Ficool

Chapter 4 - Bölüm 4 | Parşömen

Caleb parşömeni iki eliyle tutarak yüksek sesle okumaya başladı. Sesindeki kararlılık, kalbindeki çarpıntıyı gizliyordu. Meclis üyeleri, nefeslerini tutmuş onu dinliyordu.

 -

"Ben, Kral Arthur, Işıklar Tanrısı'nın kutsamasıyla hüküm süren Sekizinci hükümdarı olarak, bu satırları ölümün belli olmayacağı gerçeği yüzünden kendi elimle yazıyorum.

Adaletin yerini bulması, halkımın refahı ve krallığımın ayakta kalması için, ardımdan geçecek kişiyi kendi gözlerimle görmeli, kalbimle tartmalıydım. Bu karar, sadece kan bağının değil, iradenin ve halkı taşıyacak yüreğin meselesidir.

İki oğlum oldu. Biri aklın, diğeri kılıcın yolunu seçti. Biri halkın gözünde gölge gibi yürürken, diğeri güneş gibi parlar. Ancak ben ikisini de uzun süre izledim. Onların kararlarını, zaaflarını, cesaretlerini gördüm.

Bu krallığın kaderi, entrikalarla değil, doğrulukla yazılmalı. Bu yüzden tahtımı ve halkımı, doğrudan kendi soyumdan gelen, ancak hanedanın ötesinde erdemle yoğrulmuş olana emanet ediyorum.

Prens Caleb, gözümün önünde büyüdün. Acıyı taşıdın, gücü sakladın. Adaletin ne olduğunu erken öğrendin. Güç seni yozlaştırmadı. Halkın önünde diz çökmedin ama onları hiç ezmedin de. İşte bu yüzden, senin omuzlarına bırakıyorum bu krallığı.

Bu vasiyet, sadık katipler tarafından korunacak ve ancak doğru zaman geldiğinde açılacaktır.

Arthur - Yedinci Kral, Son Hüküm Sahibi."

 -

Caleb'in sesi bittiğinde salon adeta donmuştu. Fısıltılar bile yoktu. Birkaç meclis üyesi başlarını eğerek Kral'ın ismine saygı gösterdi.

Emris ise kıpırdamıyordu. Dudakları aralandı ama kelimeler gelmedi hemen. O an, Caleb ona döndü ve gözlerinin içine bakarak ekledi:

"Gerçekten bir hakkın varsa, kardeşim… babam bunu yazardı."

Emris sinirden de olsa istemsizce sırıtır. Sakinliğini korumaya çalışırmışçasına sandalyeden kalkar. Emris parşömene yaklaşır, dikkatle bakar. Sonra kâtip Elion'a döner:

"Bu yazıyı Kral'ın el yazısıyla doğrulattırmayı talep ediyorum. Kimin elinden çıktığını bilmeden hiçbir mühür bana krallığın kime ait olduğunu söyleyemez."

Caleb, Emris'in bu hareketine hiç şaşırmamış gibi görünüyordu. Hâlâ kendinden emin bir şekilde meclis üyelerine bakıyordu. Ardından başını çevirip kardeşine döndü, gözleri doğrudan onun bakışlarına karşılık verdi. Bir anlık sessizlik, iki prensin arasında asılı kaldı.

Emris, geceyi andıran siyah saçlarının altından kardeşine tehditkâr bir şekilde bakıyordu. Soğuk bir gülümseme dudağının köşesinde belirdi.

"El yazısı da sahte olabilir," dedi kısık ama net bir sesle. "Tarih boyunca nice kral, kendi kanını alt etmek için kalem oynatmıştır."

Caleb başını eğdi. Hafifçe gülümsedi.

"Ve nice kardeş, tahtı alamayınca krallığını zehirlemiştir. Ama bu…"

diye devam etti, parşömeni dikkatlice meclis kürsüsüne yerleştirirken,

"…tartışmalı bir iddia değil artık. Kral Mührü, Kraliyet Arşiv Ustası tarafından doğrulandı."

Salondan birkaç kişi doğrulayıcı baş salladı. Yaşlı bir adam — Arşiv Ustası Theoros — yerinden kalktı. Elinde kırmızı balmumu mühürlü ikinci bir belge taşıyordu.

"Bu belge, Kral Arthur'un ölümünden iki gün önce saray kayıtlarına alınmıştır. Parşömen üzerindeki yazı, mührü ve tarihleme izi, birebir kralın son el yazısına uygundur. Söz konusu yazı, Majesteleri'nin kendi kaleminden çıkmıştır."

Emris'in gözlerinde bir kıpırtı oldu. Yüzünde hiçbir ifade yoktu ama dudakları içten içe sıkılıydı. Gözleri, parşömene değil; Caleb'e kilitlenmişti.

Sanki onun gözlerinin arkasındaki başka bir sırrı çözmeye çalışıyordu.

"Her şeyi kontrol etmişsiniz,"

Dedi buz gibi bir tonla.

"Ama inandığınız şey, her zaman gerçek olmayabilir, Caleb."

Caleb, birkaç adım atarak Emris'in yanına geldi. Sesi yumuşaktı ama taşıdığı ağırlık silah gibiydi:

"Bu belge benim zaferim değil, babamızın kararıdır. Gerçekten başka bir mektubu varsa... odası yerinde. Araştırmak istiyorsan, seni durdurmam. Lakin zaten her şey araştırıldı ve onaylandı."

Emris'in bakışları dondu. Bu açık meydan okuma, içindeki gururla savaş halindeydi. Ama şimdi, oracıkta bir çocuk gibi davranmak, kaybettiği saygıyı daha da azaltırdı. Gözlerini kaçırmadan, sadece başını eğerek cevap verdi:

"Elbette… Majesteleri."

Caleb, kardeşinin inatlaşmamasına sevinirmişçesine gülümsedi. Meclis üyelerine doğru dönerek kararlı bir şekilde baktı.

"O halde babamın cenaze işlerini hallettikten bir kaç gün sonra taç töreni yapılsın. Bu krallığın tahtı daha fazla boş duramaz."

Sözlerinin ardından kaşlarının hafifçe çatmış şekilde arkasını dönerek giderken herkes "yeni" majestelerinin önünde saygıyla eğildi. Emris hariç.

O an herkes Caleb'in kral olduğunu kabul etti.. ancak hiç kimse Emris'in pes ettiğini düşünmedi. Odada bulunan herkesin tek korkusu bu "taht" meselesinin bir savaşa dönüşmesiydi.

More Chapters