Ficool

Chapter 2 - BÖLÜM 2"Adım Sirius"

---

Sirius yatağın ucunda kıpırtısız oturuyordu. Gözleri yavaşça aralandı; dışarıdan gelen sesler kulağını tırmalıyordu artık. Tanıdık olmayan, rahatsız edici bir uğultuydu bu. Parmaklarıyla gözlerini ovuşturdu, boğazından derin bir nefes çıkmaya çalıştı.

*Ne görmüştüm rüyamda da bu hâle geldim?*

*İçimde bir şey... hatırlamam gereken bir şey var. Yoğun, bastırılmış... ama orada.*

Hatırladığı tek şey, bir yerden kaçtığıydı.

Ama neresi? Neden?

Cevaplar, puslu bir tabakanın ardında boğulmuş gibiydi.

Ve... bir başka detay.

*Ben bir canavar mıyım?*

*Bu cümle... evet, bir yerden tanıdık geliyor. Sanki biri söylemişti. Ya da... belki kendime söyledim.*

*Ama bir şeyden emindim: İnsan değildim.*

Çünkü hatırlayabildiği son görüntü... yere yığıldığında gözünün önünde kalan tek şey... kopmuş koluydu.

Ve şimdi, o kol... sapasağlamdı.

*Bu... mümkün müydü?*

---

Tam o anda odanın kapısı sertçe açıldı.

Üç kişi içeriye girdi.

Tanımıyordu.

Ya da... belki tanıyordu. Sonuçta, zihninde tek bir anı bile tutunamıyordu.

İkisi uzun ve kaslıydı, hareketleri kontrollüydü. Üçüncüsü ise yaşlı, bembeyaz saçlı, kısa boylu bir adamdı.

Ama asıl dikkat çeken şey, bakışlarıydı.

Onların gözleri... ona odaklanmıştı.

Onlar yaklaşırken Sirius içgüdüsel olarak kendini yatağın kenarına doğru atmaya çalıştı.

Fakat vücudu, sanki kendi bedenine ait değilmiş gibi, taş gibi ağırdı.

Yere kapaklandı.

Yataktan destek alarak doğrulmaya çabaladı, ama bacakları isyan eder gibiydi.

Yaşlı adam ona yaklaşırken, tanımsız bir korku içini sardı.

Başını kaldırdı. Adamın yüzü yaşlılık çizgileriyle doluydu — ama bir göz kırpışında her şey değişti.

---

### \[FLASHBACK]

"Bak 07, onlara yeterince su vermezsen ayakta bile duramadan kuruyup giderler."

Sirius... o sesi tanıyordu. Ama yüz? Hayır, belirsizdi.

*Neden şimdi bunu görüyorum?*

"Ben de o zaman onlara bütün suyu veririm."

*Mantıklı. Değil mi?*

**Pat!**

"Ah! Başım! Neden vurdun, yanlış bir şey mi dedim?"

"Şaşkın çocuk…"

İhtiyar derin bir iç çekti. "Bütün suyu verirsen ne olur biliyor musun?"

"Çok mu güçlü olurlar?"

Adam başını iki yana salladı.

"Hayır. Ölürler. Çürüyüp giderler."

"Bana neden bunları anlatıyorsun? Rigel beni bekliyor."

Adamın gözleri bir an dondu. Artık ona değil, sanki onun içinden geçen bir yere bakıyordu.

"Çünkü siz de o çiçekler gibisiniz… \*\*\*\*\*\*'un zavallı çiçeklerisiniz."

*Neyin çiçekleri?*

Hatıralar bulanıktı. Yüzeyde dolaşan kelimeler vardı ama hiçbir şey tutarlı değildi.

"07… Rigel mi dedin? Birbirinize bu şekilde hitap etmeyin. \*\*\*\*\* ya da diğerleri duyarsa kızabilirler."

Topraktan bir çiçek kopardı.

"Bunu 02'ye vermek ister misin? Eğer o da oradaysa. Kızlar bu tarz şeyleri sever."

"E yani… ihtiyar. Gelsin kendi alsın. Hem neden böyle şeyleri sevsin ki? Çok garipsin, seni anlayamıyorum. Müsaadenle, bir saat içinde teste gireceğiz."

İhtiyar çiçeği bir kenara bıraktı.

"Görüşürüz, 07. Testte bol şans."

"Şansa ihtiyacım yok."

"Evet… şansa ihtiyacın yok. Belki de ihtiyacınız olan tek şey sevgidir. Değil mi?"

"Bunak."

"Evet… galiba gerçekten bunadım. Hahaha..."

---

### \[GERÇEKLİĞE DÖNÜŞ]

Sisli görüntü yavaşça dağıldı.

Sirius gerçekliğe geri döndü. Ama bu sadece bir hatıra değildi.

*O anın içindeydim. Gerçekten. Nefes alıyordum. Görüyordum. Duyuyordum.*

Yaşlı adamın eli omzundaydı. Gözleri endişeliydi.

"İyi misin, delikanlı?"

*Bana mı soruyor? Gerçekten mi? Neden umurunda olayım ki?*

"Çek elini üstümden," dedi, omzunu itmeye çalışarak. Ama el yerinden oynamadı.

Beklediğinden güçlüydü.

"Hey, anlamıyor musun? ÇEK elini üzerimden! Neredeyim ben?!"

Adam hiçbir şey anlamış gibi görünmüyordu.

*Tüm yaşlılar bu kadar aptal mı?*

Tam bu düşünce aklından geçerken, daha önceki hatıralardaki yaşlı adam geldi aklına.

Onun dışında hiç kimse yoktu zihninde.

Ama bir şekilde emindi — onu bulurlardı.

Hepsi bulurdu.

Bir anda ayağa kalkmaya çalıştı, son gücünü toplayarak yaşlı adamı sertçe itti. Adam sırtüstü yere düştü.

Ama Sirius… olduğu yerde donakaldı.

Odaya giren iki adam, ellerindeki tuhaf cihazları ona doğrultmuşlardı.

Cihazları tanımıyordu, ama tehlikeli olduklarını hissedebiliyordu.

Yaşlı adam toparlanıp ayağa kalktı, iki adamın eline bastı.

"Sakin olun," dedi. "Kafasının karışık olması çok normal. Onu bulduğumuzda ne halde olduğunu hatırlıyorsunuz, değil mi? Hem... O'nun izni olmadan ona zarar vermek ciddi sorun çıkarır. Uyandığında çocukla birebir konuşmak istediğini söyledi, hatırlayın."

*Zarar vermek mi... öldürmek mi?*

*Harika. Olabilecek en kötü senaryo.*

Ama...

*Kolay öleceğimi sanmıyorum açıkçası.*

"İhtiyar. Hâlâ soruma cevap vermedin. Neden buradayım? Ve siz kimsiniz?"

Adam sessiz kaldı. Sonra başını eğip hafifçe iç çekti.

"Ben Cirrus. Kampın eğitim başsorumlusuyum. Burada ne aradığın meselesi... işte O'nun da en çok merak ettiği şey bu."

"Adın ne? Ve yolun buraya nasıl düştü?"

"Burası Aldeboron sınırlarından epey uzakta, evlat."

*Aldeboron mu?*

*Ne diyor bu adam şimdi? Ben kimim? Onlar kim?*

Bu odada herkes bir şey bilmiyor... ve bazıları fazlasıyla şey saklıyor.

"Adın ne? Duyuyor musun?"

*Adım mı? Sen... ne...*

Başının içinde çekiçler inip kalkıyordu. Gürültü.

---

---

### \[FLASHBACK]

"Spica… Bundan sonra benim adım bu, anladın mı?"

"Haa? Sen 02'sin. 02 demek, 02 demektir. Gerçi… Spica kulağa daha iyi geliyor nedense."

"Tabii ki daha iyi gelir. Bir isimle bir kod aynı şey değil. Ee, sen de bir isim istemiyor musun?"

"Profesör bana 07 diyor. Bu yeterli değil mi? Hem ya kızarlarsa… Zaten puanlarım düşük, daha da kötü olmasını istemiyorum."

"Hımm… o zaman bak, sadece oyun oynarken isimlerimiz olabilir, tamam mı?"

"Oyun oynayacak vaktimiz var mı ki? Zaten tonla görev var…"

"Elbette vakit var! Hem biz çocuk değil miyiz? Çocuklar oyun oynar."

Ve sonra… bir başka ses daha karıştı anının içine.

"Bu da nereden çıktı şimdi 02? Oyun oynamaktan mı bahsediyorsun? Nereden çıktı bu saçmalık?"

"Özür dilerim, Bayan \*\*\*\*\*\*. Yalnızca… verdikleri kitapta gördüm," dedi 02'nin sesi, biraz çekinerek.

"Of… o kitap ha? O adamın ne düşündüğünü hâlâ anlayamıyorum. Bir avuç insan özentisi canavar…"

---

### \[GERÇEKLİK]

"CANAVAR DEĞİLİM SENİ İBLİS!"

Haykırış, odanın duvarlarını titretti. Ama sesin sahibi başka biri değildi.

Kendisi… odanın ortasında, yalnız başına bağırmıştı.

*Delirmiş gibiyim. Tam anlamıyla. Ne yaptığımı bile bilmiyorum.*

Sessizlik bozulduğunda, içerideki herkes bir anda yeniden tetikteydi. Eller tetiklere, gözler Sirius'a kaymıştı.

Az önce "zarar vermek" cümlesi arasında geçmişti.

Şimdi, gerçek olmaya hazırlanıyordu.

Ama… yaşlı adam, Cirrus… o hâlâ gülümsüyordu.

"Tabii ki canavar değilsin," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Eğer seni huzursuz edecek bir şey yaptıysam… özür dilerim. Belki sana biraz daha dinlenme süresi tanımalıydım. Ama…"

Gözlerini kaçırmadan devam etti.

"O, bekletilmeyi sevmez. Yine de durumu açıklayacağım. İsmini hatırlayamıyorsan da sorun değil."

Elini yavaşça Sirius'un başına koydu.

"Korkmana gerek yok."

---

### \[FLASHBACK]

"…Korkuyor musun? Yakalanacağız bu gidişle."

---

Sirius'un zihni çatlamış bir cam gibi genişleyip daralıyor, parçalanan düşünceler birbirine karışıyordu.

*Ne oluyor bana? Sanki… sanki ölmememin tek bir amacı var.*

*Ama onu hatırlayamıyorum bile.*

Cirrus elini başından çekti. Yanındaki adamlara kısa bir işaret verdi. Üçü birden sessizce kapıya yöneldiler.

Ama Sirius… bir şeyin kendini sıkıştırdığını hissediyordu.

Sanki kelimeler göğsünden kopup çıkmak istiyordu.

*Söylemeliyim…*

*Söylemelisin…*

*Söyle artık!*

"Adım Sirius… ve… az önce olanlar için… kusura bakmayın."

Bunu söyledikten sonra odada bir anlık sessizlik oldu.

*Bir bunaktan özür dilemiştim… ama içimdeki bir şey bunun doğru olduğunu söylüyordu.*

Ve daha da ötesi:

*Sirius.*

*Bu adı söyledim çünkü... çünkü silik görüntülerde bana böyle sesleniyorlardı. Belki de gerçekten o kişiyim. Ya da yalnızca bir deli.*

Cirrus durdu. Ardından geri döndü ve tekrar yaklaştı.

Elini uzattı. Avucu açıktı.

*Sıkmamı mı istiyor?*

---

### \[FLASHBACK]

"07, bir daha gereksiz yere bana ya da herhangi birine dokunmanı istemiyorum," dedi o ses.

"Sarılmaya vakit ayıramayacak kadar meşgulüm — görebiliyorsun sanırım. Diğerlerini de olumsuz etkiliyorsun. Gerçekten… iğrenç. Ama acıyorum da bir yandan. O kadar trajik ki…"

---

"Elinizi… sıkmamı mı istiyorsunuz?"

"Evet evet, tabi. Tanışma usulü gibi düşün."

Sirius, bu saçmalığın bir an önce bitmesini istiyordu. Hızlıca adamın elini sıktı.

"Tanıştığımıza memnun oldum, evlat. Muhtemelen bir saat içinde tekrar uğrayacağız. Bu sefer beni yere düşürme ama, hahah."

"T-tabi… düşürmem…"

Cirrus elini gevşetti, ardından diğer iki adamla birlikte odadan çıktı.

---

O yalnız kaldığında, odanın sessizliği bir örtü gibi üzerine çöktü.

*Cirrus… gerçekten iyi biri mi acaba?*

*Ve… 'O' diye bahsettikleri kişi kim?*

---

**Kaçmak.**

Aklındaki en net kelimeydi.

Hatıraların arasında bile en belirgin olanı.

Ve bunun tek bir sebebi olabilirdi:

*Hayatta kalmak.*

"Neden kaçtım acaba… Hatırladıklarıma bakılırsa, orada arkadaşlarım olmalı."

"Acaba… beni merak eden biri var mıdır?"

Bu soruyu sorduğu an, içinin derinliklerinden bir rahatsızlık kabardı.

Sanki bu soru bile… ona ait değilmiş gibiydi.

*Benim gibi biri… neden böyle bir şeyi merak etsin ki?*

"Ne önemi var ki?"

*Zaten... ortada 'ben' diye bir şey bile yok.*

---

🪶 **Bölüm Sonu**

---

More Chapters