Ficool

Chapter 87 - 4

Shen, derin bir nefes aldı ve başını eğerek gözlerini kapattı. Görüntüler hala zihninde yankılanıyordu. Ne gördüğünü tam olarak bilmiyordu ama bunun sıradan bir şey olmadığı kesindi. Kızıl hat… Karanlığa açılan yırtık… Devasa silüetler…

 

Penetalia, uzun bir sessizlikten sonra nihayet konuştu.

 

"Bu… sıradan bir bağlanma değildi."

 

Shen'in zihnindeki yankılar, onun sesinin üzerini örtüyordu. Ama şunu biliyordu: Az önce gördükleri, sadece onun değil, belki de evrenin en büyük gizemlerinden birine açılan bir pencereydi.

Penetalia, Shen'e yaklaşırken onun gözlerinin içine baktı. Yüzündeki şaşkınlık yerini derin bir değerlendirme ifadesine bırakmıştı. Shen, eğitmenin varlığının nasıl bir ağırlık taşıdığını o an daha da iyi anladı. Sanki kendisini her yönden inceliyor, yalnızca dışarıdan değil, içindeki titreşimleri de ölçüyordu.

 

"Sen…" dedi Penetalia, sesi daha yumuşaktı ama ciddiyetini kaybetmemişti. "Seni diğerleriyle aynı eğitime tabi tutamam."

 

Shen, derin bir nefes aldı. "Neden? Farklı olan ne?"

 

Penetalia, kısa bir duraksamayla onu süzdü. "Bende bir cevabın olduğunu sanıyorsun, değil mi?" dedi, sesi hafif bir gülümsemeyle süslenmişti. "Ama buradaki asıl soru, senin kendini ne kadar tanıdığın. Küreye dokunduğunda olanları gördük. Bağ kurduğunda evrenin en üst katmanlarını gördün. Ve en önemlisi…"

 

Kadın, Shen'in tam karşısında durdu ve gözlerini kısarak devam etti. "Sıradan biri böyle bir şeyi göremez. Senin bağın, olması gerekenden farklı. Seni sıradan bir eğitim sürecine sokmak, yalnızca zaman kaybı olur. Senin eğitimlerin bire bir özel olarak yönlendirilecek."

 

Shen, boğazında bir düğüm hissederek konuşmaya çalıştı. "Ama… neden? Buraya getirilmemin sebebi sadece yeteneklerim miydi? Yoksa başka bir şey mi var?"

 

Penetalia başını hafifçe yana eğerek gözlerini Shen'in üzerine sabitledi. "Her şeyin bir nedeni var," dedi. "Bazen nedenleri hemen bilemeyiz, bazen de bilsek bile anlamlandıramayız. Senin yolun, diğerlerinden farklı olacak. Bu yüzden eğitimine benimle devam edeceksin."

 

Shen, içinde büyüyen belirsizliği bastırmaya çalıştı. Penetalia'nın sözleri kesin ve değişmezdi.

 

"Şimdi," dedi kadın, sesi biraz daha hafifleyerek, "ben diğer ayarlamaları yaparken, sen burada vakit geçir."

 

Shen, eğitmenin ne tür ayarlamalar yapacağını merak etti ama soru sormadan başını salladı. Penetalia, onu burada bırakıp usulca odadan çıktı. Kapının ardından bir süreliğine yankılanan hafif enerji dalgaları dışında hiçbir hareket yoktu.

 

Şen, etrafına bakındı. Odanın içinde havada süzülen gezegenler hâlâ yavaşça dönüyordu. Şimdi yalnız olduğu için, onlara biraz daha dikkatle yaklaştı. Yüzeylerine dokunup dokunamayacağını görmek için ellerini uzattı. İlk başta bir direniş hissetti, sanki bir bariyer varmış gibi. Ama daha sonra, gezegenlerden biri hafifçe titreşti ve onun dokunuşuna yanıt verdi. Shen'in parmak uçlarına bir sıcaklık yayıldı ve bir anlığına, içindeki çekim gücünü hissetti. Sanki onunla arasında ince bir bağ kuruluyordu.

 

Shen, birkaç gezegeni daha denedi, bazıları daha sert, bazıları daha yumuşaktı. Birkaçı ona tepki verdi, kimileri ise tamamen kayıtsız kaldı. Farklı renklerde parlayan halkalar, yıldız kümeleri ve iç içe geçmiş enerji alanları arasında süzülerek odanın sınırlarını anlamaya çalıştı.

 

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Burası, normal zaman akışına sahip değildi. Dakikalar mı, saatler mi, yoksa günler mi geçtiği belirsizdi. Ama bir noktada, içindeki merak onu daha büyük bir şeye yöneltti.

 

Gözleri, odanın içinde süzülen gezegenlerden birine takıldı. Bu gezegenin mavi ve yeşil tonları, ona tanıdık geliyordu. Bir an duraksadı. Dünya'ya benziyordu.

 

Bu gezegenin görüntüsü, içinde bastırılması zor bir his uyandırdı. Bir anda kendini ona doğru çekilmek isterken buldu. İçindeki bir dürtü, bir çağrı gibi onu harekete geçirdi. Ayaklarını yerden kesti ve odanın içinde süzülmeye başladı. Ona gitmeliyim.

 

Ellerini uzatarak kendini gezegene doğru itti. İlk başta her şey normal görünüyordu. Ağır çekimde süzülüyor, mavi-yeşil gezegene doğru ilerliyordu. Ancak tam gezegene ulaşacakken, aniden bir şey oldu.

 

Tüm vücudu bir anda kontrolsüzce döndü. Yatay pozisyonda süzülüyordu ama bir güç onu yakaladı ve tam anlamıyla geri çevirdi. Havadaki hareketi aniden kesildi ve kontrolü dışında, dik konuma döndü. Birkaç metre havada süzüldükten sonra, yere yakın bir noktada yeniden sabitlendi.

 

Tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışırken, tanıdık bir ses odada yankılandı.

 

"Bağlanmayı gerçekleştirmeden sürüklenmeyi mi deniyorsun?"

 

Shen, gözlerini açtığında, Penetalia'nın hemen karşısında durduğunu gördü. Eğitmen, kollarını önünde kavuşturmuş, Shen'i hafifçe başını yana eğerek izliyordu. Yüzünde bir gülümseme vardı ama içinde uyarıcı bir ciddiyet saklıydı.

 

Shen, hafifçe yutkundu. "Ben… sadece…"

 

Kadın başını hafifçe iki yana salladı. "Sadece içgüdülerinle hareket ediyorsun," dedi. "Ama bu tür şeylerde, içgüdüler tek başına yeterli değildir. Hissettiğin şeyin seni çağırdığı doğru olabilir, ama çağrıyı anlamadan ona koşarsan, yalnızca savrulursun."

 

Shen, az önce yaşadığı hissin etkisini henüz atamamıştı. O gezegene neden çekildiğini bilmiyordu ama içindeki bir şey onun önemli olduğunu söylüyordu.

 

Penetalia, adımlarını usulca atarak ona doğru ilerledi. "Eğer bağlanmayı gerçekten öğrenmek istiyorsan," dedi, sesi alçak ama net, "bunu dengeyle yapmalısın. Şimdi, senin için planladığım eğitim başlıyor."

 

Shen, içindeki karmaşayı bir kenara bırakarak derin bir nefes aldı. Gerçek bağlanma, şimdi başlıyordu.

Penetalia'nın gözleri, Shen'in içine bakıyormuş gibi derin ve odaklıydı. Bir adım daha yaklaşıp, sesini hafifçe alçaltarak konuştu:

 

"Bilincinin, varlığının… ya da sen ona ne diyorsan, beyninin, ruhunun minik kırıntılarını evrenin kilit noktalarında tutmak sence nasıl olurdu?"

 

Shen, bir an bile düşünmeden ürpertiyle kaşlarını çattı. İçinde, o an kendiliğinden yükselen bir rahatsızlık hissetti. Şimdiye kadar düşündüğü her şeyden daha garip, daha korkutucu bir fikir gibiydi.

 

"Bu…" diye başladı ama kelimeleri zihninde tam olarak toparlayamadı. Sonra yavaşça başını kaldırdı. "Bu korkunç olurdu."

 

Penetalia'nın yüzünde hafif, neredeyse fark edilmeyen bir tebessüm belirdi. Shen'in düşündüğünü tahmin etmiş gibiydi. Ellerini yavaşça birleştirerek devam etti:

 

"Bağlanmanın yollarından biri budur."

 

Shen'in içindeki rahatsızlık arttı. Gözleri hafifçe büyüdü ama eğitmen sözlerini sürdü.

 

"Kendini bölmek, parçalamak ve fedakârlık yapmak zorundasın. Bağlanma, yalnızca olduğun yerde ruhani gücünü tüketerek bir yerlere ulaşmak değildir. Eğer gerçekten evrenle bütünleşmek istiyorsan, bunun bir bedeli var."

 

Shen'in zihni, bu fikrin etrafında döndü. Kendini bölmek? Varlığını parçalara ayırmak? Bir parçasını buraya, diğerini başka bir gezegene, belki de yıldızların arasına bırakmak… Bu gerçekten mümkün müydü? Olasılığın kendisi bile ürkütücüydü.

 

Penetalia, Shen'in zihninde şekillenen şüpheyi hissetmiş gibi konuşmaya devam etti.

 

"Ama bu yalnızca bir fedakârlık değildir," dedi yavaşça. "Bu, seni ayrıca farklı bir şeye dönüştürür. Dağıttığın parçalar, gelişir. Zamanla bilince sahip olur. Ve senden bağımsız gibi görünse de aslında senin bir parçan olarak, emirlerin altında hareket eder."

 

Shen, bir anda aydınlanmış gibi hissetti. Düşünceleri hızla bağlantı kurmaya başladı. Bu, yalnızca bir ruhani teknik değil, aynı zamanda bir varoluş biçimiydi. Kendi parçalarını, bilincini, enerjisini dağıtmak… Ama bu, onu zayıf mı yapardı, yoksa her noktada olabilmesini mi sağlardı?

 

Penetalia, Shen'in yüzündeki ifadeyi gözlemleyerek hafifçe başını salladı.

 

"Tabii," dedi sakin bir sesle, "şu an bu dersi görmeyeceğiz."

 

O an Shen, farkında olmadan derin bir nefes verdi. Rahatladığını fark etti ama aynı zamanda içindeki merak duygusu daha da güçlenmişti. Eğitmen, zarif bir hareketle elini havada kaydırdı ve Shen'in çevresindeki gezegenler yavaşça şekil değiştirdi.

 

"Şimdi…" dedi Penetalia, "gezegenlere ve Anki Taşı'na bağlanabildiğini gördüm."

 

Shen kaşlarını çattı. Anki Taşı? Daha önce bu terimi hiç duymamıştı. Ama sonra zihninde bir ışık yandı. Evren Taşı! Küre! Diğer üç kişiyle birlikte dokundukları, içinde girdaplar olan taş!

 

O an, eğitmenin bahsettiği şeyin ne olduğunu anladı. O taşı diğerlerinden daha farklı bir şekilde hissetmişti. Onunla bağ kurduğunda kürenin içinden semboller çıkmış, evrenin farklı bir düzlemine bakabilmişti.

 

Bunun ne anlama geldiğini sorgularken, Penetalia devam etti. "Seni üst seviyelerden başlatmak doğru olacaktır," dedi. "O yüzden elementlerden başlayacağız."

 

Shen bir an duraksadı. "Elementlerden mi?"

 

Penetalia elini kaldırdı ve bir anda odanın içinde ince bir dalga yayıldı. Shen'in etrafındaki uzay manzarası hafifçe titredi, gezegenler ve yıldızlar sönükleşti. Yerine, yavaşça bir şeyler şekillendi.

 

Havada, dört farklı küre belirdi. Her biri birbirinden farklıydı ve kendine özgü bir titreşime sahipti.

 

Birincisi kırmızı ve turuncunun iç içe geçtiği bir ateş küresiydi. İçinde, minik lav akıntıları dönüyor, sanki bir volkanın içini barındırıyormuş gibi ışık saçıyordu. Sıcak bir dalga, Shen'in yüzüne çarptı.

 

İkincisi mavi ve şeffaf bir su küresiydi. İçinde devinim halinde olan akıntılar vardı ama kürenin içinde dönüp duran su damlaları farklı hızlarda hareket ediyordu, sanki kendi içinde ayrı zamanlar vardı.

 

Üçüncüsü kahverengi ve gri tonlarda, katı ve sağlam bir taş küresiydi. Sanki bir gezegenin yüzeyinden bir parça koparılmış gibi durağan ama güçlü bir his veriyordu.

 

Dördüncüsü ise beyaz ve şeffaf, neredeyse görünmez bir hava küresiydi. İlk başta orada olup olmadığı bile belli değildi ama dikkatlice bakınca, içindeki rüzgar akımlarının hafifçe döndüğünü görebiliyordu.

 

Penetalia, dört küreyi işaret ederek, "Elementler, bağlanmanın en temel basamaklarından biridir," dedi. "Onlar yalnızca fiziksel güçler değil, aynı zamanda evrenin düzenleyici yasalarıdır. Eğer bağlanmayı öğrenmek istiyorsan, önce bu temel yasaları anlamalısın."

 

Shen, dört küreye baktı. Her biri, kendine has bir his yayıyordu. Ama Shen'in zihnindeki tek soru, ilk olarak hangisinden başlayacağıydı?

Penetalia, zarif ve akıcı bir hareketle her bir kürenin etrafında döndü. Adımları hafifti, sanki ayakları zemine hiç dokunmuyormuş gibi süzülüyordu. Her dönüşünde elini hafifçe havada gezdiriyor, kürelerin yaydığı enerjiyi hissederek konuşuyordu. Shen, eğitmenin varlığının bile çevresindeki her şeyi nasıl etkilediğini görebiliyordu.

 

"Evrenin temel bileşenleri bunlar değildir," dedi Penetalia, sesi bilgelikle doluydu.

 

Şen'in gözleri hafifçe büyüdü. Elementlerin evrenin temel bileşenleri olmadığı mı? Onlar, her zaman bilinen dört ana kuvvet olarak öğretilmişti. Dünya'da aldığı eğitimde, eski filozoflardan modern bilim insanlarına kadar herkes elementleri doğanın temel taşları olarak kabul etmişti. Ama şimdi eğitmen, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu söylüyordu.

 

Penetalia, avuçlarını açarak havada yavaşça döndürdü. Aniden, dört element küresinin etrafında birkaç yeni küre daha belirdi. Bunlar ilk dört element kadar tanıdık değildi, ama her biri farklı bir yoğunluk ve his yayıyordu.

 

İlk olarak, saf ışık küresi belirdi. Bu küre, bembeyaz bir ışık saçıyordu ama göz kamaştırıcı değildi. İçinde hareket eden parlak dalgalar, Shen'e sanki yaşamın en saf halini sunuyormuş gibi geliyordu.

 

Hemen yanında, karanlık küresi ortaya çıktı. Ama bu karanlık, boş bir yokluk gibi değil, derin bir anlam taşıyan yoğun bir gölgeydi. Kürenin içi, içinde sayısız yıldız gibi parlayan noktalar barındırıyordu ve bu, Shen'in zihnine farklı bir algı yerleştiriyordu.

 

Shen, iki küreye bakarken, Penetalia konuşmasına devam etti. "Işık ve karanlık, her şeyin kökenidir. Onlar sadece var olmakla kalmaz, varlığın doğasını şekillendirirler. Tıpkı gölgeyi anlamadan ışığı anlamanın imkansız olduğu gibi, bir denge içinde hareket ederler."

 

Şen, bunu düşündüğünde, Penetalia elini havada tekrar çevirdi ve ana elementler üzerine odaklanarak devam etti.

 

"Ateş," dedi, alev küresine yaklaşırken, "aç bir tüketicidir. Her şeyi alır, yok eder, ama aynı zamanda yeni şeyler üretir. O, yok oluşun ve yeniden doğuşun kaynağıdır."

 

Shen, kürenin içindeki küçük kıvılcımların nasıl bir döngü içinde sürekli öldüğünü ve yeniden yandığını fark etti.

 

Penetalia, yavaşça su küresine yöneldi. "Su," dedi, sesi yumuşaktı, "üretici ve yaşatıcıdır. Ancak suyu sadece nazik bir unsur olarak düşünmek hata olur. O, sertleşebilir, şekil değiştirebilir, en güçlü kayaları bile aşındırabilir. Su, sadece bir taşıyıcı değil, aynı zamanda değişimin de özüdür."

 

Shen, kürede dönen su akıntılarını izlerken, Penetalia çoktan toprağa yönelmişti.

 

"Toprak," dedi, küreye elini hafifçe dokundurarak, "yetiştirici ve tutucudur. O, diğer tüm unsurları içine alır ve dengeler. Sınırsız sabrı vardır, ancak ona zarar verirsen, seni içine gömecek kadar güçlüdür."

 

Penetalia, son olarak hava küresinin etrafında dönerek konuşmaya başladı. "Hava," dedi, sesi neredeyse bir melodi gibiydi. "Hepsiyle rezonansa girebilen ender elementlerden biridir. O, ateşi körükleyebilir, suyla dans edebilir, toprağı şekillendirebilir. Ama kendi başına var olmayı da bilir."

 

Shen, Penetalia'nın her elementin derinliğini açıklarken aslında onları yalnızca doğanın fiziksel bileşenleri olarak değil, daha büyük bir düzenin parçaları olarak tanımladığını fark etti.

 

Derken, eğitmen avuçlarını bir kez daha açarak havaya kaldırdı ve birkaç farklı küre daha oluşturdu. Bu küreler, temel elementlerin birbiriyle birleşiminden oluşan alt elementlerdi.

 

Lav – Ateş ve toprak birleşimi, patlayıcı ve yıkıcı ama aynı zamanda doğurgan.

 

Buz – Su ve hava birleşimi, yıkıcı ama şekil verilebilir, değişmez ama zamana dirençli.

 

Fırtına – Hava ve ateşin birleşimi, kontrol edilmesi zor ama gücü eşi benzeri olmayan bir doğa gücü.

 

Metal – Toprak ve ateşin birleşimi, sert ama esnek, işlenebilir ama dayanıklı.

 

Penetalia'nın konuşması hafifledi, ama Shen'in içindeki düşünceler hızlandı. Eğitmen konuyu ne kadar hafif bir şekilde açmış gibi görünse de, aslında evrenin yapı taşlarını ona açıklıyordu.

 

Shen, kendi dünyasında olduğu için mi, yoksa eğitim geçmişi nedeniyle mi bilinmez ama bu bilgiler ona tanıdık geliyordu. Sanki yıllardır bildiği şeyler tekrar anlatılıyormuş gibi hissediyordu. Elementlerin anlamlarını zaten biliyordu. Onları, fiziksel doğasını, etkileşimlerini, kullanım yöntemlerini…

 

Ama sonra Penetalia, daha önce Shen'in hiç duymadığı bir şeye geçti ve Shen'in odak noktası bir anda değişti.

More Chapters