Ficool

Chapter 8 - geçmişin izleri

Çatıdan içeri süzülen güneş ışığı, tozlu havada donmuş gibi asılı duran parçacıkları aydınlatıyordu. Dazai, başını biraz yana çevirmiş, göz ucuyla Chuuya'yı izliyordu. Yıkıntıların arasında bir gerilim, neredeyse maddesel bir yoğunlukta asılı duruyordu. Her kelime, her bakış, geçmişin ağırlığıyla yüklenmişti.

"Beni burada neden tuttun, Dazai?" diye sordu Chuuya, sesi çatallı, nefesi kesik kesikti. "Bir oyun daha mı bu? Yoksa—" duraksadı, gözleri kısıldı, "kaçtığın bir şey mi var bu defa?"

Dazai cevap vermedi. Elini hafifçe cebine götürdü ama çıkarmadı. Gözleri bir an Chuuya'nın gözlerinde durdu, sonra hızlıca yere kaydı. "Bazen… bazı yerlerde susmak, konuşmaktan daha doğru geliyor."

"Senin için mi?" Chuuya öne bir adım attı, yere düşmüş, paslı bir demir parçasına bastı. İnce topuklu botunun tabanından gelen metalik ses yankılandı. "Yoksa… onun için mi?"

Dazai'nin omuzları gerildi. "Bunu buraya taşıma."

"Taşıyan ben değilim," dedi Chuuya öfkeyle. "Senin gözlerin her şeyi taşıyor, Dazai. Senin ellerin bile suçlu gibi titriyor bazen. Kimden saklanıyorsun?"

Dazai bu defa döndü. Gözlerinde artık sıradan bir bıkkınlık ya da alay yoktu. Durgun, boğuk ve karanlık bir gölge vardı orada. "Mori," dedi sadece. Dudaklarından süzülen bu isim, tıpkı bir lanet gibi havada çınladı. "Senden kaçmıyorum, Chuuya. Ondan kaçamıyorum."

Chuuya'nın elleri yanına düştü. Bir anlık sessizlik oldu. Sonra ani bir patlamayla, Chuuya yumruğunu sıktı ve Dazai'nin yakasına yapıştı.

"Kaçtığın şeyden beni uzak tutma o zaman!" diye bağırdı. "Eğer bununla yüzleşemiyorsan, neden beni de peşinden sürüklüyorsun?"

Dazai, başını öne eğdi. "Çünkü senin gözlerinin içinde… hâlâ bir kurtuluş var."

Bu kelimeler Chuuya'nın yumruğunu gevşetmesine yetmedi. Öfkesinin keskinliğiyle Dazai'yi bir adım geri itip duvara çarptı. Yıkılmış betonun tozu havaya savruldu. Dazai yere düşmedi ama sendeledi. Chuuya yeniden üzerine yürüdü. "Beni kullanma, Dazai. Bir kere olsun dürüst ol. Bana değilse bile… kendine."

Dazai gözlerini Chuuya'nınkilerle buluşturdu. O anda, tüm savunmaları düşmüş gibiydi. Gözlerinin içindeki boşluk, çocukken bir gece boyunca uyanık kalmış birinin gözlerine benziyordu — korkudan değil, uykusuzluktan değil… ama geri dönülmez bir şey yüzünden.

"Ben sadece ondan kurtulmak istedim…" dedi fısıltıyla. "Ama kurtulmak, unutmakla olmuyor. Ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım, o hâlâ burada." Elini kendi göğsüne götürdü, parmaklarını yavaşça göğsüne bastırdı. "Beni kirlettiği yerde."

Chuuya'nın nefesi kesildi. Yumruklarını serbest bıraktı, fakat gözleri hâlâ öfke, endişe ve acıyla titriyordu. "Sen…" diye başladı, ama cümleyi tamamlayamadı. Bunun Dazai için ne kadar zor olduğunu anlamıştı. Ama yine de affedemezdi — kendisine bu kadar yabancılaşmış birini, bu kadar kaçan birini nasıl affedebilirdi?

Dazai gözlerini kapattı, başını hafifçe yana çevirdi. "Sadece… ben hâlâ onun bana ne yaptığıyla yaşarken… sana ne verebilirim ki, Chuuya?"

O an sessizlik tekrar yıkıntının arasında yankılandı. Ne duvarlar, ne gökyüzü, ne de tozlu ışık… hiçbir şey o iki kişinin arasındaki mesafeyi kapatamadı.

Ama Chuuya, sonunda bir adım attı. Yavaşça elini Dazai'nin koluna koydu. Sesi yumuşak ama titrekti.

"En azından artık bana yalan söylemiyorsun."

More Chapters