafını bitiremeden adam boşta kalan diğer kolu sayesinde üstüme atladı.

Yediği darbeyle sendeleyerek tekrar geriledi. Rick de artık adamı tutmuyordu ve karşımda sanki oyunun son bölümündeki o yenilemez dev canavar duruyordu. Tahminimce bu canavarın sevdiği kişiyi bugün ringde fena pataklamıştım. Bu ilk defa olmuyordu.

Attığım kafa sayesinde adamın burnundan kan damlarken, öfkesi harmanlanmıştı. Elini savurduğu gibi koluma bir çizik bırakmayı başardı. Derin değildi. Üstüne atladım ve ikimiz de yere düştük. Adamın suratına indirdiğim yumruğun hemen ardından karnımın yan tarafında hissettiğim acı ile kafam adamın omzuna düşecek şekilde yana devrildim.

Adam beni sırt üstü yere itip ayağa kalktı. Adam fazla güçlüydü. Ve ben bugün fazla yorgun ve yaralıydım.

Adam tekrar üstüme yürürken yere düşmüş şişe parçasını fark ettim. Yumruk yemeden önce camı adamın bacağına geçirmeyi başardım. Kalın bir inleme ve hırıltıyla birlikte elini bacağına götürdü ve ne olduğunu anlamaya çalıştı.

Ayağa kalktım ve adam sanki az önce bacağına cam saplanmamış gibi üstüme atıldı.

Etraftaki herkes merakla bizi izliyordu. Rick'in endişeli olduğunu hissedebiliyordum. Muhtemelen müdahale etmeden çok fazla bekleyemezdi.

Adamla birbirimize öyle bir giriştik ki ne yediğim yumrukları ne de attığım yumrukları sayabilirdim. En son sırtımda şiddetli bir acı ile masaya fırladım. Masa kırıldı ve ahşap parçalar ile kendimi yerde buldum.

"Ortalığı mahvediyorsunuz, kesin şunu artık!"

Bu Tyler'dı. Barı onun için önemliydi tabi ama bu tür olaylara da alışıktı. Sırtımdaki ve sanırım vücudumun her yerindeki acıyla inleyerek konuştum.

"Onu şu gorile söyleyebilirsiniz."

"Goril" diye hitap ettiğim adam bana doğru gelip tekrar birbirimize girerken, başka biri tarafından kenara çekildiğimi hissettim. Bir anda bütün güç ve acı durmuştu.

"Siktir git ulan barımdan! Derdin ne senin, ölmek mi istiyorsun?"

Tyler adamı diğerleriyle birlikte yaka paça ön kapıya götürürken Rick de beni arka kapıya sürükledi. Adam hâlâ beni öldürmek için çırpınıyordu.

"Geberteceğim bu herifi! Kendini ne sanıyorsun ulan sen? Orospu çocuğu!"

Dişlerimin kan kaplı olduğunu bilsem de sanki diş macunu reklamında gibi kocaman sırıttım. Kanın tadını yok etmek için dilimi ağzımın içinde çevirdim.

"Güle güle koca adam. Bir dahakine daha iyisini dene!"

Rick beni yakamdan tutup arka kapıdan dışarı itti. Birkaç ahşap basamağı adım adım inmektense kestirmeden toprak zemine fırladım.

Acıyla inledim ve yüzümü buruşturarak ellerimle yerden destek alıp kalkmaya çalıştım.

"Teşekkürler dostum ya, birkaç hasar da senden olsun tabi."

Yere kan tükürdüm ve olduğum yere otururken arkadaşımın öfkeli suratına baktım. "Ne var?" der gibi kafamı salladım.

"Kendini öldürtmeye bu kadar hevesli olma piç kurusu. Adam ciddiydi."

Bıkkın bir şekilde nefes verdim ve başka bir yere baktım. Neden bu kadar ciddiye alıyordu ki her şeyi?

"Bugüne kadar beni öldürmeye çalışan…"

Lafımı bitiremeden arkadaşım kapıyı suratıma kapatıp içeri girdi. Harika. Gerçekten endişeleniyordu değil mi? Sanırım buna alışık olmak bende bu tür duyguları öldürmüştü. İşim buydu. Üstelik sigortam vardı. Bence yeterli.

Yavaşça yerden kalktım ve verandadaki kutulara ilerledim. Şişeler şıngırdayarak aralarından bir bira aldım. Üstüm başım dağılmış, her yerim kan içindeydi. Kolum yanıyordu. Sırtım ve boynum ağrıyordu. Kaslarım yırtılacak gibi hissediyordum. Ve sanırım tek gözüm yarım açıktı çünkü bütün açım net değildi. Alkol acıyı daha az hissetmemi sağlıyordu.

Hava çok soğuk olmalıydı çünkü aralık ayındaydık fakat ben hiçbir şey hissetmiyordum. Umarım üzerimdeki, takımımızın amblemi olan ceketimden kan lekeleri çıkardı. Bilseydim bara gelirken üzerime bunu almazdım.

Biramı da alıp sahile giden yola girdim ve bardan uzaklaştım. Fazla yorucu bir gündü, zaten neden kutlamamı tek başıma yapmıyordum ki?

Toprak yolu takip ettim. Kumlara vardığımda kayaların olduğu yere ilerledim. Geniş kayalardan birine ceketimi serip uzanabilirdim. Okyanusun sesi ve karanlık gökyüzü sanırım yaralarımı iyileştirmese de baş ağrımı azaltabilirdi.

Kayalara ulaşmama birkaç adım kala bir ses duydum ve olduğum yerde durdum. Bir inleme sesiydi. Cidden burada mı yapıyorlar bunu?

Hayır, başka bir sesti bu. Ağlama sesi? Evet ağlama sesiydi. Hemen kayaların üzerine çıktım ve sesin kaynağını görmek için diğer tarafa baktım. Kayanın dibinde biri ağlıyordu. Görüş açımda değildi tam. İnmem gerekiyordu. Biraz daha ilerledim ve elimden geldiğince düşmemeye çalışarak bakındım. 

Gördüğüm tek şey, çıplak kadın bacaklarıydı.